|
PEKİN’DE
BAŞA GELENLER
Alimcan,
bugünkü zamanımızdaki en ahlâklı, en temiz, en dürüst
insanlardan birisiydi.
O bir yaşındayken ataları, atın üstüne alayarak karlı
dağlardan geçerek, Doğu Türkistan’dan Suudi Arabistan’a
getirmişler.
Geliş o geliş… Aradan 50 sene geçtiğinde, göbek kanı
dökülmüş öz vatanı Doğu Türkistan’a ailece ziyaret etmek
için Çin Konsolosluğuna başvurdu. Ne yazık ki aile
fertlerine vize çıkmadı. Alimcan tek başına gitmek
zorunda kaldı, onun hanımı “Bu defalık siz gidin,
inşallah ikinci defa hep beraber gideriz…” diye teselli
ederek yolcu etti.
Yarım asırdır hiç görmediği vatanını görmek için Alimcan
uçağa bindi. Uçak Pekin’e doğru yola çıktı. Alimcan
sadece resimlerde gördüğü Tenri dağlarının Kaşkar
bağlarının gerçek halini görmek için sabırsızlanıyordu.
Uçak penceresinden bakarak uçağın beyaz bulutlar üstünde
uçmakta olduğunu görüyordu.
Alimcan henüz Pekin yolunda uçaktayken, Pekin’de onun
kalacağı hotelin bodrumunda üç aydan bu yana
hazırlanmakta olan senaryonun son provası (denemesi)
hotelin bodrumunda yapılıyordu.
Alimcan’ın robot heykeli yorganda. 11 yaşındaki artist
kız onun saçını yoluyordu.
Yönetmenler; “daha da nefretle yapışman lazım saça, daha
da nefret yüzüne yansımalı… soğan suyu daha da kuvvetli
olmalı ki onun gözünden daha da çok yaş dökülsün… Aferin
kız… böylesine başarı gösterdin mi, mükafatı kaptın
demek….” Kızın anne babası rolündekiler, heyecan dorukta
olmalı, kalp krizi, baygınlık geçirebilirsiniz gibi
öğütler veriliyordu.
Pekin, Nurluk Hotel’in 307 numaralı odasına
yerleştirildi Alimcan. Akşam duşunu alarak Hupten
namazını okuduktan sonra, odadaki Arapça dergilere göz
atarak yeni pijamalarını giyip yatağa uzandı.
Çok geçmeden Çin milli kıyafetindeki çekik gözlerinin
kuyruğu saçına kadar koyu boyanmış bir yaşlı bayan odaya
girerek Çin müziği işliğinde dans gibi bir şeyler
yapmaya, sancısı gelmiş kedi gibi miyavlamaya başladı.
“–Defol!” diye bağırdı Alimcan, elindeki dergileri
kadının başına doğru fırlatarak
Alimcan abcesini tazılayıp camdan baktı. Her tarafta
alışılmışın dışında tuhaf kokular, kavga sesleri, polis
koşuşturmacaları… binlerce çekirgenin vızıltı sesleri…
gürültü – patırdı..
Alimcan saat bire kadar yanında taşıdığı Kuran’ını
okuyup oturdu. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını ve bütün
insanlık âleminin iyiliği için dua edip derin uykuya
daldı.
Saat beşe çeyrek kala yaşlı Çinli kadın onbir yaşlı kızı
elinden tutup yavaşça Alimcan’ın odasına girdi ve kızı
Alimcan’ın yorganının bir köşesine soktu. O an, o dakika
çoktan hazırlanmış, her iş bir anda patlak vermişti.
20’den fazla kamera, bir o kadar da fotoğraf makinası
çekmeye başladı Alimcan’ın saçını başını yolmakta olan
onbir yaşlı Çinliyi.. kızın ve anne babası
rolündekilerin çığlıkları-feryatları… yarı çıplak
insanların uykudan şaşkın uyanıp olay yerine akın
etmeleri…. Alimcan’a karatecilerin tekme tokatları,
tükürmeler… Alimcan’a nefret, saç-baş yolmalar,
tükürmeler…
Neyse ki, kalabalığın Alimcan’ı linç etmesinden (nefretinden)
coplu-silahlı polisler kurtarmış oldu.
Hotel bodrumu bir yanda başı özel masanın ortasına
sıkışmış maymunun çığlığı, sorgu yapanlar sağ elinde
çubuk, maymunun beynini yiyorlar, sol elinde işkence
aletleri…
Alimcan bütün gücünü toplayıp;
“–İftiracılar! Hayvanlar!” diye haykırdı.
Alimcan’ın gazaplı dehşet saçan görünümü ekrana alındı.
Bir anda onun önüne onbir yaşlı kızın çıplak görünümü
monte edildi.
Alimcan’a çoktan hazırlanmış bu senaryo gösterildi,
senaryoda hem bu video kaset, bu resimler Arap kralına
takdim ediliyor, Alimcan’ın kellesi kesiliyordu, hem de
geleceğin sahne görünümü vardı. Cenazeye nefretler bile…
Alimcan yavaş yavaş kendini toparladı, birden bu pislik
cehenneminden temizlik göklerine yükselmiş gibi oldu.
–Cenabı Allah’a karşı pakım (temizim). Suçsuz olduğumun
şahidi Cenabı haktır… gerisini boşver…
Onun kulağına tarladaki Uygur halk şarkısı duyulmuş gibi
oldu.
Almamsen alacağını,
İki tane kurşunun yok mu?
İyiyi kötü diyorsun
Kıyamette sorgu yok mu?
Çinliler
bir araya toplandı: “demek ki Allah’a inancı yüksek
olanı ne ölüm ne iftira korkutamadı” dediler..
Çinliler
Alimcan’ın eline bir kâğıdı yapıştırdı. Git İstanbul’a,
üç gün sonra açılacak toplantıda bu evrağı oku!
Böylelikle bu video, bu resimler kimseye gönderilmeyecek.
Alimcan evrağa baktı, sanki Uygur mücahitlerinin zafer
yolundaki bir rapordu; böyle böyle teşkilatlarımız var,
falan falan yerlerde falan falanlar gibi kahramanlarımız
var, diye yazılmıştı.
Alimcan bunu kabul etmemişti, işin içine Suudi’deki 12
yaşındaki kızının kaçırma vakasını anlattı Çinliler.
Alimcan yıkılmıştı, hanımın “Çinlileri dinle,
dediklerini yap, o zaman kızımızı onlar bulup verecek”
sözü onu etkiledi. Kağıdı aldı, “kız bulundu” haberi
geldi.
Alimcan İstanbul’da evrağı toplantıda kendisi okumadı,
rahatsızım diye hemşehrisine verdi, o okudu.
O rapor okunduğu günden, o saatten itibaren Çin
zalimleri Doğu Türkistan’ın her bir kasaba, köy ve
şehirlerinden 10 binden fazla genci tutup kurşuna dizdi.
Hapishanede Çin işkencesi ile Doğu Türkistan’ın masum
gençleri öldürüldü, yok edildi.
Dünyanın büyükleri, ünlülerinden Alimcan’ın durumuna
düşerek, “Dut yemiş bülbül” olanlar az değil! Alimcanlar,
dut yemiş bülbüller, sizler de suç yok, suç şantajcı
Çinlilerde. Çile bülbülüm çile. Çin’in boyaları ortaya
çıksın!
11/04/2008
Zeynure ÖZTÜRK
Adres: Çelebidere Yokuşu Sk. Selçuk Apt. No:6
Yeniköy, İstanbul
|
|