İnsanlar bazı konulara o kadar ilgi gösterir ve öylesine
yoğunlaşırlar ki, bir süre sonra o konuda “öngörüde”
bulunmaya başlarlar. Ancak sevdikleri, iyi olmasını
istedikleri bir konuda,
kötü bir gelişmeyi işaret eden
öngörülerinde “haklı” çıkmayı istemezler. Çünkü haklı
çıkmaları, sonuçta hakkında iyi şeyler
düşündükleri konunun aleyhine/zararına
olacaktır.
Korkarım böyle bir
duygu ile karşı karşıyayım.
Kısa bir süre önce
internet dergimizde, “Uygur Türkleri Üzerinden Yürütülen
Siyaset ve Tehlikeli Gelişmeler” başlığıyla bir yazı
yayımlamış ve bazı öngörülerde bulunarak tehlikeli
gelişmelere dikkat çekmiştim.
Yazımda; “Küresel Aktör”
olma sevdalısı ülkelerin, ekonomik büyümesini yüksek
oranlarda devam ettiren Çin Halk Cumhuriyetine karşı
politikalar oluşturmaya çalıştıklarını, bu çerçevede
Doğu Türkistanlı Uygur Türklerini, Çin’in “yumuşak
karnı” olarak değerlendirdiklerini belirtirken,
Çin’in de 11 Eylül saldırıları sonrasında ortaya çıkan
konjonktürü dikkate alarak Doğu Türkistanlı Uygur
Türklerine “İslamcı Terörist” rolünü giydirmeye
çalıştığını, bu meyanda 24-26 Kasım 2006 tarihlerinde
Almanya’nın Münih şehrinde gerçekleşen Dünya Uygur
Kurultayında, DUK Tüzüğünde bulunan "din ve siyaset
işlerinin birbirinden ayrı tutulması” şeklindeki “laik”
ifadelerin dinci Uygurların baskıları neticesinde
tüzükten kaldırılmasının, tehlikeli gelişmenin
sinyali olarak değerlendirilmesi gerektiğini
vurgulamıştım.
Ne yazık ki Doğu
Türkistan’dan gelen haberler –eğer doğru ise- bu
endişemizi teyit eder mahiyette. Haberlerin doğruluğu
konusundaki çekincemizi belirtiyoruz zira Çin’in Doğu
Türkistan’daki Uygur Türkleri konusunda ne kadar
objektif, insan haklarına saygılı, özgürlükçü olduğu
herkesin malumudur.
Çin, meydana gelen gelişmeyi resmi haber ajansından
dünyaya duyurdu ve Sincan
polisi tarafından, “Doğu Türkistan İslami Hareketi”ne
ait bir terör kampının yok edildiğini, operasyonda 18
teröristin öldürüldüğünü, 17 terörist ile terör
eylemlerinde kullanılan çok sayıda mühimmatın ele
geçirildiğini açıkladı.
Çin bu arada doğan fırsattan
istifade ile propaganda yapmayı da ihmal etmedi ve olaya
istatistiki rakamların yer aldığı bir hayali arka plan
ekleyerek; kampına müdahalede bulunulan "Doğu Türkistan
İslami Hareketi"nin, Çin i tehdit eden çok sayıda terör
örgütünden yalnızca biri olduğunu, geçtiğimiz 10 yıl
içinde çeşitli terör örgütlerinin Sincan da 260 tan
fazla terör ve şiddet eylemi gerçekleştirdiğini, bu
olaylarda 160 kişinin öldüğünü, 440 tan fazla kişinin de
yaralandığını açıkladı.
Rakamlarla belirtilen olayların, Doğu Türkistan İslami
Hareketi isimli örgütle ilişkilendirilmesi acemice
yazılmış bir senaryo. Zira AP ajansının da belirttiği
gibi, diplomat ve çeşitli uzmanlar, Pekin in DTİH i
suçladığı çoğu bombalı saldırı ve şiddet
eylemlerinin aslında kişisel anlaşmazlıklardan
kaynaklandığını söylüyorlar ve Çin’in bu örgüte yönelik
suçlamalarına kuşku ile yaklaşmak gerektiği
değerlendirmesini yapıyorlar.
Meydana gelen olayı tüm
dünyaya -uzun süredir planladığı formata uygun
olarak- duyuran Çin’in bu gayreti sonrasında,
herhalde Uygur Türklerini ve Çin’in bölgedeki
uygulamalarını bilmeyen herkes Uygurların birer
potansiyel İslamcı terörist olduklarını düşünecektir.
Ortaya çıkan tablo bundan
ibarettir ve ne yazık ki böyle bir gelişmenin meydana
gelebileceği de daha önceki yazımda tarafımdan
vurgulanmıştır.
Anlaşılması ve önemsenmesi
amacıyla burada bir kez daha tekrar ediyorum.
“Uygur
Türklerinin izleyeceği politika hayati önem
taşıyor. Zira yapılacak bir hata Uygur Türklerinin
yok olup gitmesine neden
olacaktır.”
“ABD veya Avrupa ülkeleri
ile olan ilişkilerin boyutlarından ziyade Uygur Türkleri
için en büyük tehlike, Uygur hareketinin ideolojik
kalıplara sokularak “İslamcı bir yapılanma/örgütlenme”
şekline getirilmesidir. Çin Halk Cumhuriyetinin son
dönemdeki –özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında-
tüm gayretleri bu yöndedir. Yani Çin, bütün Uygur
Türklerinin radikal İslamcı örgütlenmeler
bünyesinde faaliyet yürüten kişiler olarak tanıtmaya
çalışmaktadır.”
“Ulusal kurtuluş
mücadelelerinin ideolojilerle kuşatılmasının
zararlarını, bizzat İstiklal mücadelesi vermiş ataların
çocukları olarak bizler iyi bilmekteyiz. Ayrıca hemen
yanı başımızdaki, Çeçenistan gibi taze örnekler
de mevcuttur. Çeçenistan’daki insan hakları ihlallerine
ilişkin Avrupa ülkelerindeki hassasiyet, Çeçenlerin
mücadelelerine İslami bir motif kazandırmasıyla hemen
sona ermiştir. Vahabi örgütlerin etkisinde kalan
Çeçen özgürlükçü hareketi, bu tavrını koruduğu müddetçe,
belli marjinal yönetim anlayışları olan ülkeler dışında
hiçbir ülkeden gerekli desteği göremeyeceklerdir.”
Türkiye’de yaşayan Doğu
Türkistanlı Uygur Türklerinden bazı şahsiyetlerin, Dünya
Uygur diasporasındaki kuvvetli konumlarını biliyor,
Uygur Türklerini bekleyen büyük tehlike konusunda diğer
soydaş Uygur Türklerini uyarmalarını umut ediyor ve
meydana gelen gelişme hakkında farklı
yorumlarını/açıklamalarını bekliyorum.
Erdoğan ILGAZ
eilgaz@globalyorum.com
Global Yorum
İnternet Dergisi |