M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


Hassas Nokta

 

 

            Mesut Yılmaz başbakanken büyük bir gaf yaptı: “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye çok talihsiz bir cümle kuruverdi.

            Bu cümleyi duyan Çin zalimleri, sevinçten kalbi patlayarak ölmeye az kaldı sevinçten dört köşe oldu derler ya, Çin zalimleri 4 bin köşe oldu.

            Bu dünyada Çin zalimlerinin kulağına hoş gelen bundan şirin cümle olamaz. Hele hele bu cümle bir Türk başbakanın ağzından çıkarsa!..

            Çin zalimleri gökte aradığını, yerde buldu sanki.

            Doğu Türkistan ile kendi aralarındaki Çin seddini örtecek örtü bulamayan ve Doğu Türkistan’ın zenginliğini ye ye doyamayan Çin zalimleri baygınlık geçirdi: “Kulaklarım gerçekten duyuyor mu, yoksa bu bir rüya mı?” diye kulaklarına akupunktur iğneleri sapladı. Bayram edip takla attı. Bütün dünya halkına sevimsiz (hoş gelmeyen) Çing çang çung çög müziklerini yüksek çalmaya başladı.

            Daha da önemlisi Mesut Bey’in o talihsiz cümleyi söylemekte olan görüntüsünü, 5 yıla kadar her gün Doğu Türkistan televizyonlarından 5 defa vermeye başladı.

            Çin zalimleri bile bu kadarını beklemiyordu.

            Doğu Türkistan’da hırsız, ahlâksız, beceriksiz, sahtekâr, katil ne kadar cinayeti olursa olsun birisi “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye saçmalarsa, o insanın okuma-yazması olmamasına rağmen “İlim, fen, teknolojiyi yüksek kuruluna başkan” ya da “Aptonum rayonun Başkan Yardımcısı” makam koltuğuna oturtuluyordu. Demek ki, bu nokta o kadar hassas, o kadar önemli. Bu sadece Çin zalimleri için mi?..

            Elbette hayır! Onlardan bin misli Türkistanlılar için önemli ve hassas noktadır.

            Bir Doğu Türkistan’lı için “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” demek; insanlık tarihinin gerçeklerini inkâr etmek demek! İki elini yukarı kaldırıp Çin zalimlerine teslim olmak demek, en azından 30 bin yıllık tarihi inkâr etmek demek! Tarihine, şan şerefine, ecdatlarına,  vatanına, milletine, gururuna, hak-adalete hainlik etmek demek, anlamına geliyor.

            1949 senesi Stalin ile Mao gizlice anlaşarak Doğu Türkistan’ı cehenneme ittiriyorlardı. Komünizm propagandalarının dumanları arasında hilekâr Çinliler “3 seneliğine komünist yardımlaşma…. mesela çöpçünüz olacağız” demişçesine geldi mikrop gibi çoğaldı.

            Şu anki yazılı planda; 200 milyon Çinliyi yerleştirmek var Doğu Türkistan’a (Uyguristan’a).

            Timsah, atın ana damarına yapışıp, bütün kanını emip bitirmedikçe bırakmıyormuş. Çin zalimleri o timsahı da geçti, hiç değilse o timsah atın yavrularından birini seks kölesi yapıp, ötekisine kısırlaştırma iğnesi vurmuyor.

            Kutsal kitabımız Kuran’ın ilavesinde, Adem ata Havva ananın Hindistan yanındaki bir dağa, Cennet’ten indiğini yazıyor. O dağ, Tenri dağı olabilir, bazı dağlarımız bir tarafı Hindistan’da bir tarafı bizde.

            Demek istiyorum ki, Adam ata, Havva ana Tenri dağına indiği günden bu yana Doğu Türkistan toprakları Uygur’undur.

            Nuh Peygamberimizin zamanındaki Tufan belasını bazı kitaplar Mezopotamya’da olmuş diyor, birçok kitaplarda Çungariye’den başlandı diyorlar. (mesela Kristeyn Taylor’un kitabı) Tenri dağ boylarında: “Tufan” isminde iki eski şehir vardır. Mesela yazmada: Turgan (ağzaki dilde Tufan) ötekisi yazmada Uçturfan (ağzaki –Uştufan)

            Karahanlıların soyu; Alpertunga’ya (Aprasyap’a) uzanıyor. Aprasyap’ın soyu Nuh aleyhiselama uzanıyor.

            Dünyada her 11 (onbir) bin senede bir defa büyük iklim değişiklikleri oluyor.

            Bundan 12 bin sene önce Altay, Tenridağ, Pamir dağ boyları dünyanın en gelişmiş abat bölgesiydi. Her bir buz dağdan yüzlerce nehir akıp duruyordu.

            Oralarda ilk buğdayı biz ektik biçtik, at ve inekleri ilk biz evcilleştirdik. Üzümlük bahçelerde pamuktan, ipekten giysiler dikip kumaş ticaretine başladık. Bir – iki katlı evler yaptık. Altından taçlar yapmaya başladık. Şehirler kurduk. İlk yazıyı biz icat ettik (ama dünya Mısır diye biliyor, çünkü Mısır yazdı, bizden sonra icat ederse bile devamlılık sağladı)

            Her şeyimiz güllük-gülistanlık şehirler abat, derken 11 bin sene önce aniden iklim değişikliği, kuraklık… Teklimekan çölü ortaya çıkıyor (Amerikan alim Thomson “Dünya medeniyet hazinesinin sır anahtarı Teklimekan’ın altına gizlenmiştir, saklıdır” diyor)

            Halkımız dünyanın dört bir tarafına kabile halinde göç etmiştir.

            Birinci kabile: Hindistan, Hindinoziye tarafa gidip yerleşir (şu anki Hindistan’daki Racalar: “Biz Uygur neslindeniz” demektedir)

            İkinci kabile: Japonya-Kore taraflarına yol alır, bunlar yolda Çinlilerin ecdadını yani atalarını görürler. O Çinliler tam bir vahşi, tam bir yamyam giysi nedir bilmiyor, birbirlerini etini yiyip, yürürler.

            Üçüncü kabile: Sibirya, Karadeniz, Fırat, Dicle nehirleri boyları civarlarına gider yerleşirler. Geçen de Sümer Türklerinden bir profesör tarihçi hanım diyor ki: “Batı dünyası eski medeniyet dediğinde sadece Yunan medeniyetini biliyor. Halbuki biz Sümer Türkleri Doğu Türkistan’dan getirdiğimiz medeniyeti Yunanlılara öğrettik…”

            Dördüncü kabile: Avrupa’ya geliyor, şu anki İngiltere, Germaniye, Fransa’daki insanlar bile dağ mağaralarında, ağaç içinde, üstüne hayvan derileri atıp yaşıyorlardı, onlar gelen Uygur kardeşleri ile çok iyi kaynaştı, beraber hızla gelişti…

            Şu anki Finlandiya, İsviçre, Macaristan… gibi birçok Avrupa ülkeleri bu tarihi iyi biliyor. İnsan kaynağı ve en eski kendi mekanı Doğu Türkistan’a (Uyguristan’a) sempati duyuyor.

            Çin seddinin batısını “Çin’indir” diyenlere, kargalar bile güler…

            Doğu Türkistan’ın iki vahşi düşmanı vardı: Stalin ve Mao, ama şu iki mahlûk bile “Doğu Türkistan toprakları Çin’indir” diye dünyaya bağırma cesaretini kendinde bulamamıştı.

“Yağ yandan, bela kardeşten” demişçesine Mesut Bey bağırıp kaldı. Bu talihsiz cümle 30 milyonun kalbine 30 milyon hançer olup saplandı. Demek ki hassas nokta böyleymiş.

Biz Uygur talihsizliğimizi, hiç kimse ile özellikle kardeşlerimizle paylaşmak niyetinde değiliz. İsteğimiz, herkesten tarihi gerçeklere biraz saygı… Ezilenin de insan olduğuna biraz itiraf…

Duyduğuma göre geçenlerde bir yetkili Uygur derneğine gelerek Uygur’un derdine beraber ağlamış, seçimden önce, hemen seçim sonrası Pekin’e giderek “Çin’in devlet bütünlüğüne saygı duyarım” demiş.

İşte yine hassas nokta, bir buçuk milyarın kahkahası, 30 milyonun ağlaması… Bu hassas noktada bizi kıran, gözümüzden düşer… “Gökten düşen tamir olur, ama gözden düşen tamir olmaz!”

Ne diyelim… Çin’in şeytani maymun oyunlardı, adil insanları da yoldan çıkartıyor.

Bize dünyanın adaletsizliğine bakıp “Ah” çekmek kalıyor. Ara sıra türkülerimizi de mırıldanırız:

            “Ah” çekerim ah çekerim

            Ah’larım tutsun seni

            Gözyaşım derya olup

            Balıklarım yutsun seni (Çinli’ye)

 

            Kapı önü buğdaylık

            Orak ile oran yok

            Onsekiz bin alemde

            Biz gibi dertmen olan yok

            Biz gibi viran olan yok

18.03.2009

Zeynure İsa


Adres:

Çelebidere Yokuşu Sok.
Selçuk Apt. No: 6 Yeniköy - İstanbul
Tel (Ev) : (0090 212) 223 65 82
Gsm       :  0090 536 579 45 85
 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 16.04.2009 11:45   Hazirlayan: A. Karakash