M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


Almanya’da Türkçe`nin Karanlık Günleri  
  Malum, dil bir toplumun en önemli değerlerinden biridir. Biz Almanya’da yaşayan 3 milyonun üzerinde Almanya Türk Toplumu, diğer bir tabir ile BATI AVRUPA TÜRKLERİ için de, bunun böyle olduğunu muhakkaktır. Daha açık bir ifade ile, Türkçe, bizim Almanya’da kimliğimizin muhavazasında, en önemli değer yargılarımızdan biridir..  

HBugün Alman okullarına giden 600 binden fazla Türk öğrencisi mevcuttur. Malesef bu öğrencilerin büyük bir bölümü, şu veya bu sebep neticesi, okullarda Türkçe derslerinden mahrumdurlar. Geri kalan Türk öğrencilerinin aldıkları “Türkçe Dersleri” ise, tarifi imkansız vahim bir vaziyet sergilemektedir. Türkçe adeta “karanlıkta bırakılmış” veya “ölüme terk edilmiş” bir haldedir. Siyasi yetkili ve etkililerin hemen hemen her konuşmalarında; Türkçe’nin mühim bir dil olduğunu, Türk çocuklarının Anadilleri Türkçe’yi mutlaka öğrenmeleri gerektiğini dile getirmeleri de hiç bir mana ifade etmemektedir. Günümüzde siyasetcilerin -etkili ve yetkili- makam ve mevkide bulunanların ne dedikleri ve esas neyi kas ettikleri pek belli de olmuyor. Almanya’da yaşayan Türk Toplumu arasında, Alman siyasetinde etkili ve yetkili konumda olanlar için; “onlar sağ gösterip sol vururlar” diye bir kanaat da gittikçe yaygınlaşmaktadır. Neticeye baktığımızda, bunun böyle olduğunu görmek için kahin olmak da gerekmiyor.

Geçtiğimiz günlerde, şahit olduğum bir manzara, bunun böyle olduğunu adeta ispat eder durumda idi.
Yaklaşık 900 Türk öğrencisinin Alman okullarına gittiği Dinslaken’de, Türkçe öğretmeni, beni Türkçe dersini dinlemek maksadı ile okula davet etti. Günlerden Cuma, vakit öğleden sonra,saat 15.00 civarında ve mevsim ise kış. Yani hava çabuk kararmakta. Bölgemizdeki okullar sabah saat 8.00 de başlar ve öğleden sonra 14.00 civarında ise paydos ederler.

Bu ziyaretinde bulunduğum okul, şehrin en kalabalık öğrenci gurubunun ders gördüğü Lise (Gymnasium), Orta Okul (Realschule) ve Mesleğe Yönlendirme Okulu’nun (Hauptschule) yanyana olduğu büyük bir Eğitim Merkezinde ( Schulzentrum) bulunmaktadır. Bu Eğitim Merkezinde yalnız Orta Okula 86 Türk öğrencisi (6,4%) devam etmektedir.

Benim ziyaret gittiğim gün, yalnız Orta Okula giden Türk öğrencileri için Türkçe dersi varmış. Okula vardığımda, temizlikci kadınlar koridorları siliyorlardı ve sınıflar ise çoktan kikitlenmiş vaziyette idi. Türkçe dersi verilecek sınıfın kilitli kapısını Türkçe öğretmeni açtı ve birlikte içeriye girdik. İçeride, derse katılacak Türk öğrencilerini beklemeye başladık. Aradan çeyrek saat geçmesine rağmen ortalıkta kimse yoktu. Bunun üzerine öğretmen, öğrenci aramak için okulun bahçesine dışarıya çıktı. Aradan beş on dakika geçmişti ki, o bir kaç öğrenci ile birlikte tekrar sınıfa girdi. İçeriye girenlerden 5 tanesi kız, 1 tanesi ise erkek öğrenci idi. Çocuklar ağızlarında sakız veya çikolata vari birşeyler onları geveliyorlardı. Öğrencilerin gayet isteksiz bir vaziyette oldukları da her hallerinden belli oluyordu. Böyle bir halde de yerlerine oturdular. Öğretmen onları ayağa davet etti ve birlikte „tünaydın” dedikten sonra her biri tekrar yerlerine oturdu. Türkçe öğretmeni öğrencilere; derslerinizi (dosyanızı) açın dediğinde, bir kısım öğrenciler, biz dosyalarımızı evde unuttuk diye karşılık verdiler. Allah’dan ki, bir ikisi dosyalarını yanlarında getirmişlerdi. Öğretmen öğrencilerin içlerinden birine dersi okumasını ve diğerlerinin de onu takip etmeleri söyledi. Bunun üzerine, Türkçe okumaya başlayan öğrenci bir iki cümleden sonra, kelimelere takıldı. Okumasını keserek, bu kelimelerin ne anlama geldiğini hem öğretmenine ve hem de öğrenci arkadaşlarına sormaya başladı. Çocuk Türkçe okuyor fakat, manasını anlamıyordu. Nitekim hep birlikte o kelimelerin önce “Almanca” karşılığı bulundu ve sonra da Türkçe manası izzah edilmeye çalışıldı. Vaziyet, “Anadil Türkçe” değilde, sanki Anadil Almanca imiş gibi gözüküyordu. Açıkcası, Türk çocukları Almanca’yı kendi öz Anadilleri Türkçe’den daha iyi biliyorlardı.

Dersin başlamasından yarım saat geçmeden çocuklar mazaret beyan ederek, eve gitmek için öğretmenden izin istemeye başladılar. Böylece, bir anlamda, ders başlamadan bitmiş oldu. Zaten derse 7. ve 8. ci sınıflara mensup toplam 12 öğrencinin gelmesi gerekirken, yalnızca derse 6 kişi katılmıştı. Yani öğrencilerin yarısı Türkçe dersine katılmamış ve mazeretlerini de bildirmemişledi.

Öğrenciler evlerine gidince, biz Türkçe öğretmeni ile yine baş başa kaldık. Daha sonra birlikte 9. ve 10. sınıf öğrencilerine Türkçe dersi verilecek, (aynı alanda) başka bir okul binasına gittik. Yine kilitli okul ve sınıf kapısını Türkçe öğretmeni açtı ve birlikte içeriye girdik. Yine, derse katılması gereken toplam 10 öğrenciyi beklemeye başladık. Heyhat, gele gele bir öğrenci geldi. Bu sefer de üçümüz birlikte diğer öğrencileri sabırla beklemeye başladık. Aradan yarım saat geçti hala kimse yok. Sabırla beklemeye devam ettik. Aradan tam 45 dakika geçti ve yine öğrencilerden kimse yok. Artık biz de öğrencilerin geleceğinden ümit kestik. Bunun üzerine öğretmen, bir öğrenci ile ders yapamamacağını anlayınca, o öğencisini de eve göndermek zorunda kaldı. Daha sonra üzgün ve bitkin bir şekilde bana dönerek derdini dökmeye başladı:

-Bakınız, bugün şahit olduğunuz gibi, kimse Anadilimiz Türkçe’yi ciddiye almıyor. Türk veliler de Türkçe’ye hiç ilgili duymuyorlar. Almanlar bu yüzden olacak ki, Türkçe derslerini normal ders planından çıkararak, öğleden sonraya attılar. Ayrıca, Türkçe dersi sınıf geçmeye tesir etmediği, yani katılımı gönüllü olduğu için de, malesef bir çok Türk Veli (!) çocuğunun Türkçe derlerine katılmaması için dilekçe de verdiler, işte benim endişem ve üzüntüm budur dedi.- Ah! o üzüntü bende yıllarca mevcut diye, kendi kendime içimden sızlandım.

Belki de Türkçe öğretmeni beni, aylarca veya yıllarca çektiği sıkıntılarını, korku ve endişelerini anlatmak ve „Türkçe Anadil Dersleri” ve onun içler acısı vaziyetini yakından göstermek için okula davet etmiş idi.
Evet, şahit olduğum manzara tahmin ettiğim kadar vahimdi. Toplam 86 Türk çocuğunun devam ettiği okulda, nerede ise yarısı Türkçe dersine girmemek için dilekçe verimişti. Türkçe dersine katılması gereken öğrencilerin büyük bir bölümü ise, mazeretsiz okula gelmemişlerdi. Bu vahim vaziyet Dinslaken’nin diğer okullarında da aynı idi. NRW- Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti okullarına giden 176 181 Türk öğrencilerinin de ancak yüzde kırkı (40%) Anadil Türkçe derslerine katıla bilme imkanlarına sahip idiler. Zannediyorum ki, bu imkanı kullanmayanların oranı da Dinslaken’deki Türk çocuklarının oranından az değildir. Hatta korkum o ki, bütün Almanya’da vaziyet aynıdır.

Netice itibarı ile görünen o ki, bu durumun vahametini gören bir avuç insan olarak, yıllarca Türkçe candamarımız, diye feryat etmemiz de bir fayda sağlayamadı. Bununla birlikte, Alman ve Türk siyasilerinin, Türk Çatı Kuruluşlarının, - etkili ve yetkili - makam ve mevkide olanların, Anadil Türkçe çok önemli beyanatları (!), ve üstün gayretleri (?) de bir şey değiştirmedi. Aksine her geçen gün durum daha kötüleşti ve kötüleşiyor. Adete, Türkçe Almanya’da karanlık günlerini yaşıyor.

Türkçe’yi ve Türk öğrencilerini bu hale getirenler kimlerdir???

Kırkbeş yılda yok olma eşiğine gelen Adilimiz Türkçe’nin içinde bulunduğu karanlık günler tekrar aydınlatılmaz, gerçekten onu korumak ve yaşatmak isteyen bütün taraflar elbirliği ve işbirliği yapmazlar, her bir etkili ve yetkili, - dışı hoş içi boş - nutukları bırakıp, taşın altına ellerini koymazlar ise, korkarım ki; bir kırbeş yıl sonra Almanya’da okullarda Türkçe derslerinin verilmesi şöyle dursun, düzgün Türkçe bilen Türk bile kalmayacak!

Uyan Ey Almanya Türkleri!

Yakup Tufan


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 26.01.2008 12:21   Hazirlayan: A. Karakash