Ben
özüm sarhoş, sen şarap verme
İki büyük gaf yaşandı, lütfen üçüncüsü yaşanmasın!
1) Sayın Süleyman
Demirel’i biz Doğu Türkistan halkı çok seviyorduk.
Bizlere yaptığı iyilikleri çoktur, onlardan birisi İsa
efendim başçılığındaki Uygur, Kazak yüzlerce soydaşını
(Hindistan’ın sıcak ikliminde zorluk çekmekte olanları)
Türkiye’ye getirdi…
Basın yayın
ile, herkesle çok iyi geçinen bir lider. Türkiye’den
ibaret bu güzel gemiyi sağa sola çarptırmadan ilerleten
kaptan…
1990’larda
(tam olarak senesini hatırlamıyorum) genelev patroniçesi
Manukyan vergi rekortmeni seçilmişti. Yani Koç ve
Sabancı’nın önüne geçti. O, “mükafatımı Demirel’in
elinden alacağım” dedi.
Aradan zaman
geçti Çin başbakanı Zhangzemin geldi. Karabasan mı
desek, kabus mu dese, gaf mı desek bir olay yaşandı?!
Zhang
zemin’e, Sayın Demirel tarafından madalyon takıldı.
Dört bir
tarafı denizden en uzak, Altay, Pamir, Tenridağ,
Buzdağlar boylarından Doğu Türkistan (Uyguristan) diye
1949’a kadar bağımsız olan bir ülke vardı (üç misli
Fransa büyüklüğünde toprağı var) o güzelim ülke Çinliler
kesafetinden cehennemde yanıyor. 30 milyon halkın
ilikleri, kemikleri Çin ejderhası tarafından
sömürülüyor.
Ne yazık ki,
madalyon ejderhanın, insanlık dışı kalbine takılıyor.
30 milyon
Uygur Türk’ünün sevdiği saydığı, hatta necat yıldızı
güvenen dağı sayılan Sayın Süleyman Demirel tarafından…
Dedim ki:
Baba! keşke, bu dünyanın gelmiş geçmiş bütün
Manukyan’larına madalyon taksaydınız…. Zhang’a madalyon
takmaktan bin misli iyiydi.
Siz öylesi
biri değildiniz baba! Çinlileri çok iyi tanımamış
olursam size kızardım.
Çinliler:
“Hapishanelerde Uygur Türklerinin kızları bir yana,
oğlanlarının ırzına geçtiğimiz için, o madalyon verildi”
diye gülmekten kendilerini alamadı…
Kerimof,
Muhammet Salih’i istediğinde, sayın baba siz: “Kelle
avcısı değilim, canım!” yanıtını verdiniz.
Bu sözü her
babayiğit söyleyemez, her cumhurbaşkanı söyleyemez. Bunu
söylemek için olağanüstü akıl, zekâ, dâhiyanelik lazım.
Yetişkin diplomat becerisi, candan kardeşlik, insani
hak-hukuka gösterilmesi gereken saygı lazım. “Kelle”
meselesinde Türkistan halkı namına teşekkür ederiz.
Ezilenler namına teşekkür ederiz…
Ama baba!
Madalyonda karabastı. İki gaf iki şiş olarak yüreğimizde
duruyor.
Bu gaflar 30
milyonu üzüntüden çıldırttı, bir buçuk milyar Çinliyi
sevinçten çıldırttı.
2) Gelelim
ikinci gafa…
Mesut Yılmaz
başbakanken, “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye
büyük gaf yaptı. Çinliler Mesut Bey’in bu sözünü
görüntüsüyle, her gün 5 defa 5 sene yayınladı.
Yani 30
milyon yaralı kalbe, her gün 5 defa tuz biber serpildi…
Türkiye’yi ne kadar sevenin başı, o kadar yere eğildi…
“Türküm”
diyenlere söylenmedik, maskara, alay, dalga geçme, küçük
düşürme, hatta hakaretler bile kalmadı.
Doğu
Türkistan halkının en nefret ettiği 2 tane düşmanı
vardı, onlar bile Mesut Yılmaz’ın söylediği talihsiz
cümleyi açıkça söylememişti. Yani “Doğu Türkistan
toprakları Çin’indir” diye Dünyaya haykıramamıştı.
3)
Duyduğumuza göre 22 Mayıs’ta Çin başbakanı Vinciabao
ülkemize gelecekmiş. (Hangi yüzle gelir o şerefsiz).
Cevher
yumurtlayan tavuk- Doğu Türkistan’ı elden vermemek için
bu defa Çin’in Vinciabao’yı hangi hokus-pokus anlaşma
oyunlarını koltuğuna kısıp getirecekler?
Yılların
yetiştirdiği o kadar olgun, o kadar temkinli, o kadar
akıllı lideri Süleyman Demirel’i yaş tahtaya bastıran
Çinliler, bu defa kime çengel atmayı planladı?!
Sayın
Ecevit’i hak ettiği yerde övüp “yakın tarihimizde dış
Türkler için asker çıkartma yapabilen lider…” diye
metheden Tansu Hanım’ın “…iktidarsız” sözüne: “O, söze
cevap vermeye terbiyem müsaade etmez” diye halkın
gönlünü kazanan, yaşına göre bayağı olgunluk gösteren
Sayın Mesut Yılmaz’ı “Doğu Türkistan toprakları
Çin’indir” diyecek kadar gaf yaptırıp ayağını ıslak
keseğe bastırtan Çinliler bu defa ne yapacaklar? Kimi
hedef seçti? Kimin eline benzin verecekler ve onu Doğu
Türkistan insanlık dramının cehenneminin üstüne
döktürecekler?
Cenabı
Haktan şunu diliyoruz ki, Kızıl Ejderha Başbakanı ne
kadar maymun oyunları oynarsa oynasın, Türkiye’nin
tecrübeli siyasetçileri, liderleri ve bütün 71 milyon
Türkiye halkı, kardeş yanlısı, bu şuurlu güzelim
insanlar, adalet yanlısı insanlar, ezilenin yanında yer
alan insanlar, üçüncü bir “gaf”ın yaşanmasına izin
vermesinler…
Biçare
Tenridağ halkının kanlı gözyaşına, gözyaşı eklemeyelim.
Ata mekan,
ana mekan Doğu Türkistan’ın canını, iliğini sömüre
sömüre güçlenen Kızıl Ejderhanın, şu anda Uygur
Türklerinin tohumunu yok etmekte olduğunu, sinsice vahşi
soykırım yapmakta olduğunu unutmayalım!
Uygur
Türklerinin, tarihi düşman Çinliye, kız verme adeti hiç
yoktu. O halkı fakirleştirip yıllık kişi başına gelirini
50 dolara düşüren Çin zalimleri, 14-25 yaş arası
milyonlarca Uygur kızını “iş, aş” vaadiyle kandırarak,
mecbur ederek Çin ülkesine götürüp seks kölesi yaptı.
Okyanus; kendini deryaya atan Uygur kızlarının cesetleri
ile doldu…
Uygur
oğlanlarına, buralarda sokak köpeklerine vurulan
kısırlaştırma iğneleri vuruldu. Dağlardan dağlara
zıplayan aslan yiğitler, şimdi başları iki dizinin
arasında, eski duvara yaslanıp otura otura,
başına-gözüne konan sineklere tepki vermez hale düştü.
Anne
babalar, “çocuklarımızın bu halini görmekten gaz
odasında eritilip sabun olsaydık, mademki soykırım başka
çeşidi başımıza gelseydi” diye ağlıyor.
Hanımların
karnını keserek, bebeklerini yiyen Çin zalimleri “Türki
halkların eti, başka insanlarınkinden daha da lezzetli”
diye internetlerde poz veriyorlar.
Herkesi,
başka toplulukları, kendimiz gibi dürüst, temiz, saf,
iyi niyetli görmeyelim.
Karakter,
zihniyet, alışkanlık, insani ahlâk, fikir, algılama, her
yönden topluluklarda büyük farklar var.
Önceki iki
gaftan yüreğimizde iki şiş izi yara var. Lütfen bu
zavallı kardeşlerinize üçüncüsünü yaşatmayalım.
O “iki gaf”
Çin zalimlerine büyük cesaret verdi; milli gurur,
insanlık onurumuza pis ellerini, pis ayaklarını uzatıp
insani hak-hukukundan eser koymadı.
Ama
umutsuz-şeytan işidir. Biz evvel Allah ondan kalırsa
bütün dünyadaki (Çinli’den başka) her milleti, her saha
halkının her ırk, her din halkının, hak-adalete saygısı
olan bütün insanların yardımıyla müstakil (bağımsız) hür
Doğu Türkistan’ımıza kavuşacağız!
Türkiye’den;
yani tarihten bu yana hiçbir düşmanın ayakları altına
düşmeyen kahraman, batur Anadolu arslanlarından çok
iyilik gördük, saymakla bitiremeyeceğiz.
Çin
işkencesinde sakatlanıp geldik, Türkiye şefkatli öz anne
gibi bağrına bastı…
Kendi
çocuklarına vermezse bile, Doğu Türkistanlı çocuklara
burs verip okutuyor.
Oturum, vatandaşlık veriyor, toprak veriyor. Generallik
mevki, ünvanlar, imkânlar her şey veriyor. Allah razı
olsun. Bütün bunları ödeyemeyeceğiz.
Kusurlarımız çok, bağışlayın!
Çok
ülkeleri; Çin, Uygur Türklerini avlarken av köpeği
yerinde kullandı, kullanıyor. Mesela Pakistan… ondan
başka Türk topluluklarındaki bazı ülkelerini de bir-iki
defa öyle yaptı.
İnsan
haklarını ağzından düşürmeyen Avrupa devletlerinin
bazısı (mesela Almanya) Uygurları Çin’e verdi. Bu
vesileyle ne yararlı Uygur gençleri, çok sayıda bilimli
insanlarımız Çin işkencesinde öldürüldü ve kurşuna
dizildi.
“Ne
zaman Çin’e tutup, yakalayıp verir acaba” demeyip,
ayağımızı uzatıp rahat uyuyabildiğimiz, bu dünyadaki tek
güvencemiz ülke: Türkiye’dir.
Tianmin vakası lideri Örkeş’i, bir büyük ülke Çin’e
tutup vermeye kalkıştığı için, Tayvan’a gelerek, orada
hayat geçiriyor.
Bir
ülkede 50 sene yaşayıp, vatandaş olamayan Uygurlarımızı
gördük.
Yaşasın Türkiye!
Ama
tekrar tekrar şunu söylemek zorundayız, Çin’in sembolü
bir anda 72 çeşit değişen maymun Sunwokung’dur. Mesela;
“Sung maymun sinek olarak batılı Melikenin karnına
girdi…” Bu gibi şeyler Çin’in ders kitaplarında
okutuluyor.
Biz
Çinlilerin başka dünya insanlarından çok farklı,
hilekâr, sinsi olduğunu bildiğimiz için, 22 Mayıs’ta Vin
geldiğinde üçüncü “gaf” yapılır mı, diye endişe
ediyoruz.
Umarız büyüklerimiz Çin’in oyunlarına gelmezler. Doğu
Türkistan’ın hayati önem taşıyan hassas noktalarını
nazarı itibare alırlar.
İnsan
kaybettiği şeyin kıymetini iyi anlıyormuş.
Biz
kendi kendine hoca, bağımsız devlet olmanın kıymetini
çok iyi anladık.
İstiklalimizden ayrılıp kaldıktan bu yana çekmediğimiz
çile kalmadı, daha fazlasını çekmeye gücümüz de kalmadı…
Acıları güce çeviriyoruz gerçi. Halkımız bir yandan kara
toprağı kazarken bir yandan bu şarkıyı söylüyor:
Çerhinin ben çekmiyen.
Cebru cefası kaldı mı?
Hasta gönlüm çekmeyen
Derdu belası kaldı mı?
Onun
için diyorum ki: “Ben özüm sarhoş, sen şarap verme!”
13.05.2009
Zeynure İsa
Adres:
Çelebidere Yokuşu Sok.
Selçuk Apt. No: 6 Yeniköy - İstanbul
Tel (Ev) : (0090 212) 223 65 82
Gsm : 0090 536 579 45 85
|