M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


“Kayıtsız Şartsız Tam Bağımsızlık”

İstiklâl Gazetesi HAZİRAN-2007 YIL: 3 SAYI : 35

Rabiye Kadir, Doğu Türkistan’ın Kayıtsız şartsız bağımsızlığını elde etmek için mücadele etmekteyiz. Bizim bu mücadeledeki gayemiz ve maksadımız asla değişmeyecektir.

 
Rabiye Kadir: Dünya Uygur Kurultayı Başkanı
Dolkun Eysa: Avrupa Doğu Türkistan Birliği Başkanı ve Dünya Uygur Kurultayı Başkâtibi
Abducelil Karakaş: Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi Başkanı

Rabiye Kadir Hanım, “U-TV” nin Ziyaretini Kabulü Sırasında “Benim Bütün Hayatım Bağımsızlık İstemekle Geçti” dedi.

Doğu Türkistan halkının manevi annesi ve “Dünya Uygur Kurultayı” başkanı Rabiye Kadir Hanım 04.05. 2007 tarihinde Almanya'daki “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi” tarafından tesis edilen “Uygur Tv.”nin sohbet programına katıldı.

Uygur Tv. de yaptığı konuşmada kendisinin bütün hayatının Doğu Türkistan'ın milli bağımsızlığını istemekle geçtiğini ve Doğu Türkistan halkının ortak gayesinin de Çin'den kurtularak hür ve bağımsız olarak yaşamak olduğunu özellikle vurguladı. Rabiye hanım söz konusu sohbet sırasında, yakın zamanlarda bazı Çin yayın organlarında yayınlanan “Rabiye Kadir bağımsızlık istemediğini beyan etti” mealinde çıkan yalan haberlere karşı net bir tavır ortaya koyarak “Ben ve benim başkanlığımdaki Dünya Uygur Kurultayı olarak, Doğu Türkistan'ın kayıtsız şartsız bağımsızlığını elde etmek için mücadele etmekteyiz. Bizim bu mücadeledeki gayemiz ve maksadımız asla değişmeyecektir” dedi. Sohbete katılan “Dünya Uygur Kurultayı”nın Genel sekreteri Dolkun Eysa ve “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin başkanı Abdulcelil Karakaş'ta yaptıkları konuşmalarda Rabiye Hanımın mücadeledeki maksadı, gayesi ve iradesine olan inançlarını ifade ettiler. 1. Sayfadan Devam-Perhat Yorunkaş: Yakın zamanlarda bazı Çin matbuatlarında Uygur halkının gayesinin müstakillik değil yüksek otonomi olduğunu söylediğiniz yolunda haberler çıktı. Bu haberler gerek demokrasi yanlısı Çinliler ararsında gerekse de Uygurlar ararsında epeyce velvele kopardı. Sizin ne için mücadele ettiğinizi ve gayenizin ne olduğunu halkımız çok iyi biliyor. Fakat siyasi sezgi seviyeleri düşük olan ve sizin mücadele maksadınızı anlayamayan kişilerde kısmen de olsa bazı yanlış düşünceler oluşmaktadır.

Şu andaki fırsattan yararlanarak size şunu sormak istiyorum. Doğu Türkistan milli hareketinin maksat ve gayesinin ne olması gerekir. Sizin mücadeledeki hedefiniz nedir? Bu yakınlarda Çin matbuatlarında yer alan haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rabiye Kadir: Teşekkür ederim Ferhat efendi. Teşekkür ederim Abducelil Karakaş Efendi. Sizlere öncelikle bu Doğu Türkistan Haber Merkezini kurarak halkımızın haber alma ihtiyacını giderdiğiniz ve halkımızın bütün dert ve sıkıntılarını dünyaya anlatma konusunda gösterdiğiniz direniş ve çalışmalar için sizlere ve sizlerin şahsında buradaki bütün savaşçılarımıza teşekkür ederim. Çok güzel bir soru sordunuz. Bu sorunuza istinaden kendi görüşlerimi ve gayemi halkıma bir daha tekrar etme gereği ortaya çıktı… Anlatmasam bile benim hapse girdiğim ve ticarete başladığım zamanlardan beri benim Doğu Türkistan'ın müstakilliği için yürütmekte olduğum mücadelemi ve arzularımı Uygur halkı taa Kaşgar, Hoten, Aksu'nun köylerinden başlayıp şehir halkına kadar tıpkı doktorların stetoskopla dinledikleri gibi gözlerime ve çehreme bakarak anlayabilirler. Yaptığım işlere bakarak anlayabilirler. Ben vatan içinde hakikaten çok zengin oldum. Eğer halkım unutmadıysa vatan içindeki toplantı, düğün ve faaliyetlerde Doğu Türkistan kesin olarak müstakil olmaz ise halkımızın içinde bulunduğu zulümden asla kurtulamayacağı hakkında izahatlar veriyordum. Ben bu maksada erişmek için para kazandığımı, bu maksada ulaşmak için fevkalâde haklar elde ettiğimi ve bu maksada ulaşmak için yürümekte olduğumu söylediğimde bazı kişiler “korkmadan böyle konuşuyor” diyerek hayretler içinde kalıyorlardı. Bazıları ise bu konuşmalarıma birer hayal ürünü olarak bakıyorlardı. Eğer unutmadılarsa bundan 30 sene önce ben bu işe kendini adayan bir kişiyim diyerek Aksu'daki bir öğretim üyesi dostuma onun evinde söylemiştim. Eğer onlarda bu gün bu televizyonu görüyorlarsa hatırlayacaklardır. Ben sonunda kendi maksadıma ulaştım.

İnsanlar fevkalâde şanslara sahip olmak ve fevkalâde paralar kazanmak için mücadele etmişlerse ve kendi maksatlarına erişmek için çalışmışlarsa ve fevkalâde bilim adamlarını gökyüzüne göndermek için mücadele etmişlerse, inleyerek dünyaya sesini duyuramayan ve bataklığa saplanan topraklarımı kurtarmak benim borcumdur. Ben bu maksadımdan ve 30 yıldır bu uğurda mücadele etmemden, hatta kendimi bildim bileli bu arzu içinde olmamdan ve damarlarımda dolaşan kandan yani Uygur kanından gurur duyuyorum.

Beni bu irademden geri çevirmedi. Ben birçok zorluklara ve engellere karşı koyarak bu günkü cefalı merhaleye ulaştım. Bütün herkes mücadele ederek fevkalade paralara, fevkalâde yaşam standartlarına, fevkalâde yüksek kademelere, fevkalâde güzel evlere eriştilerse ben 30 yıldır mücadele ederek bu cefalara zor eriştim. Ben niçin bu cefalara eriştim? Ben Uygur halkının müstakilliği için eriştim. Eğer benim, halkımı özgürlüğüne kavuşturma maksadım olmasaydı ben oğlum Ablikim ve oğlum Âlim Çin hükümeti tarafından hapis cezasına çarptırıldığında “O çocuklarım rahat ve huzur içinde yaşasınlar” diyerek orda duraklamış olurdum. Yada vatan içinde 5 kadına makyajımı yaptırıp süslenerek davetlerde başköşeye kurulup oturmuş ve güzelce yaşıyor olacaktım.

Ben bu dünyada hiçbir şeyde ayırım yapmam. Benim halkım ta ki, kendi müstakilliğine erişene kadar kimselerin verdiği yüksek otonomi, otonomi yada başka şeylerle o kendi aradığı bahta erişemez. Lakin işte o müstakilliğe erişebilmek için biz ne yapmalıyız dediğimizde Çin hükümeti bizi 57 yıldır aldata geldi. “meselâ Uygurlar kendi örf ve adetlerine kendileri sahip olacak. Kendi kaderlerini kendileri tayin edecek. Bizler 5 yıl süre ile Uygur halkına yardım ettikten sonra çıkıp gideceğiz.” Dediklerinde bizim ak gönüllü mümin halkımız Çin'in her 5 yılda bir çıkarttığı siyasetlerine, kızıl başlıklı bildirilerine inanarak “bu gün şöyle iyileşmeler var, yarın böyle iyi olacak” gibi sözlerine bu güne kadar aldana geldik.

Bizi aldatmak Çin'in vazifesi fakat bunlara aldanmak bizim tarihi vazifemiz değil. Allah bizleri bu Çinlilere aldansınlar diye yaratmadı. Benim müstakilliğimize erişmek için kendimce bazı tedbirler ve taktikleri kullanmış olmam ve bazı şeyleri söylemiş olmam mümkündür. Benim, yani Rabiye Kadir'in henüz otonomi, yüksek otonomi ya da müstakillik talebimizi bütün dünyaya ilân edecek hitaplar yayınlayacak, yada onlarla masaya oturup anlaşmalara imza atacak zamanlar gelmedi.

Ben muhabirlerle görüştüğümde muhabirlere şunları söylemiştim.”Benim toprağımı gasp etti. 1949 yılında benim halkımın toprağını gasp etti. Toprağımı gasp ettikten sonra benim zenginlik kaynaklarımı, benim iktisadî varlığımı, milli eğitimimi elimden aldı. Kültürümü, müziğimi hatta şarkılarımı bile gasp etti. Konuşma özgürlüğümüzü yok etti. Basın özgürlüğümüzü yok etti. Kendi tarihimizi öğrenme özgürlüğümüzü yok etti. Şimdi benim halkıma ne kaldı?” dediğimde muhabir yine sordu: “Benim halkım huzur içinde yaşamaya bile erişemedi. Huzurlu bir şekilde kendi evinde uyuma hakkına bile erişemedi. Bir bakıyorsunuz insanların evlâtlarını evlerinden alıyor. Bir bakıyorsunuz insanları “bölücü” diyerek tutukluyor. Benim halkım özgürlüğe, hürriyete ve ve benim halkım huzura muhtaç” diyerek ağladım. “Hatta ki, kendi verdiği otonomi yasalarını bile icra etmediler” dedim. Benim böyle dememden “Bize otonomi versinler” dediğim anlamı çıkmaz. Otonomiyi icra etmedikleri doğru. Eğer icra etmiş olsalardı halk bu dereceye gelmezdi. Niçin dediğimizde, kızlarımızı Çin'in içeri bölgelerine götürüyorlar. Onların yerlerine Çinlileri getiriyorlar. Otonomi yasalarında böyle bir şey var mı? Çinlileri devamlı olarak bizim ülkemize getirerek bizim nüfusumuzu azınlık durumuna düşürmek otonomi yasalarında var mı? İcra edilmiş olsaydı halkımız birazcık olsun nefes alırdı.” Şeklinde dünya kamuoyunun ilgisini çekmek için ve Çin'in iç yüzünü dünyaya ifşa etmek için söylediğim sözlerden çok etkilenen ve bana acıyan muhabirler “Uygur halkı devlet kurmasa bile Uygurlara Otonomi olsun verseler bu halk huzurlu yaşardı” şeklindeki görüşlerini dâhil etmişler. Muhabirlerin bu ifadelerinden faydalanan demokrasi yanlısı Çinliler benim sözlerimi doğrudan Tibet lideri Dalaylama'nın Dramsala'daki sözleri ile mukayese etmişler. Olsun o da bir şeydir. Onlar öyle yazmışlar yazsınlar. Onlar kesinlikle benim ağzımdan çıkan sözler değil. Bunlar bir senet değil, sözleşme değil. O gazeteciler zaten benimle bir söyleşi daha yapacaklar. Bende hakikî görüşlerimi ifade edeceğim.

Benim görüşümün ne olduğu konusunda Çin bütün dünyaya beyanat ilân etti. “Rabiye Kadir demokrasi ve insan hakları kaftanını giyerek vatanın birliğini bozarak müstakil olmak istiyor” diye. Ora Çin'in toprağı değil ki. Doğu Türkistan kendi toprağımız. Birilerinin toprağını bölerek gasp edelim demiyoruz. Biz kendimizin haklı talebimizle üzerinde devlet kurduğumuz ve hukuken de bizim olan kendi toprağımızı geri almak istiyoruz. Bizim bu haklı davamızı bütün dünya destekleyecek, Allah'ta destekler. Uygur halkı da işte o günlere ümit bağlamalıdır. Ne tür zorluklarla karşılaşacağımıza aldırmaksızın, türlü dedikodu ve şikâyetlerin ortaya çıkmasına aldırmaksızın, Bizimle ilgili ortaya çıkacak problemlere aldırmaksızın bizler her türlü yöntemleri kullanarak kendi irademizle maksadımıza erişeceğiz.

Halkın bana inanmasını ümit ediyorum. Halk mademki bu hukuku bana vermiştir Ben de kesinlikle halkın beklentilerine uygun hareket edeceğim.

Dünya Uygur Kurultayının “Kendi kaderini kendi tayin etme” doğrultusunda faaliyet yürütmekte olduğu doğrudur. Biz hemen bir anda halkımıza müstakilliği sağlama sözü veremeyiz. Niçin denildiğinde: Çinliler kızlarımızı alıp götürüyorlar. Halkımızın konuşacak dermanı yok. Can verme öncesindeki bir insana öncelikle Yasin okunmuş su verilerek gözlerini açıp konuşacak hale gelmesini sağlamak gerekir. Biz şu anda halkımızın kendi kaderini kendi tayin edecek ve kendisi ile ilgili olarak iki çift söz edebilecek ve dünyaya halkımızın çekmekte olduğu zulümleri, halkımızın bahtlı ya da bahtsız olduğunu, halkımızın sesini, kendisinin bir millet olarak var olduğunu, bizim devletimizin aslen işgal edilmiş bir ülke olduğunu anlatmamız gerekir. Çünkü Çin şu anda bizleri dünyaya “Çin Müslümanları” olarak ilân ederek, “bu topraklar bizim ayrılmaz bir parçamız ve 2000 yıldır bize ait” diyorlar. Çin 2000 yıl önce var mı idi? Mançur ve Kalmuk istilâları sırasında neredeydiler? Çinlilerin yayınladıkları “Beyaz Kapaklı Kitap”larında böyle yalanlar söylüyorlarken bizim şu andaki vazifemiz kendi kaderini kendi tayin etme, insan hakları, özgürlük ve demokrasi tesis etmeyi önde tutarak mücadele yürütmektir. Çünkü bu yolla önce “köprü”yü inşa edeceğiz, ondan sonra da bu köprüyü kullanarak karşıda müstakillik meyvesinin olduğu yere gideceğiz. Ulaşmak istediğimiz hedefimiz orada duruyor.

Halkımız kendi kaderini kendi tayin ettikten sonra müstemleke olmaya razı olur mu? Asla olmaz. İşte “müstakil olacağım” diyerek elini kaldıracak kadar hakkı ve hukuku onlara temin etmemiz gerekir. Biz onun için çalışıyoruz. Bu çalışma esnasında çeşitli durumlarla karşılaşacağız. Yalan yanlış söylentilerde çıkacaktır. Bunların hepsi o söz konusu gazeteden çıkmıştır. O gazetede Çinlinin yazdıkları da yalan değilmiş. Demokrat Çinlilere bir defa daha şunu söylüyorum: bizim müstakilliğimiz ve otonomi meselemize eğer o Çinliler gerçekten demokratsalar niye b u kadar kafalarını takıyorlar? Onlar ne ilgilendiriyor otonomi yada müstakillik meseleleri? Onlar daha şimdiden Çin hükümetinin yani komünist Çin'in beyinlerine doldurduğu dehşet derecesindeki milliyetçilik ideolojisine sahip olduklarında demokratik ülkelere gelerek Amerika ve Avrupa ülkelerinin toprakları üzerinde durarak demokrasi için çalışmakta oldukları halde Uygur halkının müstakil olmasına, Tibet halkının müstakil olmasına, Moğol halkının müstakil olmasına karşı çıkmaktadırlar. Bu tavır ve tutum gösteriyor ki, komünist Çinlilerin 57 yıl boyunca aşıladıkları diktatörlük zihniyeti halen kaybolmamıştır. Eğer bu demokrat Çinliler bu fikirlerinden kurtulmazlarsa onlar demokrat değil birer diktatör olurlar. Eğer sen demokrat isen Doğu Türkistan, Tibet ve Moğolistan senin işgal ettiğin topraklardır. Sen “demokratım” diyerek ortaya çıktığına göre o toprakların sahipleri isterlerse seninle birlikte yaşar, isterlerse müstakil olarak yaşar. Onlar kendi kaderlerini kendileri belirleyebilirlerse ve sen bunlara izin verirsen demokrat olabilirsin. Sen “bütün milletler Çinlilerin baht ve saadeti için yok olsunlar” dersen sen nasıl demokrat olabilirsin? Sen ancak diktatör olursun. Bütün demokrat Çinlilerin bundan sonra bunlara çok dikkat etmeleri gerekir.

Perhat Yorunkaş: Sizin dış ülkelerde sürdürmekte olduğunuz faaliyetlerinizin önünü kesmek için çocuklarınıza ve ailenize zarar vermek gibi Çin'in rezil girişimleri sizin ruhsal yapınıza nasıl tesir etti? Çünkü siz bir annesiniz. Çin'in bu yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin yürütmekte olduğunuz faaliyetlerinize etki eti mi?

Rabiye Kadir: Hayır benim dış ülkelerdeki faaliyetlerimi daha da güçlendirdi. Ben kaygılarımı gayrete dönüştürdüm.

Benim evladımın başına gelenler, benim ailemin başına gelenler 20 milyon Uygur'un başına gelenlerdir. Benim evlâdım Alim ve Ablikim'e verilen hapis cezası ve onların hapiste karşılaştıkları zulümler, hapishanelerdeki milyonlarca mahpusların başına gelenlerdir. Onların hepsi de benim evlâtlarımdır. Onlar “Vatan” diyerek, onlar “Toprak” diyerek hapse girdiler. Benim çocuklarımın ve ailemin başına gelen külfet benim Doğu Türkistan'ımın başına gelen külfettir. Benim ailem demek Doğu Türkistan demektir. Benim ailem demek Uygur demektir. Uygur demek Rabiye Kadir demektir. Bu yüzden Rabiye kadir çoktan kendi ailesinin Çin'in elinde ne türlü zulümlerle karşılaşacağına hazırlıklıdır. Benim çocuklarım da hazırlıklıdır. Benim çocuklarıma Çinliler bu kadar zulmetti. Benim hiçbir suçu günahı olmayan evlâdımı çok ağır biçimde döverek yaralayıp hapse attı.

Hatta hastalandığında hastaneye götürmedi. Bu mesele üzerine Amerikan hükümeti, Avrupa parlamentosu ve hatta birçok Avrupa devletleri benim çocuklarımın çekmekte olduğu zulümler üzerine konuşmalar yaptılar. Bu konuşmalar esnasında bunlar “Bu Rabiye Kadir gibi bir kadınla bütün dünya ilgilenirken çocuklarına Çin hükümeti suçsuz yere hapis cezası vermiş. Çin hükümetinin Uygur halkına yapmakta olduğu zulümler gerçekmiş” şeklinde bir ispatlamayı ortaya çıkarttı.

Ben şunu ifade etmek istiyorum ki; Çin siyasîleri henüz siyasî değillermiş. Çünkü biz dünyaya “Uygur halkını haksız yere tutukluyorlar, onlara suçsuz yere hapis cezası veriyorlar” derken, “bunlar kendilerince mübalâğa yapıyorlar” diyebiliyorlardı. Şimdi ise benim evlâtlarım meselesi, Hüseyin Celil meselesi ve daha başkalarının durumlarını gördükçe, Rabiye Kadir gibi bir insanın çocuğunu hiçbir suçu yokken tutukladıklarına göre Uygur halkının üzerindeki Çin baskısının arttığının göstergesidir.

Bunları Amerikan halkının gözde gazetelerinden ve Amerikan hükümetinin sesi olan Washington Post yazdı. Demek oluyor ki, bizim çocuklarımızın durumu Çin hükümetinin Uygur halkının üzerinde ne kadar diktatörlük uyguladığını bir defa daha ispatladı.

Benim çocuklarımın bir tek kılına dahi zarar verdirtmeden sağ salim geri alacağım. Benden gasp ettikleri mal-mülklerimin tamamını noksansız olarak geri alacağım. Bu dünyada

Hesapsız hiçbir şey olmaz. Her şeyin bir hesabı vardır. Ben öncelikle kendi topraklarımı geri alacağım. Halkımın haklarını alacağım. Ben size şunu söyleyeyim, şu anda bizim 16 yaş ile 22 yaş ararsındaki kızlarımızı utanmadan “işe yerleştireceğiz” vadi ile götürüp Çin'in içlerindeki fabrikalarda 10-12 saat çalıştırarak ve zavallı kızları dışarı çıkartmaksızın iki kişi iki tarafında biri de önünde üç kişiyle çıkartıyorlar. Bu açıkça bir hapishane kuralıdır ve kesinlikle hapse atılan suçlulara uygulanır. İşte bu kuralı yürürlüğe koymuşlar. Bunlar milyonlarca “ucuz iş gücü” olarak götürdükleri kızlarımızdır.

Çin ne kadar zorbalaşırsa dünya bizimle daha fazla ilgilenecektir. Çin ne kadar fazla zorbalaşırsa halkımız daha fazla uyanacaktır. Çin hükümeti kıyımı ne kadar arttırırsa bizim de buradaki hareketimiz o kadar sırlı, o kadar keskin ve o kadar şiddetli olacaktır. Bizim tedbirlerimizde Çin'in hareketlerine göre gelişecektir. Bu yüzden Çin'in bundan sonraki zulmünün derecesi bizim burada yürüteceğimiz hareketimizin hız kazanması, yükseltilmesi, kademe kademe uygulanması ve bütün dünyadaki Uygurların birleşmesi için bizlere imkân yaratacaktır.

Pehat Yorunkaş: Ziyaretimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. İlave edeceğiniz başka şeyler var mı?

Rabiye Kadir: Bütün halkıma selâmlarımı iletiyorum. Onları kesinlikle gelecekte hürriyet bekliyor. Öyle bir dakikaya onlarda inansınlar. Onlarda gayret etsinler. Zulüm çekenler sonsuza kadar çekmeyecektir. Bu dünyanın sahibi var.

Uygur Tv' den Türkçeye Çeviren:

Mehmet Emin BATUR

UYGUR TV (U-TV) ALMANYA

TARİH:09.05.2007 SAAT : 22.oo

Program Sunucusu: Perhat Yorunkaş

Programa Katılanlar: Rabiye Kadir: Dünya Uygur Kurultayı Başkanı

Dolkun Eysa: Avrupa Doğu Türkistan Birliği Başkanı ve Dünya Uygur Kurultayı Başkâtibi

Abducelil Karakaş: Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi Başkanı
 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 14.06.2007 10:18   Hazirlayan: A. Karakash