Mesut Yılmaz başbakanken büyük bir gaf yaptı: “Doğu
Türkistan toprakları Çin’indir” diye çok talihsiz
bir cümle kuruverdi.
Bu cümleyi
duyan Çin zalimleri, sevinçten kalbi patlayarak
ölmeye az kaldı sevinçten dört köşe oldu derler ya,
Çin zalimleri 4 bin köşe oldu.
Bu dünyada
Çin zalimlerinin kulağına hoş gelen bundan şirin
cümle olamaz. Hele hele bu cümle bir Türk başbakanın
ağzından çıkarsa!..
Çin
zalimleri gökte aradığını, yerde buldu sanki.
Doğu
Türkistan ile kendi aralarındaki Çin seddini örtecek
örtü bulamayan ve Doğu Türkistan’ın zenginliğini ye
ye doyamayan Çin zalimleri baygınlık geçirdi:
“Kulaklarım gerçekten duyuyor mu, yoksa bu bir rüya
mı?” diye kulaklarına akupunktur iğneleri sapladı.
Bayram edip takla attı. Bütün dünya halkına sevimsiz
(hoş gelmeyen) Çing çang çung çög müziklerini yüksek
çalmaya başladı.
Daha da
önemlisi Mesut Bey’in o talihsiz cümleyi söylemekte
olan görüntüsünü, 5 yıla kadar her gün Doğu
Türkistan televizyonlarından 5 defa vermeye başladı.
Çin
zalimleri bile bu kadarını beklemiyordu.
Doğu
Türkistan’da hırsız, ahlâksız, beceriksiz, sahtekâr,
katil ne kadar cinayeti olursa olsun birisi “Doğu
Türkistan toprakları Çin’indir” diye saçmalarsa, o
insanın okuma-yazması olmamasına rağmen “İlim, fen,
teknolojiyi yüksek kuruluna başkan” ya da “Aptonum
rayonun Başkan Yardımcısı” makam koltuğuna
oturtuluyordu. Demek ki, bu nokta o kadar hassas, o
kadar önemli. Bu sadece Çin zalimleri için mi?..
Elbette
hayır! Onlardan bin misli Türkistanlılar için önemli
ve hassas noktadır.
Bir Doğu
Türkistan’lı için “Doğu Türkistan toprakları
Çin’indir” demek; insanlık tarihinin gerçeklerini
inkâr etmek demek! İki elini yukarı kaldırıp Çin
zalimlerine teslim olmak demek, en azından 30 bin
yıllık tarihi inkâr etmek demek! Tarihine, şan
şerefine, ecdatlarına, vatanına, milletine,
gururuna, hak-adalete hainlik etmek demek, anlamına
geliyor.
1949 senesi
Stalin ile Mao gizlice anlaşarak Doğu Türkistan’ı
cehenneme ittiriyorlardı. Komünizm propagandalarının
dumanları arasında hilekâr Çinliler “3 seneliğine
komünist yardımlaşma…. mesela çöpçünüz olacağız”
demişçesine geldi mikrop gibi çoğaldı.
Şu anki
yazılı planda; 200 milyon Çinliyi yerleştirmek var
Doğu Türkistan’a (Uyguristan’a).
Timsah, atın
ana damarına yapışıp, bütün kanını emip bitirmedikçe
bırakmıyormuş. Çin zalimleri o timsahı da geçti, hiç
değilse o timsah atın yavrularından birini seks
kölesi yapıp, ötekisine kısırlaştırma iğnesi
vurmuyor.
Kutsal
kitabımız Kuran’ın ilavesinde, Adem ata Havva ananın
Hindistan yanındaki bir dağa, Cennet’ten indiğini
yazıyor. O dağ, Tenri dağı olabilir, bazı dağlarımız
bir tarafı Hindistan’da bir tarafı bizde.
Demek
istiyorum ki, Adam ata, Havva ana Tenri dağına
indiği günden bu yana Doğu Türkistan toprakları
Uygur’undur.
Nuh
Peygamberimizin zamanındaki Tufan belasını bazı
kitaplar Mezopotamya’da olmuş diyor, birçok
kitaplarda Çungariye’den başlandı diyorlar. (mesela
Kristeyn Taylor’un kitabı) Tenri dağ boylarında:
“Tufan” isminde iki eski şehir vardır. Mesela
yazmada: Turgan (ağzaki dilde Tufan) ötekisi yazmada
Uçturfan (ağzaki –Uştufan)
Karahanlıların soyu; Alpertunga’ya (Aprasyap’a)
uzanıyor. Aprasyap’ın soyu Nuh aleyhiselama
uzanıyor.
Dünyada her
11 (onbir) bin senede bir defa büyük iklim
değişiklikleri oluyor.
Bundan 12
bin sene önce Altay, Tenridağ, Pamir dağ boyları
dünyanın en gelişmiş abat bölgesiydi. Her bir buz
dağdan yüzlerce nehir akıp duruyordu.
Oralarda ilk
buğdayı biz ektik biçtik, at ve inekleri ilk biz
evcilleştirdik. Üzümlük bahçelerde pamuktan, ipekten
giysiler dikip kumaş ticaretine başladık. Bir – iki
katlı evler yaptık. Altından taçlar yapmaya
başladık. Şehirler kurduk. İlk yazıyı biz icat ettik
(ama dünya Mısır diye biliyor, çünkü Mısır yazdı,
bizden sonra icat ederse bile devamlılık sağladı)
Her şeyimiz
güllük-gülistanlık şehirler abat, derken 11 bin sene
önce aniden iklim değişikliği, kuraklık… Teklimekan
çölü ortaya çıkıyor (Amerikan alim Thomson “Dünya
medeniyet hazinesinin sır anahtarı Teklimekan’ın
altına gizlenmiştir, saklıdır” diyor)
Halkımız
dünyanın dört bir tarafına kabile halinde göç
etmiştir.
Birinci
kabile: Hindistan, Hindinoziye tarafa gidip yerleşir
(şu anki Hindistan’daki Racalar: “Biz Uygur
neslindeniz” demektedir)
İkinci
kabile: Japonya-Kore taraflarına yol alır, bunlar
yolda Çinlilerin ecdadını yani atalarını görürler. O
Çinliler tam bir vahşi, tam bir yamyam giysi nedir
bilmiyor, birbirlerini etini yiyip, yürürler.
Üçüncü
kabile: Sibirya, Karadeniz, Fırat, Dicle nehirleri
boyları civarlarına gider yerleşirler. Geçen de
Sümer Türklerinden bir profesör tarihçi hanım diyor
ki: “Batı dünyası eski medeniyet dediğinde sadece
Yunan medeniyetini biliyor. Halbuki biz Sümer
Türkleri Doğu Türkistan’dan getirdiğimiz medeniyeti
Yunanlılara öğrettik…”
Dördüncü
kabile: Avrupa’ya geliyor, şu anki İngiltere,
Germaniye, Fransa’daki insanlar bile dağ
mağaralarında, ağaç içinde, üstüne hayvan derileri
atıp yaşıyorlardı, onlar gelen Uygur kardeşleri ile
çok iyi kaynaştı, beraber hızla gelişti…
Şu anki
Finlandiya, İsviçre, Macaristan… gibi birçok Avrupa
ülkeleri bu tarihi iyi biliyor. İnsan kaynağı ve en
eski kendi mekanı Doğu Türkistan’a (Uyguristan’a)
sempati duyuyor.
Çin seddinin
batısını “Çin’indir” diyenlere, kargalar bile güler…
Doğu
Türkistan’ın iki vahşi düşmanı vardı: Stalin ve Mao,
ama şu iki mahlûk bile “Doğu Türkistan toprakları
Çin’indir” diye dünyaya bağırma cesaretini kendinde
bulamamıştı.
“Yağ
yandan, bela kardeşten” demişçesine Mesut Bey
bağırıp kaldı. Bu talihsiz cümle 30 milyonun kalbine
30 milyon hançer olup saplandı. Demek ki hassas
nokta böyleymiş.
Biz
Uygur talihsizliğimizi, hiç kimse ile özellikle
kardeşlerimizle paylaşmak niyetinde değiliz.
İsteğimiz, herkesten tarihi gerçeklere biraz saygı…
Ezilenin de insan olduğuna biraz itiraf…
Duyduğuma göre geçenlerde bir yetkili Uygur
derneğine gelerek Uygur’un derdine beraber ağlamış,
seçimden önce, hemen seçim sonrası Pekin’e giderek
“Çin’in devlet bütünlüğüne saygı duyarım” demiş.
İşte
yine hassas nokta, bir buçuk milyarın kahkahası, 30
milyonun ağlaması… Bu hassas noktada bizi kıran,
gözümüzden düşer… “Gökten düşen tamir olur, ama
gözden düşen tamir olmaz!”
Ne
diyelim… Çin’in şeytani maymun oyunlardı, adil
insanları da yoldan çıkartıyor.
Bize
dünyanın adaletsizliğine bakıp “Ah” çekmek kalıyor.
Ara sıra türkülerimizi de mırıldanırız:
“Ah”
çekerim ah çekerim
Ah’larım tutsun seni
Gözyaşım derya olup
Balıklarım yutsun seni (Çinli’ye)
Kapı
önü buğdaylık
Orak
ile oran yok
Onsekiz
bin alemde
Biz
gibi dertmen olan yok
Biz
gibi viran olan yok
18.03.2009
Zeynure İsa
Adres:
Çelebidere
Yokuşu Sok.
Selçuk Apt. No: 6 Yeniköy - İstanbul
Tel (Ev) : (0090 212) 223 65 82
Gsm : 0090 536 579 45 85