|
İsrail, ABD üzerindeki güçlü lobisini kullanarak,
Amerika'nın global siyasetini kendi stratejik
çıkarlarına göre yönlendirmek istemektedir.
İsrail'in Ortadoğu'da ihtiyaç duyduğu düzenleme ne
ise, Washington'daki İsrail lobisi, bu düzenlemeyi
Amerika'ya yaptırmaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz on
yıllar içinde ABD'nin Ortadoğu politikasının hep
İsrail lehine gelişmesinin nedeni budur. Bu
makalenin yazıldığı günlerde dünya gündeminin bir
numaralı konusu olan ABD-Irak Savaşı'nın ardındaki
en büyük etken de, yine İsrail'in ABD politikaları
üzerindeki etksidir. Tek amaç ise Siyonizmin "Gizli
Dünya Egemenliği”dir.
İsrail küçük bir ülkedir. Yahudi vatandaşlarının
sayısı 4.5 milyonu geçmez. Yüzölçümü, Türkiye'deki
ortalama büyüklükteki bir ilin büyüklüğü kadardır.
Çevresinde yer alan üç küçük bölgeyi (Batı Şeria,
Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri), 1967 yılından bu
yana işgal altında tutmakta, ancak bu sınırlı işgali
bile devam ettirmekte zorlanmaktadır. 1967'deki Altı
Gün Savaşı'ndan beridir devam eden, 1987'de başlayan
Intifada hareketi ile de iyice yükselen Arap
direnişi, İsrail her ne kadar güçlü ve kendinden
emin gibi gözükmeye çalışsa da, İsrail toplumunu
yıpratmış, bir tür "ulusal sinir bozukluğu" meydana
getirmiştir. Son yıllarda İsraillilere karşı intihar
saldırıları, İsrail toplumundaki gerilimi, endişeyi
ve huzursuzluğu doruk noktasına çıkarmıştır.
İsrail'e Tepkinin Kaynağı Siyonizmdir
İsrail'in bu korkuları yersiz değildir. Çünkü bu
küçük devlet, tarihsel ve sosyolojik olarak oldukça
zor bir durumdadır: Ezici çoğunluğu Müslüman
Araplardan oluşan Ortadoğu'da, tek başına işgalci
bir güç durumundadır. İsrail'in dört bir yanı,
yıllar boyunca savaştığı, barışsa bile dostluk
kuramadığı ve ileride yeniden savaşması son derece
muhtemel olan halklarla doludur. Arapların toplam
nüfusunun 200 milyonu aştığı düşünülürse, 4.5 milyon
Yahudi'nin bu coğrafyada kendini güvensiz
hissetmesinin nedeni daha iyi anlaşılır.
İsrail, kendisine karşı duyulan nefreti, kendi
ideolojisi ve eylemleriyle, diğer bir deyişle
Siyonizmle ortaya çıkarmış ve büyütmüştür.
Ortadoğu'ya girdiği günden itibaren Arapların
topraklarını gasp etmeyi, onları sürmeyi ve
gerekirse öldürmeyi hedef olarak belirlemiş, bu
hedefi ısrarla uygulamıştır.
Burada hemen belirtmek gerekir ki, temennimiz İsrail
devletinin de Arapların da endişe duymadan bu
topraklarda yaşamalarıdır. Allah'ın Kuran'da
emrettiği; Ehli Kitaba karşı hoşgörü, sorunların
barışçı yollarla çözülmesi, yeryüzünde bozgunculuğun
ve kan dökülmesinin engellenmesi gibi İlahi hükümler
gereğince, Ortadoğu'da görmeyi temenni ettiğimiz
tablo, İsrail'in Yahudi halkının da Ortadoğu'da
Müslümanlar -ve Hıristiyanlar- ile birlikte barış
içinde yaşamasıdır. İsrail'in Yahudi halkının
Filistin'in bir bölümünde, atalarının topraklarında
yaşama hakkına sahip oldukları da bir gerçektir.
Ancak bu hakkın, başka hakların (örneğin
Filistinlilerin haklarının) çiğnenmeden yaşanmasının
tek yolu, İsrail'in, işgalci, sömürgeci ve saldırgan
Siyonist ideolojinin yerine, Filistinli Arapların da
haklarını gözeten bir devlet felsefesi edinmesidir.
Uzun vadede bölgenin kurtuluşu ise, bir zamanlar
Ortadoğu'ya barış ve istikrar getirmiş olan "Osmanlı
modeli"nin yeniden egemen olması, farklı toplumların
birbirlerinin inaçlarına ve haklarına saygı
göstererek, düşmanlıktan uzak biçimde aynı
toprakları paylaşmalarıdır. Bu esas üzerine bir "Ortadoğu
Birliği" kurulabilir.
Gizli Dünya Devletinin Temelleri
1897 Yılında Basel'de toplanan Dünya Birinci
Siyonist Kongresi'nde Siyonist Lider Theodor
Herzl en geç 50 yıl içerisinde Ortadoğu'da
İsrail devletinin kurulacağını ilan etmişti. O
yıllarda ciddiye alınmayan bu kongrede, ilk defa
muharref Tevrat açıklamalarını temel alan dev bir
haritanın varlığından bahsedilmişti. (HarunYahya,
Siyonizm Felsefesi)
Bu haritanın boyutları nedir acaba? Radikal
Yahudilere göre bu sorunun cevabı muharref Tevrat'ta
açıklanmıştır. "Yahudilere vaat edilen topraklar",
Eski Ahit'e göre "Nil'den Fırat'a" uzanan ünlü
coğrafyayı kapsamaktadır. Tevrat'ın Tekvin kitabının
15. Bab'ında şöyle yazar: "O günde Rab, Abraham'la
ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat
ırmağına kadar bu diyarı, Kenileri ve Kenizzileri ve
Kadmonileri ve Hittileri ve Perizzileri ve Refaları
ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve
Yebusileri senin zürriyetine (soyuna) verdim.”
Üst resimde Yahudilere vaat edilmiş
toprakların bir bölümünü gösteren antik
harita.
Thedor Herzl ve Birinci Siyonist Kongre |
|
Siyonizmin "Vaat Edilmiş Topraklar”ı Irak'ı da
Kapsıyor
Tevrat açıklamalarıyla tarif edilen bu sınırların,
günümüzde hangi devletlerin topraklarına dahil
olduğuna baktığımızda ise oldukça ilginç gerçeklerle
karşılaşırız. Yahudi dini otoriteleri, söz konusu
toprakların tam tarifi konusunda farklı fikirler öne
sürmüşlerdir, ancak en geniş kapsamlı ve en çok
kabul gören haritanın hangi bölgeleri kapsadığı
Israel Shahak tarafından şöyle açıklanır:
"İsrail topraklarının Tevratsal sınırlarını gösteren
farklı haritalar içinde en büyük sınırlara sahip
olan versiyon, şu bölgeleri içine alır: Güneyde tüm
Sina Yarımadası ve buna ek olarak Kuzey Mısır'ın
Kahire'ye kadar uzanan bir parçası; doğuda, Ürdün'ün
tamamı ve Suudi Arabistan'ın kuzey bölgesi;
Kuveyt'in tümü ve Irak'ın çok büyük bir bölümü;
kuzeyde Lübnan'ın ve Suriye'nin tamamı ve buna ek
olarak Türkiye'nin Van Gölü'ne kadar uzanan büyük
bir parçası; ve batıda Kıbrıs. Bu sınırlar hakkında
yapılmış çok geniş kapsamlı araştırmalar, devlet
desteğiyle, atlaslara, kitaplara ve makalelere
dökülmekte ve okullarda bu sınırların propagandası
yapılmaktadır. Başta Gush Emunim olmak üzere kimi
etkili radikal gruplar, söz konusu coğrafyanın
İsrail tarafından fethedilmesini istemekle
kalmamakta, bu fethin İlahi bir emir olduğuna
inanmaktadırlar.” (Israel Shahak, Jewish History,
Jewish Religion, s. 9.)
Shahak'a göre, İsrail'de "Tevratsal Sınırlar" (Biblical
Borders) denildiğinde anlaşılan harita Irak
topraklarını, Türkiye'nin Güneydoğusu'nu ve Kıbrıs'ı
da içeren söz konusu coğrafyadır.
Ariel Şaron, Mayıs 1993'te yapılan Likud
Kongresi'nde, İsrail'in "Tevratsal Sınırlar"ı resmi
politika olarak benimsemesini önermiştir. Bu teklife
karşı ne Likud'un içinden ne de diğer partilerden
ciddi bir tepki gelmiştir, gelen tepkiler ise yine "ilkesel"
boyutta değil, "pragmatik" boyuttadır. Şaron'u
eleştirenler, İsrail'in bu coğrafyayı ele geçirecek
ve elinde tutacak güce henüz sahip olmadığı
argümanına dayanmışlardır.
İsrail'in "Dünya Egemenliği” Projesinde ABD'nin
Rolü
Küçük bir nüfusa, küçük bir toprak parçasına
sahip olan ve var olup olmama korkusu taşıyan bir
devlet nasıl olur da "dünya egemenliği" politikası
izleyebilir?
Evet gerçekten de bu durum ilk bakışta çelişkili
gibi gözükmektedir. Ama gerçek tam da budur.
|
Sebebi ise şöyle özetlenebilir: İsrail'in var
olup olmama korkusu, onu tüm Ortadoğu'yu etkileyecek
bir strateji uygulamaya yöneltmektedir. Ortadoğu'ya
egemen olmak, bu hayati coğrafyaya şekil verebilmek
içinse, bir "dünya egemenliği", yani dünyaya yön
veren karar mekanizmalarına hakimiyet gerekmektedir.
Bu karar mekanizmalarının tamamına yakını ise,
Atlantik'in öteki yakasında, dünyanın tek süper gücü
olan Amerika Birleşik Devletleri'ndedir.
İsrail, ABD üzerindeki güçlü lobisini kullanarak,
Amerika'nın global siyasetini kendi stratejik
çıkarlarına göre yönlendirmek istemektedir.
İsrail'in Ortadoğu'da ihtiyaç duyduğu düzenleme ne
ise, Washington'daki İsrail lobisi, bu düzenlemeyi
Amerika'ya yaptırmaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz on
yıllar içinde ABD'nin Ortadoğu politikasının hep
İsrail lehine gelişmesinin nedeni budur. Bu
makalenin yazıldığı günlerde dünya gündeminin bir
numaralı konusu olan ABD-Irak savaşı ardındaki en
büyük etken de, yine İsrail'in Ortadoğu
stratejisinin ABD eliyle yürütülmesinden başka bir
şey değildir.
Siyonist Strateji Kuruluşları Irak Savaşını
Planlıyor
Israil'in "Gizli Dünya Egemenliği”ni hayata
geçirmek için kurulmuş olan bir çok strateji
kuruluşu ABD'de ciddi bir şekilde lobi faaliyeti
yürütüyor. Günümüzde ABD'nin izlediği Ortadoğu
politikasında ve Irak Savaşı'nın perde arkasında iki
Yahudi strateji kuruluşunun büyük etkisi var.
JINSA, Jewish Institute for National Security
Affairs (Güvenlik Meseleleri İçin Yahudi Enstitüsü)
ve CSP, The Center for Security Policy (Güvenlik
Politikaları Merkezi).
The Nation dergisi bu iki örgütün ABD'nin Irak
politikasını yönlendirdiği görüşündedir:
"JINSA-CSP ekibine göre sadece Irak'ta değil, aynı
zamanda İran, Suriye ve Suudi Arabistan'da neye
malolursa olsun rejimin değiştirilmesi acil bir
zorunluluktur… Bu inanca gore, İsrail ve ABD'nin
güvenlik ve refahı Ortadoğu'da tesis edilecek bir
hegemonya ile sağlanabilir; bu hegemonya ise hile,
zorbalık, kukla rejimler ve gizli operasyonlardan
oluşan geleneksel savaş reçetesi ile
oluşturulacaktır " (The Nation, 2 Eylül 2002)
Aslında Irak'ın vurulması ve Saddam Hüseyin
rejiminin silah zoruyla yıkılması planı, sanıldığı
gibi 11 Eylül 2001 sonrasındaki "teröre karşı
mücadele" ortamında değil, bundan çok daha önce
yapılmış ve Washington'ın gündemine getirilmişti. Bu
yöndeki ilk işaret, 1997 yılında ortaya çıkmıştı.
Washington'daki bir grup İsrail yanlısı stratejist,
kurdukları PNAC adlı "think-tank"le Irak'ın işgali
senaryosunu savunmaya başlamıştı.
PNAC'in en kayda değer isimleri ise, George W. Bush
yönetiminin en etkin isimleri haline gelecek olan
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ve Başkan Yardımcısı
Dick Cheney idi.
Philadelphia Daily News gazetesinde William Bunch
imzasıyla yayınlanan "Invading Iraq Not A New
Idea For Bush Clique :4 Years Before 9/11, Plan Was
Set" (Irak'ı İşgal Etmek Bush Ekibi İçin Yeni Bir
Fikir Değil: 11 Eylül'den 4 Yıl Önce Plan Hazırdı)
adlı bir makalade, bu konuda şu gerçeklere yer
verilmektedir:
Irak'ın İşgal Planı Dört Yıl Önce Yapılmıştı
"Gerçekte, Donald Rumsfeld, Başkan Yardımıcısı Dick
Cheney ve küçük bir grup muhafazakar ideologlar
Amerika'nın Irak'ı işgalini savunmaya henüz 1997
yılında başlamışlardı, yani 11 Eylül saldırılarından
4, Başkan Bush'un göreve başlamasından 3 yıl önce.
Kendilerine PNAC (Project for the New American
Century -Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi) adı verilen
bu garip ve belirsiz siyaset grubu, Cheney, Rumsfeld,
Rumsfeld'in yakın yardımcısı Paul Wolfowitz ve
Bush'un kardeşi Jeb Bush'u da içeriyordu. Ve daha o
zamanlar bile, Ocak 1998'de, Başkan Clinton'ı Irak'ı
işgale ikna etmeye çalışmışlardı.” (William Bunch,
Philadelphia Daily News, Jan. 27, 2003)
Israel Shahak'ın kitabı Jewish History
|
Peki PNAC
üyelerinin Saddam'ı düşürmek konusunda bu
kadar ısrarlı olmalarının nedeni neydi? Aynı
makalede bu konuda şunlar yazılıdır:
"Petrol, PNAC'in Irak hakkındaki politika
açıklamalarında arka planda bir yer tutsa
da, itici güç gibi gözükmüyor. Pennsylvania
Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü
ve Ortadoğu uzmanı Ian Lustick, Bush'un
politikasını eleştirirken, petrolün savaş
taraflarınca asıl olarak savaşın masrafını
karşılamaya yönelik bir unsur olarak
görüldüğüne dikkat çekiyor.”
PNAC'tan Schmitt ise, "ben Teksas'tanım ve
bildiğim petrolcülerin hepsi askeri bir
operasyona karşı" diyor, "petrol pazarı
istikrarsızlık istemiyor".
Profesör Lustick'e göre ise, (savaş için)
daha güçlü ama gizli bir motivasyon kaynağı,
İsrail olabilir. Bush yönetimindeki
şahinlerin, Irak'taki bir güç gösterisinin,
Filistinlileri İsrail için avantajlı olan
bir barış planını kabul etmeye ikna
edeceğini hesapladıklarını söylüyor.”
(William Bunch, "Invading Iraq not a new
idea for Bush clique" Philadelphia Daily
News, Jan. 27, 2003)
İşte Irak Savaşı'nın ardındaki en büyük
motivasyon, yarım yüzyıldan uzun bir süredir
Ortadoğu'da döklen kanın en büyük
sorumlularından olan Sİyonizmdir. Siyonist
ideolojinin fikri zeminde yok edilmesi,
sadece İsrail ve Ortadoğu'ya değil, tüm
dünyaya barış ve huzur getirecektir.
|
|
|