Gün
bitti, hüzün bitmedi
5 Mayıs 2009
Türkiye’nin Bilge köyünde 44 kişi hunharca öldürüldü..
17 yaralı…
Bütün halk,
bu hale gelmenin nedenlerini araştırıyor, psikologlar,
sosyologlar, olayın her yönüyle boyutlarını araştırarak,
hastalığı doğru teşhis ederek acil şifa arıyor, doğru
sağlam fikirler, öneriler ortaya koyuyorlar. Ben de
onlar ile hemfikirdeyim.
Karınca
kararınca iki şey (iki fikir) eklemek istiyorum:
1) 44
kişinin hunharca katledilmesinde, Türkiye’yi parçalamak
isteyen dış güçlerin hem payı var, onlar Türkiye’yi
karıştırmasalardı, köy korucularına gerek duyulmazdı.
2) İdam
cezası, hiç de benim bir insan olarak istediğim bir şey
değil ama kanunların caydırıcılığı açısından, mesela:
İnsan öldüren idam edilir, bir kanun çıkartılsa insanın
insan öldürmesi azalır mıydı diye düşünüyorum. Her gün
sudan sebepten insan öldürme haberleri.. 6 Mayıs 2009
bir üniversite öğrencisi otobüste horladı diye 80
yaşındaki adamın boğazını kesiveriyor.
Bundan bin
sene önce Dünya insanının yarısının Türk olduğunu
yazıyor Kaşkarlı Mahmut.
Geçen sene
Times dergisi 50 sene sonra Türklerin sayısında bayağı
azalma olacağını yazıyor.
3) Bazı
ülkeler filmlerini, insanlarını tanıtmak ve terbiye
etmek için yaparlar çok hallerde. Mesela; bir Hint filmi
bir katil ya da bir kötünün yaptığı kötülüğün cezasını
nasıl çektiğini yazar, gösterir.
Gerçi bizim
Şaban filmimiz de dolaylı yollar ile halkımızı terbiye
etmeye çalışıyor. Mesela; Şaban 28 kişiyi öldüren
katilmiş haberi yayılırken, mahkumlar onun elini öpüp,
saygı göstererek baş tacı ediyor… Bu filmin asıl
mesajını doğru alamayanlar da çıkabilir.
Çocuklar
film artistlerini severler, onlar gibi olmak isterler.
Üstelik o film artistinin oynadığı kahramanı daha da
severler.
Mesela;
Tarık Akan’ı severler, o bir filmde meyve suyuna, rakıya
su katan bakkalı (“Kardeş”) canlandırırsa, hem de film
icabı kahramanı olursa, seyirciler bu gibi olayları
taklit etmez diyebilir miyiz?
Hülya
Koçyiğit bir filmde kocası uyurken baltayla öldüren bir
kadını canlandırıyor. Hülya çok sevilen bir kadın.
Herkes onu örnek almak ister. Onun yerine filmimizde
kadınlara mahkemeye başvurma yollarını öğretsek olmaz
mıydı?
Ülkemizde
bir defalık futbol oyunu için yorumcular televizyonda
nasıl yorum yapar, Çin’de bir film dağıtılmadan
(piyasaya sürülmeden önce) öyle yorum yaparlar. Mesela
filmde falanca eliyle yemek yemiş; bu bizi
uluslararasında küçük düşürür, mutlaka eline çubuk ya da
kaşık tutuşturulması lazım…. demişçesine…
Maalesef
halkımızı terbiye etmeyi değil, para kazanmayı, şöhret
olmayı, gerçekleri ortaya çıkarmayı değil, Nobel-mobel
ödülünü kazanmayı amaçlayan yazarlarımız da yok değil!
4) Eğitim!
Her yönden bütün halkımız eğitilmeli, Dünya boyunca en
kardeş canlısı insanlarız.
Osmanlının
da üç kıtada hakimiyet kurabilmesi, onun sadece silah
gücünün üstünlüğünde değil. İnsanlara verdiği değer,
insanların dinine, namusuna, insani haklarına gösterdiği
saygı, adil kanun, güzel ahlak, fazilet, eğitim,
hoşgörü, sevgi…
Bir yandan
ülkemizden çok dolar milyoneri çıktı diye övünürken,
bir yandan köylerimizde yol yok, doğum yapmakta olan
kadınları karlarda süründürüp taşıyoruz.
Ülkemizin
her köşesi, taşı toprağına aşığız şarkısı, şarkı
üzerinde kalmaması lazım…
Başka
ülkelerde devlet planlama, ülkenin en kenar köşe
köylerini modern şehre çeviriyor. Biz neden ikinci bir
İstanbul inşa edemiyoruz?
Çanakkale
olabilir ya da başka bölge, hatta kanal kazarak yeni
İstanbul yaratabiliriz.
Mühendisler
çıksın! Kimde ne kadar bilgi, yaratıcılık, marifet var,
onların ortaya çıkmasına imkan verelim, herkes hüner
marifetini sergilesin.
Almanya’nın
köylerini, şehirlerinden daha da cazip gördüm. Zenginler
şehirlerindeki araba, uçaklarını bırakıp, köyde at
binmeye başlamışlar.
Onlar İkinci
Dünya Savaşı’nda ağır yenilgiye uğrayan ülke. Diyorlar
ki; “Acımızı güce çevirdik, kendimizi değil, ülkemizi
düşündük…”
5)
Üretim…. Çin emalara masaj yaptırıyor. 90 yaşındaki
bir nineye saman şapka ürettiriyor. Her köyün bir şeyler
üreten fabrikaları olmalı, devlet bunların güvencesi
olmalı… kolaylık yaratmalı…
Diş
temizleyen kürdan, peçete, naylon poşetten tut, ta
motorsiklet, araba her şeyi Çin’den alır olduk.
1985 Türk
insanı Dünya insanının 1/20’sini teşkil ediyor.
Türkiye’de altın dünya altınının 1/6’sını teşkil
ediyordu. Türkiye’nin kişi başına geliri 2600 dolar,
Çin’in ise 30 dolar idi.
1985’ten
itibaren Çin malları ıvır-zıvırlar Türkiye’ye aktı.
Türkiye’nin altın dolarları Çin’e aktı, akıyor…
Türk iş
adamı 30 liradan gömlek hazırlıyor, onun kopyasını Çin
getirip 3 liradan satıyor. Neticede Türk iş adamı iflas
ediyor, fabrikasını kapatıp Çin’den mal getirip satan
birisi oluyor. Böylece olay kartopu gibi büyüyor.
Bir yandan
Doğu Türkistan’ı bir yandan Türkiye’yi sömüren Çin, şu
anda sanayi ülkesi durumuna çıkıyor. Türkiye’yle tavuk
firması diye dalga geçmeye başladı.
Burada
yanlış yaptık. Çin işçisinin 2 günde yaptığı saati, Türk
çiftçisinin bir senede ürettiği buğdaya, zeytinyağına
değiştik.
Şu anda
Çin’e bol bol Bor madeni veriyoruz, halbuki bunu
kendimiz biraz çalıştırsak 15’ten 50 misli kadar yüksek
fiyata satma imkânımız var.
Üretimde
gerçek üretim yapalım… Mesela birileri televizyon,
buzdolabı yapıyor. Dış sandığından başka iç malzemeleri
hepsi Çin malı. Malzemeleri Türk insanı üretse, bir sürü
işsize ekmek olmaz mı?
6) Genelde
bir atasözü var: “Baştakiler başını açarlarsa,
ayaktakiler, ayaklarını bile açarlar…” Sayın Süleyman
Demirel’i, medya yerden yere vursa bile, bütün medya ile
çok iyi geçinen bir büyük insan. Amerika önünde hem dik
durmasını biliyor, ama hiç kimse ile kavga etmiyor.
Esprileri ile işi tatlıya bağlar.
Meşhur Özbek
yazar Abdullah Kadir böyle diyor: “Üç kişiye üç şey
yakışmaz: Padişaha – gazap, matemdara – gülmek, fakire –
cimrilik”
Çocuklar
sevdiği meşhur kahramanlardan örnek almak isterler.
Savaş zamanında bir sürü kahramanlar var. Mesela
Malkoçoğlu….
Alicenaplık
en küçük işlerde bile belli oluyor. Medya, TV, toplu
taşıtlar içine girmeli, bir genç, yaşlıya - hanımlara
yer veriyor, takdir edilmeli, örnek gösterilmeli.
Bir zamanlar
“Perihan Abla” diye bir dizi çıkmıştı, mahallede güzel,
örnek, iyi terbiyeli işler yapıyordu. Böyle oyunların
Nobel mükafatı alması, mükafat peşinde koşması imkansız
ama, halkımızın küçük yaralarına mehlem oluyor.
Bu dünyanın
köprülerinden böyle başbakanlar da geçti. Mesela:
Vietnamın Huzimin “Ülkemde en kötü yemek yiyen ben
olayım, benden kötü yemek yiyen olmasın” o kaynar su
içiyor, çay satın alamayan vatandaşım olabilir… Benden
kötü giyinen hiçbir vatandaşım olmasın, en kötü giyineni
ben olayım… Onun yama üstüne yama ağırlaşan ayakkabısı
müzde…
Partiler
sadece oy peşinde değil, bütün ülke, bütün milletin
menfaati peşinde koşsunlar. Sanayileşmede Çin gibi
ülkeler ile rekabetimiz olsun. İkinci İstanbul yapalım,
o birinci İstanbul’u kurtarır.
Şehir köy
karışımı bölgeler yaratalım. İnsanlarımız gücünü
çalışmada göstersin, imkanını devlet yaratsın.
Devletin
hükümetler değiştiğinde bile değişmeyen, muntazam planı
olsun!
Katliamda
bütün Türk dünyasının ciğeri yandı, benim de üzüntümden
saçmaladıysam affola…
09.05.2009
Zeynure İsa
Adres:
Çelebidere Yokuşu Sok.
Selçuk Apt. No: 6 Yeniköy - İstanbul
Tel (Ev) : (0090 212) 223 65 82
Gsm : 0090 536 579 45 85
|