|
Komünist Çin makamları 1949. yılında Doğu Türkistan’ı
işgal ettikten sonra Uygur halkının aziz topraklarında
insanlığa karşı devlet terörü politikası ile uluslar
arası toplulukların insan haklarını savunma, özgürlük ve
demokrasiyi ön plana çıkartma prensiplerine riayet
etmeksizin Uygur halkının kendi topraklarında özgür
yaşama, özgürce fikrini beyan etme, kendi kaderini kendi
tayin etme gibi tabiî haklarının önüne devamlı olarak
engeller çıkartmaktadır.
Bunun neticesi olarak Doğu Türkistan’da yaşamakta olan
Uygurların sert tepkisi ile karşılaşmaktadır. Milli
zıddiyetler her geçen gün artmakta olup, Uygur halkının
kendi yurtlarında insani hakları çiğnenmektedir.
Özellikle de Uygurların inanç özgürlüğü, düşünce
özgürlüğü, ana dilin yasaklanması ve maarif alanında
hissedilir derecede gerilemeler gözlemlenmektedir.
Böylece dünyadaki demokratik ülkelerde yaşamakta olan
özgür halklardan giderek uzaklaşmaktadır….
Gerçi Çin hükûmeti ile AB ülkeleri arasındaki iktisadi
münasebetlerin koyulaşması ile taraflar arasındaki insan
hakları münazaraları, yasalar hakkındaki görüşmeler
neticesinde Çinin insan hakları konusundaki tutumunda
kısmen iyileşmeler görülse de, Çin hükûmeti tarafından
“Sinkiang Uygur Otonom Bölgesi” olarak ifade edilen Doğu
Türkistan’da ki halkın haklı hukuk talepleri sert
şekilde bastırılmakta ve bu yüzden de milli zıddiyet ve
ihtilafların boyutları her geçen gün daha da
büyümektedir.
ÇİN’İN YASALAR CİHETİNDEKİ ÇİFTE STANDART POLİTİKASI
“11 Eylül Terör olayı”ndan sonra Çin hükûmeti “Uluslar
arası Terörizme ortak darbe vurma” söylemini bahane
ederek, Doğu Türkistan’da “Üç türlü güçlere darbe vurma”
şeklindeki safsatayı bayrak yaparak bunu bir siyasi
harekete dönüştürmekte ve bu hengamede sayısız suçsuz
Uygur’un yukarıdaki gibi yaftalamalarla hapislere
atılarak suçsuz yere ceza almalarına sebep olmaktaydı.
Doğu Türkistan’daki Resmi Organların tamamının gücü
Uygurlara siyasi cihetten darbe vurmaya yöneltildiği
için, bu bölgede suç dosyası oranındaki artışlar hızla
büyümekte, toplum güvenliği de ağır derecede bozulmuş
bulunmaktadır.
Mesela Çin hükûmeti tarafından idare edilmekte olan
“Tiyanşan Tori” (Tanrıdağı Ağı) adlı sitede 17.01. 2004
tarihinde “Sinkiang Uygur Otonom Bilgesi Toplum Güvenlik
Bakanlığı” Ürümçi’de özel bir toplantı düzenleyerek bir
yıllık faaliyet planlarını yürürlüğe koydu. 2004 yılında
bütün emniyet Birliklerinin asli vazifelerinin “Milli
Bölücülüğe ve yasa dışı dini unsurlara karşı darbe
vurmak” olduğu vurgulandı.
Mezkür haberde 2003 yılında Doğu Türkistan genelinde
92796 adet suç dosyası meydana gelmiş olup, daha önceki
yıla oranla 20.2 oranında artış olduğu, bunların
arasında hırsızlık ve gasp dosyalarının ise 77.7 oranını
teşkil ettiği, dosyaların ifşa edilme oranının da % 50
nispetinde olduğu açıklandı.
Çinli nüfusun genel nüfusun % 90’ını teşkil ettiği,
Merkez durumundaki şehirlerden biri olan Ürümçi’de Doğu
Türkistan geneline göre hırsızlık, soygunculuk, adam
öldürme ve dolandırıcılık dosyaları % 90 oranını teşkil
etmektedir.
“Tiyanşan Tori” adlı İnternet sitesinde 2004 yılının
Şubat ayının 18. günü yayınlanan bir haberde geçen yıl
şehir genelinde 32191 adet suç dosyası oluşmuş olup,
önceki yıldakine oranla 6.1 oranında fazlalaşmış
olmasına rağmen resmi yetkili birimler ancak 15547
dosyayı sonuçlandırabilmişlerdir. Bu esnada 5512 kişi
tutuklanmış, 4653 kişi hakkında da kesin karar
verilmiştir. Fakat aynı yıl hükûmet tarafından “üç türlü
Güçler” diye anılan ve tamamıyla yerli Doğu Türkistanlı
halka yöneltilen “Bölücülük ve yasa dışı dini hareketler
dosyası” gibi dosyalardan ancak 12 adet görülmüştür.
Eğer 32191 kez meydana gelen adi suç dosyaları ile 12
defa meydana gelen “Milli Bölücülük Dosyası” mukayese
edilecek olursa Ürümçi şehrinin asayişini kimlerin
bozmakta olduklarını anlamak zor değildir. Bunun üzerine
Ürümçi’de meydana gelmekte olan hırsızlık, soygunculuk
ve adam öldürme olaylarını gerçekleştirmekte olanların
ekseriyetinin Çinliler olduğu gerçeği de ortadadır.Fakat
komik olan şu ki; bu yılın (2005) başlarında çıkartılan
“Ürümçi Vilayeti Siyasi Yasalar Görevi Toplantısı” nda
“Yasa Birimlerinin 2004 yılındaki başlıca vazifesi Milli
bölücülere, zorba teröristlere ve radikal dini güçlere
sert darbe vurma amaçlı olan ve“Üç türlü güçler”e karşı
yüksek dereceli baskı ve darbe vurma hareketini
ebediyyen muhafaza etmemiz gerekir.” Şeklinde beyanlarda
bulunulmuştur.
Kanun uygulama birimleri şehrin her tarafını kaplamış
bulunan hırsız, soyguncu ve katillerle mücadeleyi bir
yana bırakarak aslında hiç var olmayan “ milli bölücü
terörist ve radikal islamcılar” a darbe vurmak için
seferber olmuşlardır. Çinlilerin bu tür politikaları
Doğu Türkistan’da suç dosyalarının, özellikle de Çin
milletinden olan suçluların sayısı şiddetle çoğalarak
halkın can ve mal emniyetine ciddi tehdit oluşturmakta
olmasını ciddiye almamaktadırlar. Özellikle de Çin
hükûmetinin yukarıda bahsedildiği gibi, mevcut suçları
önemsemeden, yerli Uygurların hak ve hukukuna devamlı
olarak darbe vurmayı elden bırakmaması Çinlilerin
kendilerinin çıkardıkları yasalara kendilerinin riayet
etmedikleri ve dolayısıyla da kendi siyasi
ihtiraslarının yasaların önüne geçmiş olduğu gerçeğini
gözler önüne sermektedir.
Çin hükûmeti kendilerinin insanca yaşama haklarını talep
eden Uygurlara son derece acımasızca davranmaktadır.
2004 yılı Temmuz ayının 19. günü Kargalık nahiyesi yargı
mahkemesi kapalı yargılama yaparak 19 Uygur’a “Bölücülük
suçu” isnat ederek ayrı, ayrı ölüm ve hapis cezalarına
çarptırmıştır.
Bunların arasından 29 yaşındaki İdris Kadir “Devleti
parçalamaya çalışmak, yasa dışı yollarla silah imal
etmek ve bulundurmak” suçlarını işlediği gerekçesi ile
ölüm cezası verilerek kurşuna dizilmek suretiyle idam
edilmiştir. Geriye kalan 19 kişi ise 3 ila 10 yıl
arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmışlardır.
Bunların arasından bir kişi Rabiye Turup adında bir
kadın olup, bu kadın “Doğu Türkistan İslam Partisi ile
münasebet kurduğu ve bölücülere iaşe temin ettiği”
iddiası ile 5 yıl süre ile hapis cezasına
çarptırılmıştır.
Yukarıdakilerden başka Çin hükûmeti yine hemen ardından
Atuş şehrinden Abdulla Halil, Aksu-Kuçar’ dan Abdulla
Reyim, Aksu şehrinden Ablikim Kurban adındaki gençleri
“Doğu Türkistan İslam Partisi” ile ilişkisi olduğu
şüphesi ile hapse attılar. Hatta hapiste yatarak ceza
sürelerini tamamladıktan sonra serbest bırakılan siyasi
mahkumlara daha sonraları da dışarıda devamlı surette
darbe vurmayı elden bırakmaktadırlar. Mesela “Tiyanşan
Ahbarat Tori” (Tanrıdağ Haber Ağı) adındaki internet
sitesinde bu yılın başlarında (2005) “Toksun nahiyesinde
üç türlü güçlere sert darbe vuruldu” şeklinde verilen
habere göre 2004 yılı girdiğinden beri Aksu vilayetine
bağlı Toksu nahiyesindeki polis merkezi “Milli duyguları
güçlü, bölücülük yapma ihtimali var” diye bakılan 195
Uygur’u incelemeye tabi tutarak gözlem altına almış
oların özgür hareket etme haklarını ellerinden
almışlardır. Böylece nahiye genelinde 1990 yılından bu
tarafa hapis cezasının bitiminde serbest kalan 115
Uygur’u yeniden toplayarak tekrar tutuklamışlardır. Buna
bir örnek vermek gerekirse, Toksu nahiyesinde 28.08.2004
tarihinde Uçkun Gazetesinin (Kıvılcım Gazetesi) 103.
sayısında “Doğu Türkistan Hakkaniyetçiler Partisi”
başkanı Eysa Hüseyin’in 1994 yılının 8. ayında
tutuklanarak 9 yıl süre ile hapis cezasına karar
verildiği, 2003 yılında cezasının bitiminde serbest
bırakılmışsa da 2004 yılı Ağustos ayında Çin
polislerince tekrar tutuklanmıştır.
Polis yetkilileri yine 1994 yılında siyasi faaliyetleri
sebebiyle hapis yattıktan sonra serbest bırakılan ve
daha sonra işe başlayan Eysa Yüsüp adında bir Uygur’u iş
yerinden kovdurmuştur. Böylelikle siyasi sebeplere
dayalı olarak hapse atılan ve sonradan bırakılan
Uygurların işe alınmamaları hakkında bildiriler
yayınlamak suretiyle onların yaşam yolları
kapatılmaktadır.
Yukarıdaki hadiseler Doğu Türkistan’ın yalnızca bir
vilayetinde meydana gelen hadiselerdir. Doğu
Türkistan’da ise 80’den fazla nahiye vardır. Böylesi
vakalara Doğu Türkistan’ın bütün nahiyelerinde rastlamak
mümkündür.
Mesela, “Tiyanşan İnternet Sitesi” nde verilen habere
göre ocak ayının 19. günü Kaşgar vilayetine bağlı
Tokkuzak nahiyesi yargı mahkemesi bu nahiyenin Hanerik
Pazar yerinde açık yargı toplantısı tertip ederek İslam
İsmayil, Eziz Hesen başta olmak üzere 10 Uygur’u “Milli
bölücülük faaliyeti gösterdi” diyerek ağır hapis
cezasına çarptırmışlardır.
Doğu Türkistan’da “Bozyer Özleştürüş Giziti” (Toprak
ıslah Gazetesi)nde yer alan haberde geçen yılın
sonlarında, yani 2003 yılının Ekim ayında “Sinkiang
Uygur Otonom Bölgesi yüksek Yargı Mahkemesi” yaptığı
toplantıda Hocamehmet adlı bir Uygur genci “Bölücülük
faaliyetlerinde bulundu, 1997 yılındaki Gulca
olaylarının ortaya çıkmasında rol oynadı” şeklindeki
suçlamalarla ölüm cezasına çarptırarak kurşuna dizmek
suretiyle idam etmişlerdir.
Çin hükûmetinin “Büyük Batı Bölgesini Açış” sloganı ile
her yıl binlerce Çinli göçmeni Doğu Türkistan’a getirip
yerleştirmekte olduğu ve Çinin bir çok bölgelerinde
propaganda merkezleri kurarak Çinli göçmenleri doğu
Türkistan’a yerleştirmekte oldukları kamu oyunun
malumudur. Ne yazık ki, birkaç yıldan beri Doğu
Türkistan’da normal Uygurlar bir tarafa dursun hatta her
hangi bir Üniversiteden mezun olanların bile iş
bulamadan toplum içerisinde yitilme- kakılma içinde
yaşadıkları Doğu Türkistan’daki temel toplumsal
olaylardandır. Yerli halk Çin hükûmetinin işe
yerleştirme hususunda Çinlilerle Uygurlar arasında Çifte
standart bir yol izlediklerine de sert tepki
göstermektedir.
Mesela “Sinkiang Uygur otonom Bölgesi Halk İşleri
Bakanlığı” tarafından 2004 yılının 3. ayının 23. günü
bir çok bölge, vilayet ve nahiyelerdeki çalışma
ofislerine dağıtılan “2004 yılında otonom bölgemizde
yüksek okul bitirenleri güney Sinkiang’daki 4
vilayet,ilçe ve köylerde işe yerleştirme için yürürlüğe
konulan seçme usulü hakkında belge” de gösterildiğine
göre “Otonom Bölge Komünist Partisi” ve “Halk Hükûmeti”
Köy yasası birimlerindeki memur gruplarını güçlendirmek
için bu yıl yüksek okul bitiren öğrenciler arasından 700
kişi seçerek onları güneydeki Kaşgar, Hoten, Aksu ve
Atuş gibi vilayetlerdeki köy ve diğer yerleşim yerlerine
memuriyet için göndermeyi planlamıştır. İşe alınan bu
700 kişiden 200 kişiyi azınlık milletlere tahsis etmiş
olup, onların yaşının 25’ten aşağı olması ve aşağıdaki
şartlara haiz olması gerekiyormuş.
1. Dört temel prensip üzerinde çok sıkı durarak, vatanın
birliğini koruyan ve bayrağı parlak bir biçimde milli
bölücülüğe ve yasa dışı dini faaliyetlere karşı duruyor
olması gerekiyor.
2. Siyasi bilinci yüksek, aile yapısında milli
bölücülükle uğraşanların olmaması ve dine inanmaması
gerekiyor…
3. Komünist Partisi üyesi yada okulda öğrenci memuru
olmuş olması yada daha önceden ilk üçe giren iyi öğrenci
adlı şerefli üne sahip olmuş olması…; otonom bölge Halk
işleri Bakanlığı kayıtlarında her bölge, nahiye ve
vilayetlerdeki çalışma ofislerinden yukarıdaki şartlar
dahilinde işe girmiş ve incelemelere açık olmaları
istenmiştir.
Yukarıdaki bildiri yayınlandıktan sonra Uygurlar
arasında özellikle de Uygur yüksek okul öğrencileri
arasında şiddetli tepkiler ortaya çıkmıştır. Bazı
Uygurlar ise, “Bu türlü şartlar altında Uygur yüksek
okul öğrencilerinin iş bulabilmesi mümkün değil, hiçbir
Uygur’un işe yerleştirme formuna “Ben dine inanmıyorum”
diye yazmaya vicdanı asla razı olmaz. Bu, Çin
hükûmetinin Uygur gençlerini dinsizleştirmek için
uydurduğu tuzaklardan başka bir şey değildir.
2- DİNİ ÖZGÜRLÜKLERİN DEVAMLI OLARAK ÇİĞNENMESİ
Çin hükümeti Doğu Türkistan’ı işgal etmesinden bu güne
kadar Doğu Türkistan halkının din özgürlüğünü devamlı
olarak çiğnemeyi sürdürdü. Çin hükümeti uluslar arası
kamu oyunu aldatan, kendi yaptıklarını gizleyen bir
yöntemle insan hakları raporları yayınlamayı sürdürüyor.
Çin hükümeti “2004 yılı Çin’de İnsan hakları gelişmeleri”
adında beyaz kapaklı kitabında, “Çin vatandaşlarının
ezelden beri var olan dini özgürlükleri Çin yasalarının
koruması altına alındı. Vatandaşların dini teşkilatları,
dini faaliyet toplantıları, dini müritlerin ilgili
hakları , normal dini faaliyetleri yasalar çerçevesinde
korunacaktır” denilmiştir. “Beyaz Kapaklı Kitap” diyor
ki; 2004 yılında Guo wu yan Çin ülkesinde ilk defa dini
özgürlükleri genel anlamda yasallaştırmıştır. ‘Dini
işler belgeleri’ni yayınladı. Bu ‘Belge’ de açık olarak
denilmiştir ki, “dini teşkilatlar ve dini ulemaların
dini faaliyetleri bunun içinde yer almış, yine onların
dini okul açma, dini kitaplar yayınlama, camilerin mal
varlıklarını idare etme, dini faaliyetleri dışarıya
doğru genişletme ve dış münasebetleri sonuçlandırma ve
benzeri gibi hakları vardır. Bu haklar yerel
hükümetlerin ilgili daireleri tarafından düzenlenerek,
Çin Uyrukluların ve dini teşkilatların faaliyetleri
yasaların himayesinde yürütülür” diye yazılmıştır. (Shinhua
Haber Ağından alınmıştır) Yukarıdaki gibi yasa ve
düzenlemeler yalnızca yazılı olarak kalmakta olup,
fiiliyatta ise hiçbir gelişme söz konusu değildir.
Üstelik Çin hükümeti Doğu Türkistan halkının üzerinden
dehşet verici zulümlerini ve dini sahadaki baskıyı
hiçbir zaman kaldırmış değildir.
Mesela şu anda Ürümçi’de dini kitaplar satan kitapçıları
2004 yılı Kasım ayının 10. gününden itibaren tutuklayıp
hapsettiler. Günümüzde ise, Ürümçi’deki kitapçılara
artık rastlamak mümkün olmamaktadır. (ETIC)
Çin hükümeti Uygurların dini özgürlüğünü boğmakta
olduğunu haber yapan “Güney Çin Sabah Gazetesi” nin bir
İngilizce haberinde ‘Nailene Chou’ nun Kaşgar’daki
ziyaretinden sonra Uygurların dini özgürlükleri hakkında
yazdığı bir makalesini yayınladı. Yazar, makalesinin
başında Kaşgar’daki Heytgah camisi başta olmak üzere
tarihi yerleri ve Kaşgar’ dan manzaraları överek,
buradaki Uygurların her türlü dini faaliyetlerin Çin
hükümeti tarafından sert bir biçimde bastırılmakta
olduğunu yazmıştır. Yine aynı makalede Çin hükümeti dini
özgürlükleri bu kadar sıkı baskı altına alsa da yine
burada yer altı dini okulların faaliyet içinde olduğu
yer almıştır.
Çin’in yine uluslar arası terörizmle mücadeleden
istifade ederek Uygurları sindirme faaliyetlerini
arttırdığından bahisle, “sert darbe vurma hareketinin
bunun tipik bir göstergesi olduğunu vurgulamıştır.
“Güney Çin Sabah Gazetesi”nde yayınlanan bu makalede
yine Çinin Uygurları bastırmak için Orta Asya’daki komşu
devletlerle olan münasebetlerini güçlendirdiği böylece
Çin yetkililerinin maaş yönünden kalkınmasına paralel
olarak Uygurların da daha fazla dini özgürlük talep
etmesinden endişe duyacağı yazılmaktadır. Bu, bir
seyahatçinin Uygur Ülkesine giderek kendi gözleri ile
gördüklerini bizzat anlattığı bir olay olup, Doğu
Türkistan halkının karşı karşıya bulunduğu dini baskı ve
yasaklamaların açık bir ispatıdır.
Mesela Doğu Türkistan Enformasyon Merkezinin 19.05.2005
tarihindeki haberine göre, yakın zamanda Çin hükümeti
Hoten’deki ünlü din adamı Abdul Ahat Barat Mahdum’u
tutuklayıp 5 yıl hapis cezasına mahkum etmiştir. Haberin
içeriğine göre Çin hükümeti 2004 yılı Ocak ayının 2.
günü Abdulahat Barat Mahdum Hacim’i “Yasa dışı dini okul
açarak talebe yetiştirmek suretiyle dini faaliyetlerde
bulundu” suçlamasıyla tutuklamıştı. Anlaşıldığına göre
bu şahıs, “Şarki Türkistan Tarihi” adlı kitabın yazarı,
Doğu Türkistan Hareketinin öncülerinden merhum Mehmet
Emin Buğra’nın yeğeniymiş.
Doğu Türkistan Enformasyon merkezi ve onun akrabalarının
anlattığına göre 74 yaşına girmiş bulunan Mahdum Hacim
Hoten vilayet mahkemesi tarafından yargılanarak 5 yıl
süre ile habis cezasına çarptırılmıştır. 2004 yılının 6.
ve 7. aylarda yine Hoten bölgesinde geniş çaplı
“temizlik ve tutuklama hareketi” yürütülerek yer altı
dini okulları basarak dini alimleri ve bağımsızlık talep
etme fikrinde olan Uygurları tutuklamışlardır.
Öğrenildiğine göre yer altı dini okullar açan ve dini
tedrisat verdiği şüphesi uyandıran 75 kişi, bunların
arasında Erkin öncülüğündeki teşkilat görevlisi 3 kişi,
7 kişi eğitimci, bunlara yataklık eden 5 kişi, 16 kişi
de üye kaydedici, olmak üzere 32 kişi öğrencilerle
beraber tutuklanmıştır. Öğrenciler arasındaki 27 kişi 7
ila 15 yaş arasında olan gençlerden olup, bunların
arasında 16 kız öğrencide varmış. Bu defa
tutuklananların ardındakiler ise, öğrenciler, akraba ve
dostların tanıştırması ile ayrı, ayrı şekilde Hoten,
Kaşgar, Gulca, Turpan, Ürümçi gibi yerlerden gelenlerdir.
Bunların anneleri babaları daha önceki yıllarda Çin
hükümetinin siyasi suikastlerine uğrayan ve Çin hükümeti
tarafından “Emekle Değiştirme” cezasına çarptırılarak
“Yasa dışı dini faaliyetlerle meşgul oldu” yaftalamasına
uğrayanlardır.
Bunlardan da anlaşılıyor ki; Uygurların dini özgürlük ve
siyasi hak talep etmek gibi hakları bir birleri ile sıkı
sıkıya bağlantılıdır. Oysa ki; Çinlilerin söyledikleri
gibi Uygurlar terörist faaliyetler içinde değildir. Çin
hükümeti kendileri ilan ettikleri “Sinkiang Televizyon
İstasyonu”ndan öğrenildiğine göre, geride bırakılan 3
yıllık süre içerisinde Çin hükümeti ilk etapta 10 ayrı
kurs açarak toplam 7465 imam’ı Çin Komünist Partisinin
siyaset ve ideolojisi ile ilgili eğitimden geçirmiştir.
Haberden anlaşıldığına göre Çin Komünist hükümeti
imamları eğitmede siyasi eğitimi çok daha önemli
saymıştır. Her bir kararda imamlara Çin Komünist
Partisinin “16. Kurultay Ruhu” başta olmak üzere 13 ayrı
siyasi içerikli ders süresince “ Kur’anı Kerim”in
ayetlerine nasıl tefsir verileceği hakkında 12 ayrı ders
programlanmıştır.
Çin makamları söz konusu haberde yine “Uygur bölgesinde
geniş kapsamlı olarak bu defa ki imamları eğitimden
geçirme faaliyetleri süresince dini zatların milli
bölücülüğe karşı olan anlayışlarındaki seviyeleri
yükseltildi” şeklinde gösterilmiştir.
Hepimize malum olduğu üzere Uygur bölgesinde dini
zatlara yönelik siyasi eğitim sürdürme hareketi uluslar
arası insan hakları teşkilatının sert tenkitlerine maruz
kalmakta olan bir husustur. Halbuki imamlara yönelik
komünistlik eğitimi verme kursları açmak suretiyle
onların beynini yıkama girişimi Doğu Türkistan’da dinin
çiğnenmekte olduğunun açık bir misalidir.
Diktatör Çin hükümeti yukarıdaki gibi kendilerine özgü
siyasi oyunları icra etmekle kalmayıp ayrıca Uygurların
en büyük arzularından biri olan hac’a gitme gitme
hareketlerini de yasaklamaktadır. Mesela, Özgür Asya
Radyosunun 28.04.2005 tarihindeki haberinde Çin hükümeti
bu yıl hac mevsiminde Atuş şehrinin Aktu nahiyesinden
devlet aracılığı ile hac’ca gitme hazırlıkları yapan 43
Uygur’u tutuklamışlardır.Bu kişiler aslında Pakistan
üzerinden hac’ca gitme plan yapmış ve fakat bu durumu
Çin hükümeti öğrendikten sonra hac için kendilerinin
hazırladıkları kişileri de birlikte tutuklamışlardır.
Fransız Haber Ajansının bildirdiğine göre Aktu
nahiyesindeki bir polis Kaşgar’daki bir sınır boyunda 31
kişinin yakalandığını da itiraf etmiştir.
Çin hükümeti Doğu Türkistan’da İslam dininin
güçlenmesinden endişe ederek Uygurların türlü yollarla
hac’ca gitmesini yasaklamaktadır. Çin hükümeti Suudi
Arabistan’a gitmek için Pasaport çıkartmak isteyen
Uygurlara pasaport vermeyi durdurmuştur. Bundan başka da
dış ülkelerdeki akrabalarını ziyaret etmek maksadıyla
pasaport isteyenlerin de bu isteklerini reddetmişlerdir.
Bunlardan da anlaşılıyor ki; Uygurların haklı hukuk
talepleri aralıksız olarak çiğnenmektedir.
Özellikle vurgulanması gereke meselelerden biri şudur ki,
Uygurlarda çocuk eğitmek öncelikli ve çok eski
tarihlerden beri süregelen bir an’ane olup, dini eğitime
de ailede başlanır. Bunu yapılmasını evlatlarına
verdikleri eğitimin en önemli bir bölümü olarak gören
Uygur kadınları çocuklara devamlı olarak dini eğitim
vermeyi, adab-ı muaşeret öğretmenin en önemli yöntemi
olarak kabul ederler. Çin hükümeti bunu dahi yasa dışı
olarak telakki ederek kadınları dahi tutuklamaktadır.
Mesela 25.03 2005 tarihinde Şahyar nahiyesi toplum
güvenliği dairesi Aynisahan Muhammet adındaki din
öğretmeni bayanı evindeki 5 öğrencisi ile beraber
tutuklayıp götürmüşlerdir. Öğrenildiğine göre
Aynisahan’dan eğitim almakta olanların e büyüğü 20
yaşında, en küçüğü de 12 yaşındaymış. Sonradan
anlaşıldığına göre; Çin hükümeti Aynisahan’ı, Çin siyasi
birimlerinin düzenleyerek okutulmasını istediği
kitapları okutmadığı şeklinde bir suçla
suçlamışlardır.(RFA)
Anlaşılıyor ki; Çin hükümetinin ortaya çıkardığı “ 2004
yılı Çin vatandaşlarının uymaları gereken dini işler
kuralı” kesinlikle Çin vatandaşlarının dini
özgürlüklerini yasalar gereğince yasaklamalarda ve
kontrol etmede kullanacakları bahanelerinden başka bir
şey değildir denilebilir.
3-UYGUR MAARİFİNİ MECBURİ ÇİNLİLEŞTİRME GİRİŞİMİ
Çin hükümeti Doğu Türkistan’da uzun süreli sindirme,
cezalandırma yöntemlerini kullanarak halkı bastırmaya ve
itaat ettirmede başarı elde edemeyen Çin hükümeti bu
defa da “çağın ihtiyacı” denilen safsatayı ileri sürerek
Uygur halkının ana diline saldırmaya başladı. Çin dilini
Çin’de yaşamanın en önemli mecburiyeti haline getirerek
Uygur neslinin çıkış yolunu dile bağladılar. Bu tür
gidişattan rahatsız olan halk Çin hükümetine karşı daha
da tepkili hale gelmeye ve gelecekteki Uygur neslinin
kaderinden endişe eder hale geldiler. Çünkü, dil bir
milletin varlığının ve bugünkü tarihe iştirak
edebilmesinin en mühim unsurlarından biridir.
Çin hükümetinin nazarında tahsilsiz diyerek
değerlendirilen Uygur halkı, Uygur dilini muhafaza etme
ve kurtarma faaliyetleri ile meşgul olmaktadır. Çin
hükümeti Uygur maarifini Çinlileştirmeyi 1998 yılından
itibaren açıkça ilan etti. Bu hareketin ilk başlama yeri
Uygur ideolojisi ve siyasetinin temsilciliğini yapacak
olan Sinkiang Üniversitesi oldu.Üniversitelerde Uygurca
görülmekte olan dersleri aniden Çince görülür hale
getirdiler. Önceler bazı fen derleri Uygurca görülürdü.
Uygur öğrenciler çift dili iyi öğrenerek Çinli
öğrencilerle aynı seviyede gitmekteydiler. Ani olarak
Uygur Edebiyatı ve tarih derslerini de Çince okutmak
meselesine gelindiğinde halk bu uygulamaya karşı
olduğunu bildirmeye başladı. Karşı çıkanlar arasından
bir çok kişiler işten çıkartıldı yada takip altına
alındı. Bilindiği gibi halkımız ezelden beri evlatlarını
kendi ana dillerinde eğitmiş olup, hatta Üniversitelere
kadar da Uygur dilinde aydınlar çıkmakta olduğundan bu
çıkartılan ani solculuk politikaları Uygur aydınlarını
bir süre afallattı ve sert bir şekilde sarsıntıya
uğrattı. Eğitimciler Birliği milli teorilere endeksli
otonomi yasalarını tekrardan görerek ve ondan yasal
misaller elde ederek ilgili organlarla da bazı açık
oturumlar yaptılarsa da, bu tür talepler hükümet
tarafından zerrece dikkate alınmadı. Bu günkü Çin
hükümeti Uygur maarifine insafsızca bir savaş ilan etti.
Böylesine acımasız ve yavuz hırsız rolündeki hükümete
karşı tepkili olan Uygurlar bu gün Uygur dilinin
kusurunu arar oldular?!...;
Çin hükümeti Uygur dilini mecburi olarak Çinlileştirmek
için Uygurlara yönelik Çin dili yeterlilik sınavı’nı koz
olarak kullanarak bu sıvı geçemeyenlere iş yerlerinde
kadrolu işçi statüsü fırsatını vermediler. Aslında
yukarıdaki gibi imtihanları vermeden de önceki
hizmetinin sorumluluğunu yerine getiren “Azınlıklar”
şimdilerde kabiliyetsiz sayılmaya başlandı.
Mesela; Sinkiang Üniversitesi bu yıl mart ayından
başlayarak Çin Dili Seviye Tespit sınavını sıkı bir
zaruret olarak kabul edip bir çok kabiliyetli Uygur
öğretim üyesini elemişlerdir. Güvenilir kaynaklardan
alınan bilgilere göre Filoloji fakültesinden Gülcemal
Memtimin, Osman İsmayil ve Eneytullah Kurban gibiler
başta olmak üzere 8 öğretim üyesini Çin Dili Seviye
Tespit sınavında 8. dereceye ulaşamadıkları gerekçesiyle
ani olarak görevden almışlardır.
Gulcemal Memtimin: Bayan, 38 yaşında olup, Uygur Klasik
Edebiyatı sahsında mastır diploması bulunmaktadır. Uzun
süreli Öğretim üyeliği tecrübesi ve araştırma yetkisine
sahiptir. Uygur Klasik Edebiyatı sahasında Çinin Pekin
vilayetinde Çince çıkan nüfuzlu dergilerde ilmi
makaleler yayınlayıp, araştırma alanında da önemli
etkiler oluşturmuştur. Sebatlı ve mücadeleci bir Öğretim
üyesidir. Bu Öğretim üyesinin Klasik Uygur Edebiyatı
eserlerini okuyarak günümüz Uygur diline çevirebilme
kabiliyeti de bulunmaktadır. Uygur Edebiyatı ile önceden
beri kuvvetli bir şekilde alakadar olan Paris-dil ve
edebiyatını çok iyi pekiştirmiştir.
Osman İsmayil: Erkek, 42 yaşında İçtimai Fenler alanında
Kazakistan’da doktorasını yapmış, eğitim- öğretimde ve
araştırma konuların tecrübesine sahiptir. Uygur Folklorü
alanında sayısız araştırma makaleleri ve kitaplar
yazmıştır. İlgi alanı oldukça geniştir. İyi derecede
Rusça da bilmektedir. Çince materyalleri incelemede ve
faydalanmada bir müşkülatı bulunmamaktadır.
Enaytullah Kurban: 45 yaşında, çağımız Uygur
edebiyatının nesircilik alanında etkili bir nesirci ve
araştırmacıdır. Deneyimli ve tecrübeli bir yüksek
öğrenim eğitimcisidir. Çağımız Uygur edebiyatına ait
eserleri tanzim ve tertibe koyma, bu sahada belgeli
araştırmalarla meşgul olup, edebi eserler yazıp Uygur
okuyucularca tanınmış bir kalem erbabı. Bu şahsiyetinde
Çince seviyesinden zerre kadar şüphe etmeye mahal yoktur.
Çünkü bu eğitimci gerek ders vermede olsun, gerekse
nesir yazmada olsun çağımız Çin edebiyatından devamlı
olarak haberdar idi. Burada kesinlikle böylesi
yenilikleri ve araştırma olaylarını Uygur öğrencilere
kendisine yabancı olmayan ana dilde anlatarak izah etme
sorunu vardır. Elbette bu yönlü anılan öğretim üyeleri
kendi ana dilleri ile ders anlatmaya ve araştırmalar
yapmaya hakları olan kişilerdir. Fakat Çinlilerin bakış
açılarına göre Çince ders anlatmayanlar seviyesiz olarak
değerlendirilmektedir.
Netice olarak yukarıdaki muktedir öğretim üyeleri Çince
geçerli sebeplere dayanan öğretim üyeliği kürsüsünden
çekilirse Uygurların ana dili ve Uygur Edebiyatının
kaderi ne olacak? Bu tür durumlar Uygur maarifini
mecburi olarak Çinlileştirmekten başka bir şey değildir.
Çin hükümeti Doğu Türkistan’da Uygur Maarifini
Çinlileştirme meselesinde çok taraflı girişimlerde
bulunmaktadır. Yüksek okulların durumu yukarıdaki gibi
türlü engellerle dolu iken, ilk ve orta dereceli
okullarda deneme sınıfları açarken azınlık bölgelerinin
kabiliyetli evlatlarını Çinin içeri bölgelerine götürüp
özel eğitimden geçirme iddiasıyla Uygur çocuklarını
Uygur bölgesinden ayırarak onların, çok eski tarihlerden
beri öğrene gelmekte oldukları edebiyat ve tarih
derslerini öğrenme ve Uygurları hissetme, düşünme
hakkından mahrum bırakmaktadırlar. Maarifte ise, Uygur
çocuklarının kendi ana dillerini öğrenmelerine fırsat
vermeksizin Uygur milli sınıflarını kapatmaktadır.
Mesela 1998 yılından başlayarak Sinkiang Üniversitesinin
bünyesinde bir Çarşamba günü ani olarak siyasi eğitim
semineri sonrası Uygurca sınıfının kapatılacağını ilan
ettiler. Çocukların aileleri bu duruma karşı çıkarak
kapatılmaması gerektiğini söylemişlerse de bu durum
yukarıların emri olduğu için kimsenin talepleri kabul
edilmedi. Bu durum etkisiyle Ürümçi vilayetinin Sinkiang
Üniversitesinin tutumunu örnek alarak peş peşe Uygur
sınıfları kapatıldı. Şimdi ise Uygur vilayetinin hiçbir
yerinde Uygur sınıfı bulmak mümkün değildir. Doğu
Türkistan’ın başka vilayetlerinde de Uygur maarifini
Çinlileştirme faaliyetleri giderek hız kazanmaktadır.
Mesela Almanya’daki Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi
tarafından 27.04. 2005 tarihinde verilen bir habere göre
Karamay Şehri Teknik işçiler okulunun 70 civarındaki
milli öğretim üyesi Çince Seviye Tespit Sınavında 8.
dereceyi geçemediği için onları işten çıkartarak
kapıcılık, ot biçme, temizlik görevlerine sürmüşlerdi.
Enformasyon merkezinin bildirdiğine göre onlar
arasındaki iki kişi Çince ders veren milli
öğretmenlerden olup, 8. dereceyi geçmişse de okul
onların imtihanda başarılı olamadığını ileri sürerek
onları mecburi olarak tuvalet temizlik görevine
göndermişlerdir. Onların biri Gülnaz Tohniyaz, diğer
biri ise Aygül Hüseyin isimli kişilerdir. Okul bunlara 3
yıl içerisinde Çincede 8. dereceden mutlaka geçmelerini,
geçememeleri halinde işten atılacakları konusunda
uyarılmışlardır.
Doğu Türkistan’ın Gulca şehrinde 16.03.2004 tarihinde
Çinliler kendilerinin çıkarttıkları Gulca vilayetindeki
600 milli öğretmenin Çin dili eğitiminden geçirileceği
konusundaki resmi ilanında 2004 yılından başlanarak 6
yıl içerisinde Gulca şehrinde her yıl azınlıklardan
olmak üzere 100 öğretmen bir araya getirilerek planlı
bir şekilde siyasi ve Çince seviyesi yüksek olan
öğretmenler yetiştirmek suretiyle 6 yıl içinde
ulaşılması hedeflenen maksada ulaşmaya karar
vermişlerdir. Bu belgede bildirildiğine göre 2010 yılın
kadar bu vilayetteki 73 ilk ve orta dereceli okulların
içindeki öğretmenleri siyasi ve Çin dili seviyesi yüksek,
bilgi dağarcığı kuvvetli ve her yönlü olarak iyi
yetiştirilmesine karar verilmiş. Çinin bu yolla asıl
erişmek istediği hedef ise, siyasi ve dil yönünden Çin
hükümeti ile bütünleşmeyi ve birlikte hareket etmeyi
sağlamaktır. Böylesine uzun vade gözetilerek Çince’yi
her yönlü olarak mecburi hale getirmesi Çin hükümetinin
Uygur maarifini zoraki Çinlileştirmek istemekten başka
bir şey değildir.
Çin hükümeti Doğu Türkistan’daki bütün il, ilçe köy ve
kasabalardaki maarif sisteminde Çin dili ile öğrenim
görmeyi tek yol olarak göstererek Uygur halkının doğal
yaşama hakkına sert şekilde saldırmaktadır.
4-UYGUR HALKININ ÖZGÜR DÜŞÜNME, FİKİR BEYAN ETME VE
HABER ALMA HAKKININ ÇİĞNENMESİ
Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da hakimiyet sağlamasının
üzerinden geçen onlarca yıldan beri Uygur halkının özgür
düşünme ve fikir beyan etme hakkı, dünya haber
kaynaklarından zamanında haberdar olma hakları
kesintisiz çiğnenmekte olan meselelerden biridir.
Dünyada İnsan haklarının sürekli olarak vurgulandığı,
barış ve özgürlük şarkılarının her tarafta yankılandığı
21. asırda Doğu Türkistan’daki Uygur halkı halen haber
ve haber almanın yasaklandığı, düşünce özgürlüğünün
devamlı olarak boğulmakta olduğu bir ortamda
yaşamaktadır. Yeniliğe özlem duyan milletin geleceği
hakkında az-çok kaygılanan bir kısım Uygur gençleri ise,
sebepsiz yere hapislere atılarak diktatör Çin
hükümetinin dayanılmaz işkenceleri altında hayatlarını
sürdürmektedirler. Mesela ETIC’in 19.04.2005 tarihli
haberinde 2004 yılı kasım ayının ortalarında genç Uygur
yazar ve şair, özgürlüğün sesi Nurmuhammet Yasin (Mahlası
Örkeş)i gizlice tutuklamıştır. Yazar Nurmuhammet Yasin’i
Çin hükümeti “Kaşgar Edebiyatı”nın 2004 yılına ait 5.
sayısına “Yava Kepter” (Yabani Güvercin) adlı özgürlüğü
ve hürriyeti anlatan hikayeyi yazdığından dolayı
tutuklamıştı. Çin hükümeti Nurmuhammet Yasin’e
“bölücülük ve bağımsızlığı çağrıştırdın” diyerek iftira
atmıştır. “Kaşgar Edebiyatı” dergisinin 2000 adet
basılmış olup, terörist Çin hükümeti halka dağıtılmış
olan dergiyi bile toplattırmak için özel “Silahlı
toplama Grubu” tahsisi ederek Kaşgar vilayeti Toplum
güvenliği dairesi ve devlet güvenlik dairesini de
harekete geçirmekten öte, Kültür dairesindeki
görevlileri de mecburi olarak görevlendirmişlerdir.
Toplatılan dergileri zorba polis dairesi yetkilisi kendi
ofisinde biriktirmiştir.
Nurmuhammet Yasin 12 yaşından itibaren “Örkeş” mahlas
ismi ile Uygur Edebiyatı saflarına adım atmıştır. O
“Tarim Goncaları”, “Kaşgar Edebiyatı”, “Yarkent Gazetesi”
“Tarim”, “Tanrıdağı Dergisi”, “Kumul Edebiyatı”, “Yeni
Kaştaşı”, “Kaşgar Gazetesi”, “Sinkiang Medeniyeti”,
Sinkiang Sanatı”, “Bulak Dergisi”, “İşçiler Vakit
Gazetesi”, “Sinkiang Gençleri Dergisi”, “Ürümçi Akşam
Gazetesi” olmak üzere Gazete ve dergilerde “Oynayacak
Çocuk Varmı?”, “Sırlı Gece”, “Yüreğim Ağlar” gibi de
şiir, hikaye, nesir ve piyesler yayınlayıp halkımız
tarafından tanınan vatanperver, Adaletperver genç bir
yazar idi. 2005 yılı girdiğinden beri de “Özgür Asya
Radyosu”ndaki görevliler Kaşgar vilayeti polis dairesi,
Maralbaşı nahiyesi Polis dairesi ve otonom bölge Yüksek
halk mahkemesine telefon edip, Nurmuhammet Yasin’in
durumu hakkında haberlere ulaşmak istedilerse de, onun
tutuklandığı ve bölücülük, bağımsızlık ideolojisini
yaydığı söylenilmiştir. Saldırgan hükümet Nurmuhammet
Yasin hakkında tafsilatlı malumat vermekten çekinerek
kendilerinin teröristlik suçlarını uluslar arası
toplumdan ve Doğu Türkistan halkından gizleye
gelmektedir.
Doğu Türkistan’da haber sahasındakilere olan baskı çok
ağır olup, hakiki ahvali gözlemleyen ve doğruyu
konuşanlar çin hükümetinin sert hapis cezası ile
karşılaşmaktadırlar. Mesela vatanperver Uygur haberci
Abdugeni Memtimin’in buna tipik bir misal olabilir.
Abdugeni Memtimin Erkek, 38 yaşında Uygur, Yüksek okul
tam kurs kültürü sahibi. Kaşgar vilayeti dokumacılık
bölge okulunun öğretmeni, 2002 yılı Temmuz ayının 26.
günü göz altına alınarak aynı yılın Ağustos ayının
30’unda mevcut yasalar gereği tutuklanmıştır.
Abdugeni Memtimin devletin gizli bilgilerini dış
ülkelere yasa dışı olarak gönderdiği suçlamasıyla 9 yıl
süreli hapis cezasına karar verilerek 3 yıl süre ile de
siyasi haklardan mahrum edilmiştir. Cezası 2011 yılı
Temmuz ayının 25’inde sona eriyor. Yargılama esnasında
Abdugeni Memtimin’e Avukat verilmediğinden kendi
kendisini savunmak zorunda kalmışsa da onun savunması
hiçbir şekilde dikkate alınmamış, Çin yasaları gereğince
suçlu bulunarak tutuklanıp hapse atılmıştır. Vatanperver
Muhabir Abdugeni Memtimin’in suçu ise, 1996 yılı ile
2001 yılları arasında Abdulcelil Karakaş’ın yol
göstericiliği ile Bilgisayarda “Doğu Türkistan
Enformasyon Merkezi”nin “Uçkun” (Kıvılcım) gazetesini
görerek fikirlerinde değişmeler olup, Abdulcelil
Karakaş’ın yardımları ile Doğu Türkistan Enformasyon
Merkezinin yerleştirmesini kabul ederek “doğu
Türkistan’da İnsan Hakları Çiğneniyor”, “Peyzavat
nahiyesinde bir öğretmen dini faaliyetlerle meşgul
olduğu için işten çıkartıldı, 3 kişi de yardım yataklık
yaptıkları gerekçesi ile cezalandırıldı.” “İdeoloji
alanında bölücülüğe karşı durma hareketi yürütülüyor.”
gibi haber ve makaleleri bilgisayarla göndermiş ve
Kaşgar vilayeti Komünist Partisinin başkanı Zhang
Jian’ın “Varlığı muhafaza etmek, bölücülüğe karşı durmak
bir tür uzun vadeli hizmettir.” Şeklindeki sözlerini
gönderdiği gibi bahanelerle hapis cezasına maruz
kalmıştır. Görünüyor ki; Uygur aydınlarının kendi insani
haysiyet ve haklarını koruması Çinin her türlü baskıları
altında yaşamakta olan Uygur halkının dert ve
ahvallerini başkalarına duyurmak arzusu ile hizmet eden
Uygur gençlerinin durumu işte bu…
Çin hükümeti yine Uygur bölgesindeki hissedilen siyasi
meseleleri mülahaza eden 5 dergiyi kapattı. Uygur Otonom
bölgesi haber ve neşriyat dairesi 2005 yılı girdiğinden
bu yana toplum içerisindeki hissedilen siyasi meseleler
hakkında makaleler yayınlayan “Başkentteki önder”,
“Güzel hayat”, “Arabacı”, “Rengarenk Hayat”, “Jiu Shang”
gibi dergileri kapatmak hakkında emirler verilmiştir.
(ETIC 26.04. 2004)
Çin hükümeti Uygur Yurdunda tarihten beri sayısız siyasi
oyunlar oynayarak, halkımız üzerinde zoraki bir
hükümranlık süregelmişse de kültürel ve etnik cihetten
birbirleri ile ezelden beri bir yakınlığı olmaması
sebebiyle halkın bu faşist hükümete meyletmesi söz
konusu olmadı. Böyle olduğundan Çin hükümeti halka ayan
olan tarihi yine kendilerinin siyasi ihtiraslarını
tatmin etmek için “Sinkiang’ın Umumi Tarihi” ni yeniden
yazmaya başladı. Tanrıdağ İnternet Sitesi” 2005 yılı 1
Ocak günü Ürümçi’de “Sinkiang Umumi Tarihi”ni yazacak
olan tahrir heyetleri toplantısı yapıldığını ve böylece
“Sinkiang Tarihindeki en geniş çaplı tarih yazıma”
görevinin resmen başlandığını haber yaptı. Yakında Çin
Merkezi hükümeti siyasi büro üyesi, Uygur bölgesi
Komünist Partisi sekreteri Wang Le Guan: “Sinkiang’ın
tarihi meselesi ciddi bir mesele. Devlet içindeki ve
dışındaki bölücüler Sinkiang tarihini çarpıtarak, ondan
Sinkiang’ı vatanımızdan ayırmanın tarihi ve siyasi
sıfatından faydalana geldi. Bunun için ben Sinkiang’ın
vatanımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu belgeleyecek
bir kitabın olmasını ümit diyorum. Bu vatanın birliğini
korumak, bölücülere karşı durmak siyasi mücadelemizin
bir ihtiyacıdır.” Demiştir. Çin komünist Partisinin
Uygur Yurdundaki Çin Komünist Parti propaganda bölümü
1990 yılında Uygur tarihçisi Turgun Almas’ın “Hunların
Kısa Tarihi” , “Uygurlar”, “Uygur Klasik Edebiyat Tarihi
Hakkında Beyan” adlı üç kitabı açık tenkit etme hareketi
ve de tenkit ve muhakeme toplantısı yaparak bu
kitapların dağıtılmasını yasakladıktan sonra özel birim
oluşturarak “Uygurların Kısa Tarihi” ve “Sinkiang Tarihi
olmak üzere Siyasi tarihler yazmışlardı.
Çin hükümeti Uygur yurdunda 2005 yılı girdiğinden beri
matbuat sahasında sarı yasa dışı neşriyatları temizleme
hareketi yürütmektedir.Uygur Otonom Bölgesi Komünist
Parti Genel sekreter yardımcısı Nur Bekri’nin
bildirdiğine göre “Bölücülüğe karşı durma”, “Sızmaya
karşı durma”nında yasa dışı sarı yayınları temizleme
hareketine dahil olduğunu bildirmiştir. Bu esnada
hükümetin istemediği 430 adetten fazla neşriyat müsadere
edildi. Bunların arasında dini, siyasi kitap, dergi,
teyp kaseti ve görüntü kasetlerinin de olduğu
öğrenilmiştir. Uygur yurdundan gelen haberlerden
anlaşıldığına göre İskoçya milli bağımsızlık savaşını
konu alan “Cesur Yürek” adındaki sinema kasetini de
yasaklamışlardır. Üstelik te İnternet ağı merkezlerini
de temizlenmesi gereken yerler listesine dahil
etmişlerdir.(RFA)
Çin hükümeti Uygur yurdunda 2001 yılından başlayarak
ideoloji sahasında bölücülüğe karşı durma hareketi, sert
darbe vurma hareketinin başlatılmasını müteakip 5 yıl
içinde çok sayıda vatanperver, Uygur aydınları,
yazarlar, Yüksek okullarda görev yapmakta olan öğretim
üyeleri Çin hükümetinin zarar vermesi sebebiyle ruhi
baskı altında türlü hastalıklara duçar olmaktadırlar.
Mesela; Sinkiang Üniversitesinin önde gelen öğretim
üyelerinden Tursun Kurban bunlara tipik bir misaldir.
Tursun Kurban Hoca Sinkiang Üniversitesi edebiyat
Fakültesinin çocuk edebiyatı ve edebiyat nazeryesi
hocasıdır. Bu Milletperver hoca Çin hükümetinin üst üste
yaptığı baskılar sebebiyle yüksek tansiyona dayalı kısmi
felç olmuş ve emekli olarak yaşamını sürdürmektedir.
Milletperver Tursun Kurban Hoca Sinkiang
Üniversitesindeki önde gelen başarılı hocalardan biri
olup, uzun yıllar Uygur Çocuklar edebiyatı dersi ve
araştırmaları ile meşgul ola gelmişti.Maarif sahasına
katkı sağlayanlar safında olmaya ve ahir ömrünü mutluluk
içinde geçirmeye layık idi. Söz konusu öğretim üyesi her
zaman ders kürsüsünde millet hakkında konuştuğu ve
içinde bulunulan vaziyeti doğru tahlil ederek
öğrencilere hedef ve gaye edinmeleri konusunda
telkinlerde bulunduğu için Çin hükümetinin dikkatini
celb etmişti. 1990 yılında sabık Sovyetler Birliği
dağılıp dünya siyasi vaziyeti bir süre çetin değişimler
geçirirken ve Orta Asya haritasının yeniden çizilmekte
olduğu dönemlerde bu tür değişimlerden ilham alan Tursun
Kurban hoca Asya’daki bağımsız Türk devletlerinin
kuruluşu ile Uygur bölgesi üzerinde göstereceği
tesirleri öğrencilerine dosdoğru anlattığı için Çin
makamları bu öğretim üyesini ders kürsüsünden 9 yıl
ayırıp, o fakültenin materyaller bölümünde göz altına
almışlardı.
2001 yılındaki “İdeoloji sahasındaki bölücülüğe karşı
durma hareketi” sırasında bu hocanın yaptıkları
ettikleri tekrardan ele alınarak insafsız sorgulamaların
hedefi haline getirildiğinden daha yeni yeni kendisini
toparlamaya çalışan hocaya bu durum çok sert ve ani bir
baskı oldu. Hemen ardından da yüksek tansiyon
hastalığına yakalanarak beynine kan sıçradı. Geçirdiği
ameliyatlardan sonra kendisi sağ kaldıysa da, vücudunun
bir bölümü felç oldu. Bu zatın hastalığını Çinin
baskılarından olmadığını söylemek mümkün değildir. Bu
Öğretim üyesi ile beraber daha bir çok orta yaş ve genç
okutmanlar ruhi zafiyet, yüksek tansiyon, gizli kalp
hastalıklarına yakalandılar.
Daha bir çok türlü, türlü baskılar öğretim üyelerinin
sağlığına zarar vermektedir. Uygur aydınlarının ruhi
bunalımları her geçen gün daha da artmaktadır.
“Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”
(İzahat: Mezkur Rapor “Kıvılcım” Gazetesinin Başyazarı
Erkinay tarafından kaleme alındı) Uygur’ca dan Çeviren:
Mehmet Emin BATUR
|
|