|
ETIC’in
Beyanatı:
Guang Dong da ki Uygur-Çinli Çatışmasının Baş Sorumlusu
Çin Hâkimiyetidir
Çin İnternet sitelerinin
verdikleri haberlere göre, 26.06.2009 günü Çin’deki
Guang Dong eyaletinin Şao Güan şehrindeki bir oyuncak
fabrikasında, Çinli işçilerle Doğu Türkistan’dan bu
fabrikaya zorbalıkla getirilen Uygur işçiler arasında
geniş çapı kanlı çatışmalar meydana geldi.
Her ne kadar söz konusu çatışmada şimdiye kadar ölen ya
da yaralananların gerçek sayısı hakkında kesin bir rakam
bulunmuyorsa da, Şao Güan yerel hükümetinin durum
hakkındaki raporunda belirtildiğine göre, toplam olarak
4 saat boyunca devam eden bu olaylarda 120 kişi
yaralanmıştır. Bu yaralılardan 81 kişisi Uygur, geriye
kalan 39 kişi ise Çinlidir. Bu olayda 2 Uygur’da
hayatını kaybetmiştir.
Fakat dış ülkelerdeki bazı haber vasıtalarında
belirtildiğine göre, olayda ölenlerin sayısı 18 kişi
olup, bunların 12 kişisi Uygur, 6 kişi de Çinlidir. Bazı
haberlerden anlaşıldığına göre çatışmayı önce Çinli
işçiler başlatmış ve fabrikadaki Çinli işçilerden 200-
300 kişi kadarı ellerinde sopalarla Uygur işçilerin
yatak binasına saldırmışlardır. Uygur işçiler de
kendilerini korumak için sopalarla karşılık
vermişlerdir.
Çin internet sitelerindeki haberlerden anlaşıldığına
göre, çatışmanın başladığı ilk saatlerde fabrikanın
güvenlik görevlileri ve polisler olaya müdahale etmeyip
seyirci kalmışlardır. Birkaç kardeşinin Çinli işçiler
tarafından dövülerek öldürüldüğünü gören Uygur işçiler,
kendilerini müdafaa etmek için karşı saldırıya geçer
geçmez polisler çatışmaya müdahale etmişlerir.
Olaydan sonra polis birimleri fabrikadaki 600 Uygur
işçiyi başka yerlere nakletmişlerdir. Temizlik işçileri
olay mahallindeki kan izlerini 2 saatlik bir sürede
temizlemişlerdir.
Olay sonrasında merkezi hükümetin emniyet ve toplum
güvenliği işleri sorumluları Cu Yungkang, Ming Jiyen ju
gibi kişiler yerel hükümeti yönlendirerek, olayın
yayılmasının önlenmesi için tedbir alınmasını
istemişlerdir.
Bize göre bu olay kesinlikle tesadüfen ortaya
çıkmamıştır. Onun belgeli siyasi arka görünüşü
bulunmaktadır. Bu, Çin hâkimiyetinin Doğu Türkistan’da
2003 yılından bu yana yürütmekte olduğu “İşgücü
fazlasını başka memleketlere yönlendirme” maskesi
altında zoraki olarak yurtlarından kopartılarak Çin’in
içeri eyaletlerine çalışmaya gönderilen Uygurların isyan
ve feryatlarıdır!
Bu çatışmaların ortaya çıkmasının baş sorulusu ise,
Uygur gençlerini(erkek ve kız) içeri eyaletlerdeki Çinli
patronlara köle olarak teslim eden ve onları ağır
derecede aşağılanmalara ve sömürülere mahkûm eden Çin
hâkimiyetinin ta kendisidir..!
Çin hâkimiyeti Uygur halkının gelecekteki istikbali
sayılan gençleri çok büyük bir Çin girdabı içerisinde
asimile ederek yok etmek maksadıyla 2003 yılından
itibaren sözde “İşgücü fazlasını başka memleketlere
çalışmaya yönlendirmek” maskesi altında Uygur kız ve
erkeklerini Çin’in içeri bölgelerine büyük çaplı olarak
göndere gelmekteydiler.
Uluslar arası insan hakları teşkilatları Çin
hâkimiyetinin Uygur kız ve erkeklerini içeri eyaletlere
mecburi olarak çalışmaya gönderme politikasını ise,
Uygurlara yöneltilen ırki temizlik hareketinin mühim bir
parçası olarak görüp, Çin hâkimiyetini bu tür gayri
insani eylemlerden vazgeçmeye çağıra gelmektedir.
Fakat Çin hâkimiyeti uluslar arası toplumun bu kadar
kınamasına ve Uygurların çok büyük tepkilerini bile
dikkate almaksızın, içeri eyaletlere sürgün edilmekte
olan Uygur kızlarının sayılarını her geçen gün daha da
arttırmaktadır.
Merkezimizin edindiği malumatlara göre günümüzde Çin’in
içeri eyaletlerinde mecburi olarak çalıştırılmakta olan
Uygur kız ve erkeklerinin sayıları tahmini olarak 500
binin üzerindedir. Çin basınında bu konuda yayımlanan
bazı malumatlar da onların bu tahminlerinin temelde
doğru olduğunu, hatta gerçek sayının bunun da üzerinde
olduğunu ispatlamaktadır.
Uygurları Çin’in içeri eyaletlerine sürgün etme hareketi
Çin merkezi hükümeti tarafından doğrudan başlatılmıştı.
2003 yılının Mart ayında Pekin’de yapılan Çin komünist
partisinin 16. dönem temsilciler kurultayından sonra Çin
hâkimiyeti Doğu Türkistan’da, “Güney bölgelerdeki işgücü
fazlasını başka memleketlere giderek çalışmaya
yönlendirme hizmetini 10. beş yıllık plânın önemli
muhtevası haline getirmek gerekir” şeklinde ortaya
koymuştu.
Merkezin bu çağrısına istinaden 2003 yılının
ortalarından itibaren Doğu Türkistan’daki her dereceden
emek ve halk işleri daireleri genel seferberlik
başlatarak, Uygurların yoğun olarak yerleşik
bulundukları Kaşgar, Artuş ve Hoten bölgelerindeki Uygur
çiftçilerini, özellikle de Uygur kız ve erkeklerini
Çin’in içeri eyaletlerine zorbalıkla nakletmektedir.
Çin’in önderlerinden Hu Jintao, Ju Rong Ji, Wen Jibao
gibiler de bu dönemlerde Doğu Türkistan’ı ziyaret
ettiklerinde şu anda çok sıkı bir şekilde yürütülmekte
olan sözde “İşgücü fazlasını başka memleketlere
yönlendirme” politikasını överek göklere çıkartmışlardı.
Yine ayrıca “otonom bölge” deki her kademeden parti ve
hükümet dairelerinden bu hizmeti devamlı şekilde ve
derinlemesine yaygınlaştırılmasını istemişlerdi.
Bu politikanın sürdürülmeye başlanıldığı 2003 yılından
beri Uygur çiftçilerinin geçiminde iyileşme bir yana,
tam tersine bu politika sebebiyle milyonlarca Uygur
çiftçileri yurtlarından, arazi ve topraklarından
ayrılarak darmadağın oldular.
Çin hâkimiyeti bir taraftan güney bölgelerdeki Uygur
çiftçilerini Çin’in içeri bölgelerine zoraki olarak
nakletmeyi sürdürürken, diğer yandan da onlardan boşalan
bölgelere içeri eyaletlerden gelen- getirilen Çinli
göçmenleri ve Bing’li Çinlileri yerleştirmeye
başladılar. Hal böyleyken bu Uygur kız ve erkekleri
içeri eyaletlerde nasıl bir siyasi ve içtimai ortamda
yaşamaktadırlar?
Tıpkı dış ülke medyasında ve hatta dış ülkelerdeki
demokratik Çin medyasında çok defa haber yapıldığı gibi,
Bugün Çin’in içeri eyaletlerinde Uygurları ırki cihetten
aşağılama ve horlamalar en üst seviyelere çıkartılmış
bulunuyor. Çin’in bütün eyaletleri ve şehirleri Doğu
Türkistan’dan gelen Uygurlara otellerde yatak, kiralık
ev ya da dükkân vermemeyi, onları istedikleri gibi
dövmeyi, yitip-kakmayı, hiçbir yasal dayanağı olmadan
onların mal-mülklerini müsadere etmeyi ve hatta
diledikleri gibi tutuklayıp hapsederek işkence yapmayı
alışkanlık haline getirmişlerdi.
Çin’in içeri eyaletlerinde normal Çin vatandaşları da
bir Uygur gördüklerinde ona kin ve nefretle
bakmaktadırlar. Polisler bir Uygur’a rastladıklarında
durduk yere üst araması yaparak sorular sormaktadırlar.
Bir dükkâna veya Pazara bir Uygur girecek olsa bütün
Çinliler ona tıpkı bir hırsıza bakar gibi şüphe ile
bakmaktadırlar. Hatta dükkân görevlileri mikrofondan
“dükkânımıza Sinkianglı girdi ceplerinize dikkat edin”
diyerek açıktan açığa bağırmaktadırlar. Taksiciler ve
Otobüs şoförleri Uygur yolcuları almayı reddeder hale
geldiler…
Bunlar ırki ayrımcılığın tipik ifadeleri olup, böyle bir
durumun şekillenmesine tamamen Çin hâkimiyetinin
Uygurlara yönelttikleri, “ terörist, katil, hırsız,
haydut, bölücü, radikal İslamcı” gibi menfi
propagandaları sebep olmaktadır. Çin hâkimiyeti,
“devletimize en büyük tehlike Doğu Türkistan
teröristlerinden gelir” diyerek vaveyla koparmak
suretiyle, “Uygurlar ise ihtiyatlı olunması gereken,
gözetlenmesi gereken düşman millettir” şeklinde faşist
bakış açısını Çin vatandaşlarının beyinlerine
yerleştirmişti.
Demek oluyor ki, yüz binlerce Uygur kızı ve yiğitlerini
bekleyen ise, Çin medyasının propaganda yaptıkları gibi
“gelişmeyi yakalamış, çağdaşlaşan, azınlık milletleri
bağrına basan sıcak bir ortam” değil, olsa olsa,
Uygurlara olan düşmanlık ve nefret duyguları zirveye
çıkmış işte böyle faşist bir ortam idi.
Üstelikte şu anda içeri eyaletlerde Uygur kızları
çalışmakta olan şirket, atölye ve fabrikaların hepsi de
üretim durumu oldukça kötü, iş güvenliği ve sağlık
sigortası bulunmayan, ücreti düşük ve aslen fiziki güç
gerektiren, bu sebeple de bulunduğu yerde işgücü
bulamayan küçük çaplı şahıs atölyeleri olup, normalde
çalışma kamplarından farksızdı.
Yine, bu atölyelere getirilen Uygur kızlarının özgür
hareket etmesinin ve fabrika bünyesinden ayrılmalarının
sıkı biçimde yasaklandığı, günde 10 küsur saat boyunca
ağır işlerde fiziki olarak çalıştırıldığı, hastalanan
kızların memleketine dönmesine ya da anne-babasının
gelip görmesine izin verilmediği biliniyor. Çalışan
kızların ücretlerinin de kendi ellerine verilmeyip,
onların ait oldukları nahiye veya köy yerel
idarecilerine gönderilmekte olduğu, Çoğunlukla da
fabrikaların temel anlaşmalarına aykırı davranarak
kızların ücretlerini tam olarak ya da zamanında
vermediklerine dair şimdiye kadar merkezimizde veya dış
ülke basınında çok sayıda delil haber ve makaleler
yayımlana gelmektedir.
Bu kızları gözetlemek için nahiye ve köy
yönetimlerinden, karakollardan, kadınlar birliği ve
barış komitelerinden özel yöneticilerde ilave edilerek
gönderildiği, bu görevlilerin çoğunluğunun Çinli
patronlarla işbirliği yaptıkları biliniyor. Uygur
kızlarını iktisadi yönden yitip-kakmak, itiraz edenlere
siyasi yönden tehditlerde bulunmak gibi uygulamalarda
bulunuyorlar. Onları adeta suçluları yönetir gibi sıkı
biçimde gözlem altına alarak bu fabrikaları adeta ceza
kampına ya da hapishaneye dönüştürdükleri de
bilinmektedir.
Demek oluyor ki, Guang Dong eyaletinde meydana gelen
Uygur- Çinli çatışması kesinlikle tesadüfen ortaya
çıkmış olan normal bir hadise değil, olsa, olsa ağır
derecede horlanmalarla karşılaşmakta olan Uygurların
haklı isyanı ve protestolarından ibarettir!
Bu olayın bütün sonuçlarından komünist Çin hâkimiyeti
sorumlu olup, dünya kamuoyuna hesap vermesi gerekir!
“Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi”nin Başkanı:
Abdulcelil Karakaş
27.06.2009
Uygur Türkçesinden
Türkiye Türkçesine Uyarlayan: Mehmet Emin BATUR:
|
|