Soykırım ateşine benzin dökmeyin lütfen!
Canım
kardeşler! Soykırımdaki Uygun halkının âhını almakta
olan Çinlilere yandaşlık etmeyin.
Bizim ismimiz Doğu Türkistan, bu isim kardeşlerimizi
rahatsız ederse, ikinci bir ismimizi kullanırız:
Uyguristan… Orada 30 milyon Uygur, üç misli Fransa
kadar toprağımız var. Üstelik Dünyanın en zengin
topraklarından.
Amerikan âlimi Thomson: “Dünya medeniyet sır
hazinesinin anahtarı Teklimekan’ın altında saklıdır”
demişti.
O zengin toprak, o sırlı eski mekân 1949 senesine
kadar bağımsız ülke idi. Stalin ile Mao gizlice
anlaşarak bu ülkeyi cehenneme ittiriverdiler.
Bugün o insanlar sinsice bir soykırımdalar. 14-15
yaş arasındaki kızları (milyonlarca kız) Çin Seddi
içine, yani Çin ülkesine taşındırılarak, bir buçuk
milyar tarihi düşmanın seks kölesi ediliyor. Genç
erkek çocuklarına, sokak köpeklerine vurulan
kısırlaştırma iğneleri vuruldu. Zaten o insanlar
kafesteki kuş idi. 2006 senesinden itibaren o kuşun
dili tamamen kesildi.
Şu anda okul bir yana (okullar zaten Çince) anaokulu,
çocuk yuvasından tut hepsi Çinceye mecbur,
yuvalardaki öğretmenlerin yüzde yüzü Çinli oldu.
Ama Çinliler dünya kamuoyunu kandırmak için Uygurca
dans eden artisti göstermeliğe tutup duruyor.
Çinliler bütün Türk dünyasını bir yılan sayıyor:
“Döner başlar” (Çantu) diye aşağılanıyor. “Adi kafa”
diyor (navzicenden) ve “Yılanın başı nereden yürürse,
kuyruğu oradan yürür” “Yılanın başını ezersen,
tanesi kuyruğu hiçbir şey yapamaz” diyor.
Türkiye’yi, Türk dünyasının başı, kendi deyimi ile
“Yılanın başı” görüyor.
Çinlilerin yine böyle felsefesi var: “Yumuşak,
katıyı yerler.” Mesela bıçakla hamur kesersen,
yıpranan hamur değil, bıçak oluyor.
Anlaşılan şu ki; Çin, “yılanın başı”nı yumuşak
yollardan da ezebiliyor…
Ama Türkiye’de biz Doğu Türkistanlılar, kendi
halimizi ve Çin’in niyetini, oradaki gerçek olayları
iyi anlatamadık mı, yoksa Çin’in hilekârlığı ağır
bastı mı, işler başka türlü…
Mesela, Hürriyet gazetesinde bunları görüyoruz:
“Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk
Akalın, Kaşgarlı Mahmut’u her iki ülkenin ortak
değeri olarak gören Çin Halk Cumhuriyeti yönteminin
bu konferansa büyük önem verdiğini belirterek
şunları söyledi: “Çin’de ilk kez düzenlenecek böyle
bir etkinlik, köklü tarihi geçmişe sahip iki ülkenin
ilişkilerinin geliştirilmesinde önemli payı
olacaktır…”
İki ülkenin yakınlığına karışacak halimiz yok,
diyeceğimiz de yoktur.
Ama büyük dil âlimi Kaşkarlı Mahmut ülkesinin,
yurdunun dilin ta çocuk yuvasından tut, acilen (sanki
yangından mal kaçırırmışçasına) yok etmekte olan,
onların neslini tüketmekte olan, insanlıktan çıkmış
caniler ile: Büyük önder, Türkiye’nin bağımsız
dimdik ayakta durmasını sağlayan Atatürk tarafından
bizzat kurulan Türk Dil Kurumu’nun, sarhoş aşıklar
gibi kuzu sarmaları olması bizi şaşırtıyor!
Zigzak toplantılar hep Pekin’de, hop Ankara’da… o
toplantılara basın mensupları bile alınmıyor.
Türkiye’deki Kaşkarlı Mahmud’un hemşerisi dil
bilimcileri de alınmıyor. Bugünkü Kaşkar
gerçeklerinden tek kelime söylenmiyor ve yasak.
Atatürk hayatta olsaydı, elbette Doğu Türkistan’ın
bağımsızlık mücadelesini desteklerdi. Çin’in rezil,
sinsi soykırımına “Dur!” derdi. “Kaşkarlı Mahmud’un
saçının bir tek teli bile tarihi düşman Çin’e
verilemez” derdi. “Yeter sızlatmayın Kaşkarlının
kemiğini!” derdi. “Kaşkarlının kızı, tarihi iğrenç
düşmanın seks kölesi olurken, oğlu
kısırlaştırılırken, bütün evladının dili kesilirken,
bunları yapan caniler ile siz mi kuzu sarması
oldunuz? Kardeşliği bırakın bir yana, insanlık
nerede!?”
Filistin için kaynayan vicdanlar, Kaşkarlı Mahmut
yurdu için neden kaynamıyor?
Çinliler ne yaptı? Hangi hokus pokus marifetlerini
gösterdi size?
Bir de yağmurdan sonraki mantar gibi Türkiye’de
Çince sınıflar, okullar, kurslar.. bunlar Doğu
Türkistan’daki soykırımı alkışlamak anlamına mı
geliyor?
Türk Dil Kurumu Çin dil yazısının ne mal olduğunu
biliyor mu? Çin yazarı, filozof Lüşün: “Çin yazısı
medeniyet, boğucu esarettir” diyor. Taş devrinden
kalma resim, yazı…
Türkiye ile Çin’in işlerine karışacak halimiz de yok,
hakkımız da yok…
Ama Kaşkarlı Mahmut Doğu Türkistan (Uyguristan)
ülkesinde doğdu, orada öldü. O Doğu Türkistanlı’dır
ve bütün Türk dünyasının, Çinli’den başka bütün
Dünya insanlarının âlimidir.
Dünya dünya olup, hiçbir mahlukât, hiçbir toplum,
hiçbir millet, hiçbir ülke, hiçbir zalim, hiç
kimselere; Çin zalimlerinin, Kaşkarlı Mahmut’un
ülkesine, evlatlarına yaptığı kötülüğü yapmamıştır.
Durum böyleyken birileri, Kaşkarlı Mahmut’un
sızlayan kemiklerini, Çin zalimlerinin başına gültaç
edip takmaya kalkışmasın.
Çocuklarımızı Çin zalimlerine çaresizce yedirdik,
yediriyoruz, (bunu söylerken kendime lanet okuyorum,
utanıyorum, intiharı düşünüyorum); ama bin sene önce
ölen ecdatlarımız aman kalsın bari!
Düşenin dostu, kardeşi, hatta gerçekleri söyleyecek
birer şahidi de olmazmış…
Hayır! Var! Amerika’dan çıktı ya bir kahraman oğlan,
ismi onun Kırsteyin Taylor.
Dünyadaki 7 milyar insan içinde Allaha şükür, insan
haklarının gerçek savunucuları da varmış...
Demir perde arkasında sesini Dünyaya anlatma imkânı
olmayan (oralara medya giremez, yani Tenri dağlarına
Çin izin vermedikçe kuşlar bile uçup gelemez), nesli
tükenmekte olan, insanlık tarihi bugüne kadar hiç
duymayan acayip ağır zulme mahzur kalan biçare Uygur
halklarının derdini, oradaki gerçekleri, Sayın
Kristeyin Taylor dünyaya anlattı.
O kendini cehennem ateşinin içine atarak, orada Çin
işkencesinde yok olmakta olan Uygurların resimlerini
ve Çinlilerin Uygurlara zulmünü, sadece Uygurların
etini değil, Çinlilerin kendi çocuklarını bile
yemekte olduğunun resmini çekti, belgeler ile
kitabında yazdı. Demek ki, bugünkü dünyada böyle de
insan oğlu varmış?..
Ezilenin yanında yer alan diye, ben buna derim!
Kristeyin Taylor’u yetiştiren anne babasına,
öğretmenine, okuluna, ülkesi Amerika’ya Tenri
dağından, 30 milyon yürekten teşekkürler!
Çin her çeşit şantaj, hilekârlık, sahtekârlık,
aldatma ve tehditler ile insanların gerçekleri
görmesini, yazmasını engelliyor. Fakat gerçek
insanlık faziletlerine sahip insanlar, dürüstlüğü
elden bırakmazlar!
Dünyada çok büyük mükafatlar vardır, mesela Nobel
mükafatı..
Bizde “Tenridağ mükâfatını kararlaştırdık.
Çin zalimlerinin, sahtekârlığına aldanmadan,
tehditlerinden korkmadan, Doğu Türkistan’ın (Uyguristan’ın)
Çin’den kurtulması için, soykırımdan kurtulması için,
bağımsızlığını ele alması için büyük hizmet gösteren,
onlara yardımcı olan insanlara (Dini, ırkı hiçbir
şey gözetmeden) “Tenridağ mükâfatı” veriliyor.
(Biliyorsunuz Altay, Tenri, Pamir dağlarının içi
altın dolu. Çin her şeyden başka her bir senede
Pekin’e, Uyguristan’dan 10 ton altın taşıyıp gidiyor).
O mükafatı birinci olup, Kırsteyin Taylor hak etti.
Erbakan Hoca bir defa canlı yayında Çin heyetini “Ne
yapıyorsunuz ha, benim Müslüman Uygur Türk’ü
kardeşlerime?!” diye sorguya çekmiş, bizleri çok
sevindirmiş ve duygulandırmıştı…
Saygılarımla….
Zeynure İsa