|
Rabiye Kadir, Doğu Türkistan’ın Kayıtsız
şartsız bağımsızlığını elde etmek için mücadele
etmekteyiz. Bizim bu mücadeledeki gayemiz ve maksadımız
asla değişmeyecektir.
|
|
Rabiye Kadir: Dünya Uygur Kurultayı Başkanı
Dolkun Eysa: Avrupa Doğu Türkistan Birliği Başkanı
ve Dünya Uygur Kurultayı Başkâtibi
Abducelil Karakaş: Doğu Türkistan Enformasyon
Merkezi Başkanı |
Rabiye
Kadir Hanım, “U-TV” nin Ziyaretini Kabulü Sırasında
“Benim Bütün Hayatım Bağımsızlık İstemekle Geçti” dedi.
Doğu Türkistan halkının manevi annesi ve “Dünya Uygur
Kurultayı” başkanı Rabiye Kadir Hanım 04.05. 2007
tarihinde Almanya'daki “Doğu Türkistan Enformasyon
Merkezi” tarafından tesis edilen “Uygur Tv.”nin sohbet
programına katıldı.
Uygur Tv. de yaptığı konuşmada kendisinin bütün
hayatının Doğu Türkistan'ın milli bağımsızlığını
istemekle geçtiğini ve Doğu Türkistan halkının ortak
gayesinin de Çin'den kurtularak hür ve bağımsız olarak
yaşamak olduğunu özellikle vurguladı. Rabiye hanım söz
konusu sohbet sırasında, yakın zamanlarda bazı Çin yayın
organlarında yayınlanan “Rabiye Kadir bağımsızlık
istemediğini beyan etti” mealinde çıkan yalan haberlere
karşı net bir tavır ortaya koyarak “Ben ve benim
başkanlığımdaki Dünya Uygur Kurultayı olarak, Doğu
Türkistan'ın kayıtsız şartsız bağımsızlığını elde etmek
için mücadele etmekteyiz. Bizim bu mücadeledeki gayemiz
ve maksadımız asla değişmeyecektir” dedi. Sohbete
katılan “Dünya Uygur Kurultayı”nın Genel sekreteri
Dolkun Eysa ve “Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin
başkanı Abdulcelil Karakaş'ta yaptıkları konuşmalarda
Rabiye Hanımın mücadeledeki maksadı, gayesi ve iradesine
olan inançlarını ifade ettiler. 1. Sayfadan Devam-Perhat
Yorunkaş: Yakın zamanlarda bazı Çin matbuatlarında Uygur
halkının gayesinin müstakillik değil yüksek otonomi
olduğunu söylediğiniz yolunda haberler çıktı. Bu
haberler gerek demokrasi yanlısı Çinliler ararsında
gerekse de Uygurlar ararsında epeyce velvele kopardı.
Sizin ne için mücadele ettiğinizi ve gayenizin ne
olduğunu halkımız çok iyi biliyor. Fakat siyasi sezgi
seviyeleri düşük olan ve sizin mücadele maksadınızı
anlayamayan kişilerde kısmen de olsa bazı yanlış
düşünceler oluşmaktadır.
Şu andaki fırsattan yararlanarak size şunu sormak
istiyorum. Doğu Türkistan milli hareketinin maksat ve
gayesinin ne olması gerekir. Sizin mücadeledeki
hedefiniz nedir? Bu yakınlarda Çin matbuatlarında yer
alan haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rabiye Kadir: Teşekkür ederim Ferhat efendi. Teşekkür
ederim Abducelil Karakaş Efendi. Sizlere öncelikle bu
Doğu Türkistan Haber Merkezini kurarak halkımızın haber
alma ihtiyacını giderdiğiniz ve halkımızın bütün dert ve
sıkıntılarını dünyaya anlatma konusunda gösterdiğiniz
direniş ve çalışmalar için sizlere ve sizlerin şahsında
buradaki bütün savaşçılarımıza teşekkür ederim. Çok
güzel bir soru sordunuz. Bu sorunuza istinaden kendi
görüşlerimi ve gayemi halkıma bir daha tekrar etme
gereği ortaya çıktı… Anlatmasam bile benim hapse
girdiğim ve ticarete başladığım zamanlardan beri benim
Doğu Türkistan'ın müstakilliği için yürütmekte olduğum
mücadelemi ve arzularımı Uygur halkı taa Kaşgar, Hoten,
Aksu'nun köylerinden başlayıp şehir halkına kadar tıpkı
doktorların stetoskopla dinledikleri gibi gözlerime ve
çehreme bakarak anlayabilirler. Yaptığım işlere bakarak
anlayabilirler. Ben vatan içinde hakikaten çok zengin
oldum. Eğer halkım unutmadıysa vatan içindeki toplantı,
düğün ve faaliyetlerde Doğu Türkistan kesin olarak
müstakil olmaz ise halkımızın içinde bulunduğu zulümden
asla kurtulamayacağı hakkında izahatlar veriyordum. Ben
bu maksada erişmek için para kazandığımı, bu maksada
ulaşmak için fevkalâde haklar elde ettiğimi ve bu
maksada ulaşmak için yürümekte olduğumu söylediğimde
bazı kişiler “korkmadan böyle konuşuyor” diyerek
hayretler içinde kalıyorlardı. Bazıları ise bu
konuşmalarıma birer hayal ürünü olarak bakıyorlardı.
Eğer unutmadılarsa bundan 30 sene önce ben bu işe
kendini adayan bir kişiyim diyerek Aksu'daki bir öğretim
üyesi dostuma onun evinde söylemiştim. Eğer onlarda bu
gün bu televizyonu görüyorlarsa hatırlayacaklardır. Ben
sonunda kendi maksadıma ulaştım.
İnsanlar fevkalâde şanslara sahip olmak ve fevkalâde
paralar kazanmak için mücadele etmişlerse ve kendi
maksatlarına erişmek için çalışmışlarsa ve fevkalâde
bilim adamlarını gökyüzüne göndermek için mücadele
etmişlerse, inleyerek dünyaya sesini duyuramayan ve
bataklığa saplanan topraklarımı kurtarmak benim
borcumdur. Ben bu maksadımdan ve 30 yıldır bu uğurda
mücadele etmemden, hatta kendimi bildim bileli bu arzu
içinde olmamdan ve damarlarımda dolaşan kandan yani
Uygur kanından gurur duyuyorum.
Beni bu irademden geri çevirmedi. Ben birçok zorluklara
ve engellere karşı koyarak bu günkü cefalı merhaleye
ulaştım. Bütün herkes mücadele ederek fevkalade paralara,
fevkalâde yaşam standartlarına, fevkalâde yüksek
kademelere, fevkalâde güzel evlere eriştilerse ben 30
yıldır mücadele ederek bu cefalara zor eriştim. Ben
niçin bu cefalara eriştim? Ben Uygur halkının
müstakilliği için eriştim. Eğer benim, halkımı
özgürlüğüne kavuşturma maksadım olmasaydı ben oğlum
Ablikim ve oğlum Âlim Çin hükümeti tarafından hapis
cezasına çarptırıldığında “O çocuklarım rahat ve huzur
içinde yaşasınlar” diyerek orda duraklamış olurdum. Yada
vatan içinde 5 kadına makyajımı yaptırıp süslenerek
davetlerde başköşeye kurulup oturmuş ve güzelce yaşıyor
olacaktım.
Ben bu dünyada hiçbir şeyde ayırım yapmam. Benim halkım
ta ki, kendi müstakilliğine erişene kadar kimselerin
verdiği yüksek otonomi, otonomi yada başka şeylerle o
kendi aradığı bahta erişemez. Lakin işte o müstakilliğe
erişebilmek için biz ne yapmalıyız dediğimizde Çin
hükümeti bizi 57 yıldır aldata geldi. “meselâ Uygurlar
kendi örf ve adetlerine kendileri sahip olacak. Kendi
kaderlerini kendileri tayin edecek. Bizler 5 yıl süre
ile Uygur halkına yardım ettikten sonra çıkıp gideceğiz.”
Dediklerinde bizim ak gönüllü mümin halkımız Çin'in her
5 yılda bir çıkarttığı siyasetlerine, kızıl başlıklı
bildirilerine inanarak “bu gün şöyle iyileşmeler var,
yarın böyle iyi olacak” gibi sözlerine bu güne kadar
aldana geldik.
Bizi aldatmak Çin'in vazifesi fakat bunlara aldanmak
bizim tarihi vazifemiz değil. Allah bizleri bu Çinlilere
aldansınlar diye yaratmadı. Benim müstakilliğimize
erişmek için kendimce bazı tedbirler ve taktikleri
kullanmış olmam ve bazı şeyleri söylemiş olmam mümkündür.
Benim, yani Rabiye Kadir'in henüz otonomi, yüksek
otonomi ya da müstakillik talebimizi bütün dünyaya ilân
edecek hitaplar yayınlayacak, yada onlarla masaya oturup
anlaşmalara imza atacak zamanlar gelmedi.
Ben muhabirlerle görüştüğümde muhabirlere şunları
söylemiştim.”Benim toprağımı gasp etti. 1949 yılında
benim halkımın toprağını gasp etti. Toprağımı gasp
ettikten sonra benim zenginlik kaynaklarımı, benim
iktisadî varlığımı, milli eğitimimi elimden aldı.
Kültürümü, müziğimi hatta şarkılarımı bile gasp etti.
Konuşma özgürlüğümüzü yok etti. Basın özgürlüğümüzü yok
etti. Kendi tarihimizi öğrenme özgürlüğümüzü yok etti.
Şimdi benim halkıma ne kaldı?” dediğimde muhabir yine
sordu: “Benim halkım huzur içinde yaşamaya bile
erişemedi. Huzurlu bir şekilde kendi evinde uyuma
hakkına bile erişemedi. Bir bakıyorsunuz insanların
evlâtlarını evlerinden alıyor. Bir bakıyorsunuz
insanları “bölücü” diyerek tutukluyor. Benim halkım
özgürlüğe, hürriyete ve ve benim halkım huzura muhtaç”
diyerek ağladım. “Hatta ki, kendi verdiği otonomi
yasalarını bile icra etmediler” dedim. Benim böyle
dememden “Bize otonomi versinler” dediğim anlamı çıkmaz.
Otonomiyi icra etmedikleri doğru. Eğer icra etmiş
olsalardı halk bu dereceye gelmezdi. Niçin dediğimizde,
kızlarımızı Çin'in içeri bölgelerine götürüyorlar.
Onların yerlerine Çinlileri getiriyorlar. Otonomi
yasalarında böyle bir şey var mı? Çinlileri devamlı
olarak bizim ülkemize getirerek bizim nüfusumuzu azınlık
durumuna düşürmek otonomi yasalarında var mı? İcra
edilmiş olsaydı halkımız birazcık olsun nefes alırdı.”
Şeklinde dünya kamuoyunun ilgisini çekmek için ve Çin'in
iç yüzünü dünyaya ifşa etmek için söylediğim sözlerden
çok etkilenen ve bana acıyan muhabirler “Uygur halkı
devlet kurmasa bile Uygurlara Otonomi olsun verseler bu
halk huzurlu yaşardı” şeklindeki görüşlerini dâhil
etmişler. Muhabirlerin bu ifadelerinden faydalanan
demokrasi yanlısı Çinliler benim sözlerimi doğrudan
Tibet lideri Dalaylama'nın Dramsala'daki sözleri ile
mukayese etmişler. Olsun o da bir şeydir. Onlar öyle
yazmışlar yazsınlar. Onlar kesinlikle benim ağzımdan
çıkan sözler değil. Bunlar bir senet değil, sözleşme
değil. O gazeteciler zaten benimle bir söyleşi daha
yapacaklar. Bende hakikî görüşlerimi ifade edeceğim.
Benim görüşümün ne olduğu konusunda Çin bütün dünyaya
beyanat ilân etti. “Rabiye Kadir demokrasi ve insan
hakları kaftanını giyerek vatanın birliğini bozarak
müstakil olmak istiyor” diye. Ora Çin'in toprağı değil
ki. Doğu Türkistan kendi toprağımız. Birilerinin
toprağını bölerek gasp edelim demiyoruz. Biz kendimizin
haklı talebimizle üzerinde devlet kurduğumuz ve hukuken
de bizim olan kendi toprağımızı geri almak istiyoruz.
Bizim bu haklı davamızı bütün dünya destekleyecek,
Allah'ta destekler. Uygur halkı da işte o günlere ümit
bağlamalıdır. Ne tür zorluklarla karşılaşacağımıza
aldırmaksızın, türlü dedikodu ve şikâyetlerin ortaya
çıkmasına aldırmaksızın, Bizimle ilgili ortaya çıkacak
problemlere aldırmaksızın bizler her türlü yöntemleri
kullanarak kendi irademizle maksadımıza erişeceğiz.
Halkın bana inanmasını ümit ediyorum. Halk mademki bu
hukuku bana vermiştir Ben de kesinlikle halkın
beklentilerine uygun hareket edeceğim.
Dünya Uygur Kurultayının “Kendi kaderini kendi tayin
etme” doğrultusunda faaliyet yürütmekte olduğu doğrudur.
Biz hemen bir anda halkımıza müstakilliği sağlama sözü
veremeyiz. Niçin denildiğinde: Çinliler kızlarımızı alıp
götürüyorlar. Halkımızın konuşacak dermanı yok. Can
verme öncesindeki bir insana öncelikle Yasin okunmuş su
verilerek gözlerini açıp konuşacak hale gelmesini
sağlamak gerekir. Biz şu anda halkımızın kendi kaderini
kendi tayin edecek ve kendisi ile ilgili olarak iki çift
söz edebilecek ve dünyaya halkımızın çekmekte olduğu
zulümleri, halkımızın bahtlı ya da bahtsız olduğunu,
halkımızın sesini, kendisinin bir millet olarak var
olduğunu, bizim devletimizin aslen işgal edilmiş bir
ülke olduğunu anlatmamız gerekir. Çünkü Çin şu anda
bizleri dünyaya “Çin Müslümanları” olarak ilân ederek,
“bu topraklar bizim ayrılmaz bir parçamız ve 2000 yıldır
bize ait” diyorlar. Çin 2000 yıl önce var mı idi? Mançur
ve Kalmuk istilâları sırasında neredeydiler? Çinlilerin
yayınladıkları “Beyaz Kapaklı Kitap”larında böyle
yalanlar söylüyorlarken bizim şu andaki vazifemiz kendi
kaderini kendi tayin etme, insan hakları, özgürlük ve
demokrasi tesis etmeyi önde tutarak mücadele yürütmektir.
Çünkü bu yolla önce “köprü”yü inşa edeceğiz, ondan sonra
da bu köprüyü kullanarak karşıda müstakillik meyvesinin
olduğu yere gideceğiz. Ulaşmak istediğimiz hedefimiz
orada duruyor.
Halkımız kendi kaderini kendi tayin ettikten sonra
müstemleke olmaya razı olur mu? Asla olmaz. İşte
“müstakil olacağım” diyerek elini kaldıracak kadar hakkı
ve hukuku onlara temin etmemiz gerekir. Biz onun için
çalışıyoruz. Bu çalışma esnasında çeşitli durumlarla
karşılaşacağız. Yalan yanlış söylentilerde çıkacaktır.
Bunların hepsi o söz konusu gazeteden çıkmıştır. O
gazetede Çinlinin yazdıkları da yalan değilmiş. Demokrat
Çinlilere bir defa daha şunu söylüyorum: bizim
müstakilliğimiz ve otonomi meselemize eğer o Çinliler
gerçekten demokratsalar niye b u kadar kafalarını
takıyorlar? Onlar ne ilgilendiriyor otonomi yada
müstakillik meseleleri? Onlar daha şimdiden Çin
hükümetinin yani komünist Çin'in beyinlerine doldurduğu
dehşet derecesindeki milliyetçilik ideolojisine sahip
olduklarında demokratik ülkelere gelerek Amerika ve
Avrupa ülkelerinin toprakları üzerinde durarak demokrasi
için çalışmakta oldukları halde Uygur halkının müstakil
olmasına, Tibet halkının müstakil olmasına, Moğol
halkının müstakil olmasına karşı çıkmaktadırlar. Bu
tavır ve tutum gösteriyor ki, komünist Çinlilerin 57 yıl
boyunca aşıladıkları diktatörlük zihniyeti halen
kaybolmamıştır. Eğer bu demokrat Çinliler bu
fikirlerinden kurtulmazlarsa onlar demokrat değil birer
diktatör olurlar. Eğer sen demokrat isen Doğu Türkistan,
Tibet ve Moğolistan senin işgal ettiğin topraklardır.
Sen “demokratım” diyerek ortaya çıktığına göre o
toprakların sahipleri isterlerse seninle birlikte yaşar,
isterlerse müstakil olarak yaşar. Onlar kendi
kaderlerini kendileri belirleyebilirlerse ve sen bunlara
izin verirsen demokrat olabilirsin. Sen “bütün milletler
Çinlilerin baht ve saadeti için yok olsunlar” dersen sen
nasıl demokrat olabilirsin? Sen ancak diktatör olursun.
Bütün demokrat Çinlilerin bundan sonra bunlara çok
dikkat etmeleri gerekir.
Perhat Yorunkaş: Sizin dış ülkelerde sürdürmekte
olduğunuz faaliyetlerinizin önünü kesmek için
çocuklarınıza ve ailenize zarar vermek gibi Çin'in rezil
girişimleri sizin ruhsal yapınıza nasıl tesir etti?
Çünkü siz bir annesiniz. Çin'in bu yaptıklarını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Sizin yürütmekte olduğunuz
faaliyetlerinize etki eti mi?
Rabiye Kadir: Hayır benim dış ülkelerdeki faaliyetlerimi
daha da güçlendirdi. Ben kaygılarımı gayrete dönüştürdüm.
Benim evladımın başına gelenler, benim ailemin başına
gelenler 20 milyon Uygur'un başına gelenlerdir. Benim
evlâdım Alim ve Ablikim'e verilen hapis cezası ve
onların hapiste karşılaştıkları zulümler,
hapishanelerdeki milyonlarca mahpusların başına
gelenlerdir. Onların hepsi de benim evlâtlarımdır. Onlar
“Vatan” diyerek, onlar “Toprak” diyerek hapse girdiler.
Benim çocuklarımın ve ailemin başına gelen külfet benim
Doğu Türkistan'ımın başına gelen külfettir. Benim ailem
demek Doğu Türkistan demektir. Benim ailem demek Uygur
demektir. Uygur demek Rabiye Kadir demektir. Bu yüzden
Rabiye kadir çoktan kendi ailesinin Çin'in elinde ne
türlü zulümlerle karşılaşacağına hazırlıklıdır. Benim
çocuklarım da hazırlıklıdır. Benim çocuklarıma Çinliler
bu kadar zulmetti. Benim hiçbir suçu günahı olmayan
evlâdımı çok ağır biçimde döverek yaralayıp hapse attı.
Hatta hastalandığında hastaneye götürmedi. Bu mesele
üzerine Amerikan hükümeti, Avrupa parlamentosu ve hatta
birçok Avrupa devletleri benim çocuklarımın çekmekte
olduğu zulümler üzerine konuşmalar yaptılar. Bu
konuşmalar esnasında bunlar “Bu Rabiye Kadir gibi bir
kadınla bütün dünya ilgilenirken çocuklarına Çin
hükümeti suçsuz yere hapis cezası vermiş. Çin
hükümetinin Uygur halkına yapmakta olduğu zulümler
gerçekmiş” şeklinde bir ispatlamayı ortaya çıkarttı.
Ben şunu ifade etmek istiyorum ki; Çin siyasîleri henüz
siyasî değillermiş. Çünkü biz dünyaya “Uygur halkını
haksız yere tutukluyorlar, onlara suçsuz yere hapis
cezası veriyorlar” derken, “bunlar kendilerince mübalâğa
yapıyorlar” diyebiliyorlardı. Şimdi ise benim evlâtlarım
meselesi, Hüseyin Celil meselesi ve daha başkalarının
durumlarını gördükçe, Rabiye Kadir gibi bir insanın
çocuğunu hiçbir suçu yokken tutukladıklarına göre Uygur
halkının üzerindeki Çin baskısının arttığının
göstergesidir.
Bunları Amerikan halkının gözde gazetelerinden ve
Amerikan hükümetinin sesi olan Washington Post yazdı.
Demek oluyor ki, bizim çocuklarımızın durumu Çin
hükümetinin Uygur halkının üzerinde ne kadar diktatörlük
uyguladığını bir defa daha ispatladı.
Benim çocuklarımın bir tek kılına dahi zarar
verdirtmeden sağ salim geri alacağım. Benden gasp
ettikleri mal-mülklerimin tamamını noksansız olarak geri
alacağım. Bu dünyada
Hesapsız hiçbir şey olmaz. Her şeyin bir hesabı vardır.
Ben öncelikle kendi topraklarımı geri alacağım. Halkımın
haklarını alacağım. Ben size şunu söyleyeyim, şu anda
bizim 16 yaş ile 22 yaş ararsındaki kızlarımızı
utanmadan “işe yerleştireceğiz” vadi ile götürüp Çin'in
içlerindeki fabrikalarda 10-12 saat çalıştırarak ve
zavallı kızları dışarı çıkartmaksızın iki kişi iki
tarafında biri de önünde üç kişiyle çıkartıyorlar. Bu
açıkça bir hapishane kuralıdır ve kesinlikle hapse
atılan suçlulara uygulanır. İşte bu kuralı yürürlüğe
koymuşlar. Bunlar milyonlarca “ucuz iş gücü” olarak
götürdükleri kızlarımızdır.
Çin ne kadar zorbalaşırsa dünya bizimle daha fazla
ilgilenecektir. Çin ne kadar fazla zorbalaşırsa halkımız
daha fazla uyanacaktır. Çin hükümeti kıyımı ne kadar
arttırırsa bizim de buradaki hareketimiz o kadar sırlı,
o kadar keskin ve o kadar şiddetli olacaktır. Bizim
tedbirlerimizde Çin'in hareketlerine göre gelişecektir.
Bu yüzden Çin'in bundan sonraki zulmünün derecesi bizim
burada yürüteceğimiz hareketimizin hız kazanması,
yükseltilmesi, kademe kademe uygulanması ve bütün
dünyadaki Uygurların birleşmesi için bizlere imkân
yaratacaktır.
Pehat Yorunkaş: Ziyaretimizi kabul ettiğiniz için
teşekkür ederim. İlave edeceğiniz başka şeyler var mı?
Rabiye Kadir: Bütün halkıma selâmlarımı iletiyorum.
Onları kesinlikle gelecekte hürriyet bekliyor. Öyle bir
dakikaya onlarda inansınlar. Onlarda gayret etsinler.
Zulüm çekenler sonsuza kadar çekmeyecektir. Bu dünyanın
sahibi var.
Uygur Tv' den Türkçeye Çeviren:
Mehmet Emin BATUR
UYGUR TV (U-TV) ALMANYA
TARİH:09.05.2007 SAAT : 22.oo
Program Sunucusu: Perhat Yorunkaş
Programa Katılanlar: Rabiye Kadir: Dünya Uygur Kurultayı
Başkanı
Dolkun Eysa: Avrupa Doğu Türkistan Birliği Başkanı ve
Dünya Uygur Kurultayı Başkâtibi
Abducelil Karakaş: Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi
Başkanı
|
|