Bin
sene önce Âlim Yusuf’un
bir elinde elem, bir elinde kalem “Devleti nasıl idare
etmek gerekiyor?” “Baht getirici şey – ilim – bilimdir”
yazdığı anındaki “ruh” geliyor.
Çin seddinden,
Tuna nehri boylarına kadar
Avrupa’ya
kadar,
Karış karış
gezerek
Türk’ün
kardeşlik duygularının
Asil
derinliklerine inerek,
Fikir
cevherlerinden,
Dil elmas,
zümrüt mücevherlerinden,
Bir demek çiçek
yapıp dünya’ya hediye ettiği gün,
Kaşkarlı
Mahmud’un
O, günün ruhu
geliyor
* * *
Büyük
önder Atatürk’ün, Çanakkale’ye yürürken arğımak at
üstünde:
-Ben
sizleri ölüme götürüyorum! sesi…
O an,
peşinden gitmekte olan milyonlar…
İşte o
ruh geliyor!..
* * *
Gümüş saçlı
nine, şalvarlı gidiyor büyük azimle… omzunda genç
erkekler kaldıramaz kocaman top mermisi, korku nedir,
yorulmak nedir? Bilmiyor…. Ya da unutmuş …
Tek dileği:
ay-yıldızlı bayrağı yıkılmasın! Vatan elden gitmesin!
Omuzunda bir koyun büyüklüğünde top mermisi…. İşte o ruh
geliyor…
* * *
Padişah
Sultan Mehmet, fakir-fukara kıyafetini (elbisesini)
giyerek bir sabah şehri geziyor, gözetiyor. Ekmekçiden
bir ekmek satın alıyor. Dolaşıp dönüp, tekrar bir ekmek
satın almak istediğinde, ekmekçi nezaketiyle: “Beyim, ne
olur öbür ekmekçiden al. O, sabahtan bu yana henüz
siftah yapmadı. Ben siftah yaptım…”
Padişah:
“Böylesine insaflı, birbirini düşünen halkım varken ben
İstanbul’u alamaz mıyım!” diyor ve beyaz tolpar atına
binerek “Allah Allah” deyip İstanbul’u alıyor.
İşte
o ruh geliyor!
Çanakkale
harp meydanında yaralı bir Türk askeri, yırtıp kendi
gömleğinden Fransız yaralı askerin yarasına bağlıyor.
Bunu gören İngiliz gazeteci soruyor: “Neden böyle
yapıyorsun?..”
Türk askeri
cevap veriyor: -“Bunun bir annesi varmış. Anneciği ile
yüz görüşsün istiyorum… Benim nasılsa, annem babam yok.”
Her ikisi de
ölüyor. Fakat insanlık destanı kalıyor…
***
Geniş
cadde, iki yanında,
Temiz
ırmak,
Akıyor gözyaşı gibi billursu
Sanki
Güneş ışığı ile suyun minnacık dalgaları oyun oynuyor.
Her
ırmağın iki tarafında uzun boylu dimdik
Suvadan ağaçları (ak tirek kök tirekler) (ak kavak)
Caddelerde bayram havası…. Şenlik havası
Zafer
nağmesi
Zafer
kazanan milli ordu cenkçilerine (askerlerine)
Sarılan güzeller
Anneler…
Bembeyaz sakallarda yuvarlanan heyecan gözyaşı…
Mis
gibi kokulu gül-çiçek yağmuruna tutulan
Doğu
Türkistan Milli ordusunun askerleri – savaşçıları
İşte
o dakikalardaki ruh geliyor
(Ama
o bayram, samanın üstündeydi. Altında ise cellat Stalin
ile Mao’nun koyuverdiği zehirli su vardı.)
***
Tam
sekiz gün oldu,
Bir
fincan sıcak çay görmedi askerler
Ormanlarda, bozkırlarda, çamurda
8
gece-gündüz hiç dinmek bilmedi ahmak ıslatan yağmur
Bataklığa batmış kamyon (üstünde cephanelik)
Çekiyor asker omzundaki çelik halat
Ter
taneleri, yağmur damlacıkları yıkıyor çelik vücutları
Boydan boya….
Yine
de yetiyor iki kelime
Bunlar dünyanın en mutlu, en bahtiyar, en yüksek ruhlu
insanı yapmaya…
“Vatan için… Halk için….”
Bataklıktan çıkar çıkmaz düz ovaya
Ne
gördü biliyor musunuz?
Hormon yemiş böcek gibi gelmekteydi
Düşmanın (Çankayişeğin) Tankları
Komutan bir şey söyledi galiba, duyamadım.
Duyduğum şey:
Bütün askerlerin:
- Ben, ben, ben…
- Ben, benim, ben….
sesleriydi…
Şaşırdım.
Bir
elmayı “Sen ye, sen, sen, hayır ben yemem, sen, sen…”
birbirine atan
Bu
askerlere ne oldu ki?!
Bir
şeyi ben, ben … diye çekişiyor?
Şimdi
anladım
(Ah
benim her şeyi geç anlayan kabak başım)(
Bombayı göğsüne bağlayıp tank altına girmek için “ben,
ben, benim…” diyormuşlar.
Düşman tankları yaklaşıyor. Komutan yıldırım hızıyla 5
yiğite izin veriyor. O beş kahraman içinde, masmavi
gözlü Şevket isimli bir Tatar yiğidi de var idi.
İşte
o ruh geliyor.
* * *
Vietnamlı bir gazi
(savaşta bir ayağından ayrılmış) anlatıyor:
“-Yakınlarımızı,
elimizi, ayağımızı, gözümüzü kaybettik.
Ama,
müstakilliğimizi, bağımsızlığımızı kaybetmedik
Hepimiz bir
niyet, bir vücut olduk.
Güçlünün
üstünden galip geldik.”
O ruh geliyor.
* * *
Sinirlenen
karınca,
Avcının
ensesinden, bacağından,
Bir ısırmış,
bir ısırmış
Avcının
çuvalından, yeni avladığı arslan kaçmış
(Karınca ile
arslan arkadaşmış)
Karınca ruhu
geliyor!
***
Asıl geleneksel
ruhlarını kaybeden, kümeslerde sadece
Karın
doyurmaktan başka hiçbir şey
Düşünemeyen,
evcilleştirilen güvercinler,
Yeni gelen
ruhtan nasibini alarak,
“Yabani
güvercin”ler ile beraber masmavi gökyüzünde
Ahenkle uçmaya
başlıyor.
* * *
Fen ilminin
henüz araştırıp bulamadığı şeyler var:
Yerin kulağı
var.
Kapalı
zindanlardaki Çin işkencesinde,
Şehit düşen
bahadırlarımızın sözleri, feryatları
Yerin kulağıyla
Magmalara
gitmişler
Magmalar volkan
atıyor
Şehit ruhları
semalarda,
Baht kuşu olup
konuyor başımıza
Ruhlar geliyor!
02/05/2008
Zeynure ÖZTÜRK
|