M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


Ben özüm sarhoş, sen şarap verme
İki büyük gaf yaşandı, lütfen üçüncüsü yaşanmasın!


 

            1) Sayın Süleyman Demirel’i biz Doğu Türkistan halkı çok seviyorduk. Bizlere yaptığı iyilikleri çoktur, onlardan birisi İsa efendim başçılığındaki Uygur, Kazak yüzlerce soydaşını (Hindistan’ın sıcak ikliminde zorluk çekmekte olanları) Türkiye’ye getirdi…

            Basın yayın ile, herkesle çok iyi geçinen bir lider. Türkiye’den ibaret bu güzel gemiyi sağa sola çarptırmadan ilerleten kaptan…

            1990’larda (tam olarak senesini hatırlamıyorum) genelev patroniçesi Manukyan vergi rekortmeni seçilmişti. Yani Koç ve Sabancı’nın önüne geçti. O, “mükafatımı Demirel’in elinden alacağım” dedi.

            Aradan zaman geçti Çin başbakanı Zhangzemin geldi. Karabasan mı desek, kabus mu dese, gaf mı desek bir olay yaşandı?!

            Zhang zemin’e, Sayın Demirel tarafından madalyon takıldı.

            Dört bir tarafı denizden en uzak, Altay, Pamir, Tenridağ, Buzdağlar boylarından Doğu Türkistan (Uyguristan) diye 1949’a kadar bağımsız olan bir ülke vardı (üç misli Fransa büyüklüğünde toprağı var) o güzelim ülke Çinliler kesafetinden cehennemde yanıyor. 30 milyon halkın ilikleri, kemikleri Çin ejderhası tarafından sömürülüyor.

            Ne yazık ki, madalyon ejderhanın, insanlık dışı kalbine takılıyor.

            30 milyon Uygur Türk’ünün sevdiği saydığı, hatta necat yıldızı güvenen dağı sayılan Sayın Süleyman Demirel tarafından…

            Dedim ki: Baba! keşke, bu dünyanın gelmiş geçmiş bütün Manukyan’larına madalyon taksaydınız…. Zhang’a madalyon takmaktan bin misli iyiydi.

            Siz öylesi biri değildiniz baba! Çinlileri çok iyi tanımamış olursam size kızardım.

            Çinliler: “Hapishanelerde Uygur Türklerinin kızları bir yana, oğlanlarının ırzına geçtiğimiz için, o madalyon verildi” diye gülmekten kendilerini alamadı…

            Kerimof, Muhammet Salih’i istediğinde, sayın baba siz: “Kelle avcısı değilim, canım!” yanıtını verdiniz.

            Bu sözü her babayiğit söyleyemez, her cumhurbaşkanı söyleyemez. Bunu söylemek için olağanüstü akıl, zekâ, dâhiyanelik lazım. Yetişkin diplomat becerisi, candan kardeşlik, insani hak-hukuka gösterilmesi gereken saygı lazım. “Kelle” meselesinde Türkistan halkı namına teşekkür ederiz. Ezilenler namına teşekkür ederiz…

            Ama baba! Madalyonda karabastı. İki gaf iki şiş olarak yüreğimizde duruyor.

            Bu gaflar 30 milyonu üzüntüden çıldırttı, bir buçuk milyar Çinliyi sevinçten çıldırttı.

            2) Gelelim ikinci gafa…

            Mesut Yılmaz başbakanken, “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye büyük gaf yaptı. Çinliler Mesut Bey’in bu sözünü görüntüsüyle, her gün 5 defa 5 sene yayınladı.

            Yani 30 milyon yaralı kalbe, her gün 5 defa tuz biber serpildi… Türkiye’yi ne kadar sevenin başı, o kadar yere eğildi…

            “Türküm” diyenlere söylenmedik, maskara, alay, dalga geçme, küçük düşürme, hatta hakaretler bile kalmadı.

            Doğu Türkistan halkının en nefret ettiği 2 tane düşmanı vardı, onlar bile Mesut Yılmaz’ın söylediği talihsiz cümleyi açıkça söylememişti. Yani “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye Dünyaya haykıramamıştı.

 

            3) Duyduğumuza göre 22 Mayıs’ta Çin başbakanı Vinciabao ülkemize gelecekmiş. (Hangi yüzle gelir o şerefsiz).

            Cevher yumurtlayan tavuk- Doğu Türkistan’ı elden vermemek için bu defa Çin’in Vinciabao’yı hangi hokus-pokus anlaşma oyunlarını koltuğuna kısıp getirecekler?

            Yılların yetiştirdiği o kadar olgun, o kadar temkinli, o kadar akıllı lideri Süleyman Demirel’i yaş tahtaya bastıran Çinliler, bu defa kime çengel atmayı planladı?!

            Sayın Ecevit’i hak ettiği yerde övüp “yakın tarihimizde dış Türkler için asker çıkartma yapabilen lider…” diye metheden Tansu Hanım’ın “…iktidarsız” sözüne: “O, söze cevap vermeye terbiyem müsaade etmez” diye halkın gönlünü kazanan, yaşına göre bayağı olgunluk gösteren Sayın Mesut Yılmaz’ı “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diyecek kadar gaf yaptırıp ayağını ıslak keseğe bastırtan Çinliler bu defa ne yapacaklar? Kimi hedef seçti? Kimin eline benzin verecekler ve onu Doğu Türkistan insanlık dramının cehenneminin üstüne döktürecekler?

            Cenabı Haktan şunu diliyoruz ki, Kızıl Ejderha Başbakanı ne kadar maymun oyunları oynarsa oynasın, Türkiye’nin tecrübeli siyasetçileri, liderleri ve bütün 71 milyon Türkiye halkı, kardeş yanlısı, bu şuurlu güzelim insanlar, adalet yanlısı insanlar, ezilenin yanında yer alan insanlar, üçüncü bir “gaf”ın yaşanmasına izin vermesinler…

            Biçare Tenridağ halkının kanlı gözyaşına, gözyaşı eklemeyelim.

            Ata mekan, ana mekan Doğu Türkistan’ın canını, iliğini sömüre sömüre güçlenen Kızıl Ejderhanın, şu anda Uygur Türklerinin tohumunu yok etmekte olduğunu, sinsice vahşi soykırım yapmakta olduğunu unutmayalım!

            Uygur Türklerinin, tarihi düşman Çinliye, kız verme adeti hiç yoktu. O halkı fakirleştirip yıllık kişi başına gelirini 50 dolara düşüren Çin zalimleri, 14-25 yaş arası milyonlarca Uygur kızını “iş, aş” vaadiyle kandırarak, mecbur ederek Çin ülkesine götürüp seks kölesi yaptı. Okyanus; kendini deryaya atan Uygur kızlarının cesetleri ile doldu…

            Uygur oğlanlarına, buralarda sokak köpeklerine vurulan kısırlaştırma iğneleri vuruldu. Dağlardan dağlara zıplayan aslan yiğitler, şimdi başları iki dizinin arasında, eski duvara yaslanıp otura otura, başına-gözüne konan sineklere tepki vermez hale düştü.

            Anne babalar, “çocuklarımızın bu halini görmekten gaz odasında eritilip sabun olsaydık, mademki soykırım başka çeşidi başımıza gelseydi” diye ağlıyor.

            Hanımların karnını keserek, bebeklerini yiyen Çin zalimleri “Türki halkların eti, başka insanlarınkinden daha da lezzetli” diye internetlerde poz veriyorlar.

            Herkesi, başka toplulukları, kendimiz gibi dürüst, temiz, saf, iyi niyetli görmeyelim.

            Karakter, zihniyet, alışkanlık, insani ahlâk, fikir, algılama, her yönden topluluklarda büyük farklar var.

            Önceki iki gaftan yüreğimizde iki şiş izi yara var. Lütfen bu zavallı kardeşlerinize üçüncüsünü yaşatmayalım.

            O “iki gaf” Çin zalimlerine büyük cesaret verdi; milli gurur, insanlık onurumuza pis ellerini, pis ayaklarını uzatıp insani hak-hukukundan eser koymadı.

            Ama umutsuz-şeytan işidir. Biz evvel Allah ondan kalırsa bütün dünyadaki (Çinli’den başka) her milleti, her saha halkının her ırk, her din halkının, hak-adalete saygısı olan bütün insanların yardımıyla müstakil (bağımsız) hür Doğu Türkistan’ımıza kavuşacağız!

            Türkiye’den; yani tarihten bu yana hiçbir düşmanın ayakları altına düşmeyen kahraman, batur Anadolu arslanlarından çok iyilik gördük, saymakla bitiremeyeceğiz.

Çin işkencesinde sakatlanıp geldik, Türkiye şefkatli öz anne gibi bağrına bastı…

Kendi çocuklarına vermezse bile, Doğu Türkistanlı çocuklara burs verip okutuyor.

Oturum, vatandaşlık veriyor, toprak veriyor. Generallik mevki, ünvanlar, imkânlar her şey veriyor. Allah razı olsun. Bütün bunları ödeyemeyeceğiz.

Kusurlarımız çok, bağışlayın!

Çok ülkeleri; Çin, Uygur Türklerini avlarken av köpeği yerinde kullandı, kullanıyor. Mesela Pakistan… ondan başka Türk topluluklarındaki bazı ülkelerini de bir-iki defa öyle yaptı.

İnsan haklarını ağzından düşürmeyen Avrupa devletlerinin bazısı (mesela Almanya) Uygurları Çin’e verdi. Bu vesileyle ne yararlı Uygur gençleri, çok sayıda bilimli insanlarımız Çin işkencesinde öldürüldü ve kurşuna dizildi.

“Ne zaman Çin’e tutup, yakalayıp verir acaba” demeyip, ayağımızı uzatıp rahat uyuyabildiğimiz, bu dünyadaki tek güvencemiz ülke: Türkiye’dir.

Tianmin vakası lideri Örkeş’i, bir büyük ülke Çin’e tutup vermeye kalkıştığı için, Tayvan’a gelerek, orada hayat geçiriyor.

Bir ülkede 50 sene yaşayıp, vatandaş olamayan Uygurlarımızı gördük.

Yaşasın Türkiye!

Ama tekrar tekrar şunu söylemek zorundayız, Çin’in sembolü bir anda 72 çeşit değişen maymun Sunwokung’dur. Mesela; “Sung maymun sinek olarak batılı Melikenin karnına girdi…” Bu gibi şeyler Çin’in ders kitaplarında okutuluyor.

Biz Çinlilerin başka dünya insanlarından çok farklı, hilekâr, sinsi olduğunu bildiğimiz için, 22 Mayıs’ta Vin geldiğinde üçüncü “gaf” yapılır mı, diye endişe ediyoruz.

Umarız büyüklerimiz Çin’in oyunlarına gelmezler. Doğu Türkistan’ın hayati önem taşıyan hassas noktalarını nazarı itibare alırlar.

İnsan kaybettiği şeyin kıymetini iyi anlıyormuş.

Biz kendi kendine hoca, bağımsız devlet olmanın kıymetini çok iyi anladık.

İstiklalimizden ayrılıp kaldıktan bu yana çekmediğimiz çile kalmadı, daha fazlasını çekmeye gücümüz de kalmadı…

Acıları güce çeviriyoruz gerçi. Halkımız bir yandan kara toprağı kazarken bir yandan bu şarkıyı söylüyor:

Çerhinin ben çekmiyen.

Cebru cefası kaldı mı?

Hasta gönlüm çekmeyen

Derdu belası kaldı mı?

 Onun için diyorum ki: “Ben özüm sarhoş, sen şarap verme!”

13.05.2009

Zeynure İsa

Adres:
Çelebidere Yokuşu Sok.
Selçuk Apt. No: 6 Yeniköy - İstanbul
Tel (Ev) : (0090 212) 223 65 82
Gsm : 0090 536 579 45 85
 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 14.05.2009 11:48   Hazirlayan: A. Karakash