M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


Bir ruh geliyor, ruhlar geliyor
 

 

Bin sene önce Âlim Yusuf’*un bir elinde elem, bir elinde kalem “Devleti nasıl idare etmek gerekiyor?” “Baht getirici şey – ilim – bilimdir” yazdığı anındaki “ruh” geliyor.

Çin seddinden, Tuna nehri boylarına kadar

Avrupa’ya kadar,

Karış karış gezerek

Türk’ün kardeşlik duygularının

Asil derinliklerine inerek,

Fikir cevherlerinden,

Dil elmas, zümrüt mücevherlerinden,

Bir demek çiçek yapıp dünya’ya hediye ettiği gün,

Kaşkarlı Mahmud’un

O, günün ruhu geliyor

* * *

            Büyük önder Atatürk’ün, Çanakkale’ye yürürken arğımak at üstünde:

            -Ben sizleri ölüme götürüyorum! sesi…

            O an, peşinden gitmekte olan milyonlar…

            İşte o ruh geliyor!..

* * *

            Gümüş saçlı nine, şalvarlı gidiyor büyük azimle… omzunda genç erkekler kaldıramaz kocaman top mermisi, korku nedir, yorulmak nedir? Bilmiyor….       Ya da unutmuş …

        Tek dileği: ay-yıldızlı bayrağı yıkılmasın! Vatan elden gitmesin! Omuzunda bir koyun büyüklüğünde top mermisi…. İşte o ruh geliyor…

* * *

            Padişah Sultan Mehmet, fakir-fukara kıyafetini (elbisesini) giyerek bir sabah şehri geziyor, gözetiyor. Ekmekçiden bir ekmek satın alıyor. Dolaşıp dönüp, tekrar bir ekmek satın almak istediğinde, ekmekçi nezaketiyle: “Beyim, ne olur öbür ekmekçiden al. O, sabahtan bu yana henüz siftah yapmadı. Ben siftah yaptım…”

            Padişah: “Böylesine insaflı, birbirini düşünen halkım varken ben İstanbul’u alamaz mıyım!” diyor ve beyaz tolpar atına binerek “Allah Allah” deyip İstanbul’u alıyor.

İşte o ruh geliyor!

 

            Çanakkale harp meydanında yaralı bir Türk askeri, yırtıp kendi gömleğinden Fransız yaralı askerin yarasına bağlıyor. Bunu gören İngiliz gazeteci soruyor: “Neden böyle yapıyorsun?..”

            Türk askeri cevap veriyor: -“Bunun bir annesi varmış. Anneciği ile yüz görüşsün istiyorum… Benim nasılsa, annem babam yok.”

            Her ikisi de ölüyor. Fakat insanlık destanı kalıyor…

***

Geniş cadde, iki yanında,

Temiz ırmak,

Akıyor gözyaşı gibi billursu

Sanki Güneş ışığı ile suyun minnacık dalgaları oyun oynuyor.

Her ırmağın iki tarafında uzun boylu dimdik

Suvadan ağaçları (ak tirek kök tirekler) (ak kavak)

Caddelerde bayram havası…. Şenlik havası

Zafer nağmesi

Zafer kazanan milli ordu cenkçilerine (askerlerine)

Sarılan güzeller

Anneler…

Bembeyaz sakallarda yuvarlanan heyecan gözyaşı…

Mis gibi kokulu gül-çiçek yağmuruna tutulan

Doğu Türkistan Milli ordusunun askerleri – savaşçıları

İşte o dakikalardaki ruh geliyor

(Ama o bayram, samanın üstündeydi. Altında ise cellat Stalin ile Mao’nun koyuverdiği zehirli su vardı.)

***

Tam sekiz gün oldu,

Bir fincan sıcak çay görmedi askerler

Ormanlarda, bozkırlarda, çamurda

8 gece-gündüz hiç dinmek bilmedi ahmak ıslatan yağmur

Bataklığa batmış kamyon (üstünde cephanelik)

Çekiyor asker omzundaki çelik halat

Ter taneleri, yağmur damlacıkları yıkıyor çelik vücutları

Boydan boya….

 

Yine de yetiyor iki kelime

Bunlar dünyanın en mutlu, en bahtiyar, en yüksek ruhlu insanı yapmaya…

“Vatan için… Halk için….”

Bataklıktan çıkar çıkmaz düz ovaya

Ne gördü biliyor musunuz?

Hormon yemiş böcek gibi gelmekteydi

Düşmanın (Çankayişeğin) Tankları

Komutan bir şey söyledi galiba, duyamadım.

Duyduğum şey:

Bütün askerlerin:

- Ben, ben, ben…

- Ben, benim, ben….

sesleriydi…

            Şaşırdım.

Bir elmayı “Sen ye, sen, sen, hayır ben yemem, sen, sen…”

birbirine atan

Bu askerlere ne oldu ki?!

Bir şeyi ben, ben … diye çekişiyor?

Şimdi anladım

(Ah benim her şeyi geç anlayan kabak başım)(

Bombayı göğsüne bağlayıp tank altına girmek için “ben, ben, benim…” diyormuşlar.

Düşman tankları yaklaşıyor. Komutan yıldırım hızıyla 5 yiğite izin veriyor. O beş kahraman içinde, masmavi gözlü Şevket isimli bir Tatar yiğidi de var idi.

İşte o ruh geliyor.

* * *

Vietnamlı bir gazi (savaşta bir ayağından ayrılmış) anlatıyor:

“-Yakınlarımızı, elimizi, ayağımızı, gözümüzü kaybettik.

  Ama, müstakilliğimizi, bağımsızlığımızı kaybetmedik

  Hepimiz bir niyet, bir vücut olduk.

  Güçlünün üstünden galip geldik.”

O ruh geliyor.

* * *

 

 

Sinirlenen karınca,

Avcının ensesinden, bacağından,

Bir ısırmış, bir ısırmış

Avcının çuvalından, yeni avladığı arslan kaçmış

(Karınca ile arslan arkadaşmış)

Karınca ruhu geliyor!

***

Asıl geleneksel ruhlarını kaybeden, kümeslerde sadece

Karın doyurmaktan başka hiçbir şey

Düşünemeyen, evcilleştirilen güvercinler,

Yeni gelen ruhtan nasibini alarak,

“Yabani güvercin”ler ile beraber masmavi gökyüzünde

Ahenkle uçmaya başlıyor.

* * *

Fen ilminin henüz araştırıp bulamadığı şeyler var:

Yerin kulağı var.

Kapalı zindanlardaki Çin işkencesinde,

Şehit düşen bahadırlarımızın sözleri, feryatları

Yerin kulağıyla

Magmalara gitmişler

Magmalar volkan atıyor

Şehit ruhları semalarda,

Baht kuşu olup konuyor başımıza

Ruhlar geliyor!

 02/05/2008

 

Zeynure ÖZTÜRK


 

* Yusuf Hashacip

 
 

 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 09.05.2008 13:51   Hazirlayan: A. Karakash