M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail


Amerika ile Uygur’un arasını açmak için
Oynanan Büyük bir oyun

1980’lerde, Uzaydan Doğu Türkistan’ın yeraltı zenginliklerinin resimlerini çekmişler… haberleri yayılıyordu.

“Düşmanımın Düşmanı beni dostumdur” fikrindeki Uygurların Amerika’ya sempati duymakta olduğunu biliyordu Çinliler.

Ne yapmak lazım?

1985 senesi, Çin zalimleri Ürümçide, aniden bütün cümle âlemi şaşırtarak “İslam Enstitüsü” kurdu.

Bütün Doğu Türkistan halkı, bu işe şaşırmakta, bir tuhaflık hissetmekte haklıydı.

Çin zalimleri 1949 senesinden bu yana Dini zatları bilgili aydın kişileri, bir bahaneyle, âdi iftiralarla hapse atıyor, öldürüyor, yok ediyordu… Kur’ân başta olmak üzere bütün dini tarihi, ilmi kitapları cayır cayır yakıyordu…

İlk, orta, lise, yüksekokulların hepsinde dinsizlik dersi okutuluyordu. O derslere “Bütün Dinlerin hepsi esrardır, epiyondur, sihirdir. Allah yoktur, peygamberler öylesine kötüdür…” gibilerde bütün kafalara kazılmaya çalışılıyordu.

Her yerden, az çok dini bilgisi olanlar, aranıp toplama kamplarında beyinleri yıkanılıyordu. Kafası, fikri, zikri, ideolojisi değiştiriliyordu. Birbirlerini düşürülüyor, sopalar konuşuyor, öldürülenler oluyor, intihar edenler oluyor, hayatta kalan dini zatlara domuz bakma vazifesi veriliyordu. İslâm din ulemaları, ulu uşağın ortasında domuz ile uğraşırlardı….

Din, iman ile bu kadar düşmanlığı olan Çin zalimleri, durup dururken aniden “İslâm Üniversitesi” açarlarsa, cümbür cemaat, sanki Güneş batıdan çıkmışçasına şaşırmaz mı? Şaşırır elbette. Ama her bir gönül sözünü söyleyemediği gibi şaşkınlığını da açıkça söyleyemezler.

Neyse gelelim, İslâm üniversitesine… Lise mezunu imtihandan başarılı geçmiş pırıl pırıl Uygur çocuklar girdiler üniversiteye. Arapça dil ve İslâm hakkındaki öğrenmesi gereken bilgilerin hepsini öğrendiler. Mezun olduklarında onları Çin hükümeti Doğu Türkistan’ın belirli yerlerine yerleştirdiler ve her birisinin yanına birkaç tane casus (Çin hükümetine çalışan muhabir) yerleştirerek, onların Kur’ân tebliğ etmesine, cemaat oluşturmasına, hatta teşkilât kurmasına göz yummuş gibi oldu ya da imkân yaratıp verdi. İş teşkilat kurma aşamasına gelir gelmez, o çocukları hapse attılar. Bunlar hapiste uzun boylu kalmadı. Çin tarafından casusluğa eğitilen bir kadın, bunları hapishaneden kaçırmış, para karşılığı sahte pasaport temin ederek o çocukları çeşitli yollardan Afganistan’a yolcu ettirdi.

O çocukların Din bilgisi olması, Çin hapishanelerine atılmış olması, onların Talibanlar sırasında yer almasına kolaylık sağladı.

Doğu Türkistan’da aklı başında olan her insan, Çin zalimlerinden kurtulmak ister, vatanının bağımsızlığını elde etmek ister.

Bu çocuklar sevindi. Allah’a şükürler olsun, vatanımı düşmandan kurtarmak fırsatını elde ettim. Bütün halkımın arzu edip elde edemediği fırsat şanslıymışım ki benim elime geçti, vatanım için canım feda!...

O çocuklar Çinlilerin ne mal olduğunu kendi gözleriyle bizzat gördüğü için, Çinlilerden bütün Doğu Türkistan halkı gibi çok nefret ediyorlardı. Ama Çinliden başka Dünya’daki hiçbir insana tırnak kadar nefreti, düşmanlığı yoktu. Hatta Çin hükümeti, “kahrolsun Amerika!” diye bağırıp ve halkı zorla bağırtıp bıktırdığı için “Düşmanımın düşmanı, benim dostumdur” diye Amerika’yı seviyor ve sempati duyuyordu.

Ama nafile!..

Uygurların: “Komutanım, ne zaman Çin’e karşı atacağız?” sorusuna, “Acele etmeyin, her işin bir sırası var… önce Filistin’i İsrail’den kurtaralım… sonra başka işler… en sonunda Doğu Türkistan’a sıra gelecek belki de…” cevaplarını duyuyordu.

Gittikçe bunlar Çin yapımı silâhları görmeye “Çin’den Taliban’a paralar gelmiş” haberlerini duymaya başladı. Çin bir yandan Amerika’ya yalakalık yapıyordu, öte yandan Taliban güçlerine yani Billadun’a bol para maddi-manevi destek sağlıyordu.

Uygur çocukların bazıları işin farkına varmaya başladı: “Bunun Çin’e karşı atacak bir hali görünmüyor. Biz boşuna Afganların iç savaşlarına kurban oluyoruz. Yanlış bir yerdeyiz…” İşin iyice farkına varan çocuklardan bir kaçı öldürüldü.

1949’dan bu yana Uygur’a yapışan şanssız kader, Afganistan’da bile nefes aldırmadı.

Hayatta kalanlar, Amerika’nın eline Guantanamu’ya düştü. Çin zalimleri oyunu zafere ulaştırmıştı. Amerika’ya “Gördün mü? Uygur Amerika’ya karşı savaşıyor…” diyebiliyordu. Uzun yıllar süren senaryonun kurbanları Uygur, kazançlısı Çin idi.
Bunların içinde en şanssızları Çin’in eline teslim edilenler idi.

Onlar çeşit çeşit Çin işkencesine tutularak, kendi ölümüne o kadar susadı ki, anlatamam…. Anneleri onları bu acımasız dünyaya getirdiği için pişmanlık duygusundan kahrolup acı çekmekten öldüler…

Çin’in eline verilenlere göre Guantanamu’dakiler çok şanslı sayılır. Gerçi annesinin karnına sığmış o Uygur çocuklar Dünya’ya sığmadı. Hiç kimse onları almak istemedi.
Onları kabul eden Arnavutluk gibi adil, yürekli ülkelere Tenri dağından teşekkürler.

Onları temize çıkartan Amerikan adaletine, 30 milyon Uygur halkı namına teşekkürler!

Devletim Türkiye müsaade ederlerse, Guantamun’daki bütün Uygur çocuklarını evlatlık kabul etmek istiyorum.

21.04.2008

Zeynure ÖZTÜRK

Adres: Çelebidere Yokuşu Sk. Selçuk Apt. No:6
Yeniköy, İstanbul
 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 21.04.2008 13:13   Hazirlayan: A. Karakash