Mehmet Emin
Batur
Dini Bayramlarımızdan biri olan bir Kurban Bayramı'nın
daha arife günündeyiz. Bu bayramlar dünya Müslümanları
için birlik, beraberlik, dayanışma, muhtaçları gözetme,
yardımlaşma, sılayı rahm’da bulunma ve böylece manevi
bir huzura erme günleridir.
Manevi huzura erebilmek o kadar da kolay bir hadise
değildir. Kişi kendini kandırabilir fakat gerekli
mesuliyetlerini yerine getirmeden asla gerçek manada
manevi huzura kavuştuğunu söyleyemez. Çünkü büyük oranda
yukarıda saydığımız müeyyideleri mutlaka yerine getirmiş
olması gerekir.
Hz. Peygamber Efendimizin, "Doğudaki Müslüman’ın
ayağına diken batsa, batıdaki Müslüman onun acısını
yüreğinde hisseder" mealinde sözleri vardır. Bizler
dünyanın her hangi bir yerindeki Müslümanların
yaşadıkları zulüm işkence, katliam ve soykırımları
bilmemize rağmen onların acısını yüreğimizde ne kadar
hissedebiliyoruz? gerçekten hissediyor muyuz?
Sadece "iman ettim, ben Müslümanım" demekle iş
bitmiyor. Dünya hayatının bir imtihan olduğunu
düşünürsek ebedi âlemin nimetlerine erişebilmek ve onu
kazanabilmek için çalışmak, çabalamak ve gerçek bir
Müslüman gibi yaşamaya çalışmak gerekiyor.
Türk milletinin ezeli ve ebedi ana yurdu, Orta Asya’nın
kalbi ve üzerinde 40 milyon Müslüman Türk’ün var olma
mücadelesi vermekte olduğu Çin işgali altında bulunan
Doğu Türkistan’ı unutarak ne kamil mümin olabiliriz, ne
bayramlarımız bayram olur, ne de arzuladığımız manevi
huzura kavuşmamız mümkün olabilir.
Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim/ Onu
dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!/ Adam aldırmada
geç git, diyemem aldırırım./ Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı
tutar kaldırırım!/ Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…
diyen bir neslin varisleri olarak Kanayan yara
gördüğümüzde ne kadar yanabiliyoruz? O yarayı dindirmek
adına ne kadarcık bir sıkıntıya katlanabiliyoruz? Ne
kadar kaygılanıyor ne kadar tasalanıyoruz?
Zalimlerin zulmüne karşı ne kadar bir mukavemet
gösterebiliyoruz?
Şu anda eşiğinde bulunduğumuz bir bayramın huşu içinde
geçmesi için kendimizce birtakım hazırlıklar yapıyoruz.
Eş, dost, akrabaları ziyaret etmekle (kapılarına kilit
vurup bilmem ne otelinde yılbaşı çılgınlıkları için
rezervasyon yaptırma yarışına gidenleri ayrı tutuyorum)
durumları müsait olanlar kurban kesmekle, yeni giysiler
giymekle bir bayramı daha eda etmenin telaşındayız. Peki
bayramların bayram gibi geçirilebilmesi için bunlar
elbette olması gerekenler, ama yeterlimi? Asla değil.!
Başta Doğu Türkistan Türkleri olmak üzere, Irak
Türkmenleri, Fars şovenizminin ağır baskıları altında
yaşam mücadelesi vermekte olan Güney Azerbaycan Türkleri,
uğruna binlerce şehit verdiğimiz, ama bu günün iktidar
olup muktedir olamayanları tarafından adeta “kambur”
olarak görülerek elden çıkartılmaya çalışılan
Kıbrıs’taki Türkler ve daha dünyanın dört bir yanında
zulüm altında inin inim inleyen milyonlarca mağdur
insanlar varken nasıl dolu dolu bir bayram yaşanabilir
ki?
Doğu Türkistan’da Anne karnındaki bebekler iğne ile
katledilirken, hasbelkader kota dışı doğmuş olan
bebekler çöplüklere atılırken, Annelerin anne olma
hakları zorbalıkla yok edilirken, Doğu Türkistan
halkının bütün zenginlikleri gasp edilerek 40 milyon
Müslüman Türk kendi vatanlarında açlığa, sefalete ve
ölüme mahkûm edilmişken bizler nasıl bayram yapabiliriz?
Dünyadaki İslâm ve Türk düşmanı devletler açıkça
kuyumuzu kazarken, “yeryüzünden Türkleri nasıl yok
edebiliriz” diye planlar yaparken, Ne yazık ki; milletçe
ihanetlerin en büyüklerine maruz kalınmakta olmamıza
rağmen elimiz kolumuz bağlı oturarak nasıl bayram
yapabiliriz ki…?
Bu güzel günlerde moral bozmak değil maksadım. Ama bazı
gerçekleri aklımızdan çıkartmadan bir bayram yapalım
istedim. Allah aziz Türk milletini tam manasıyla
yaşanacak nice güzel bayramlara eriştirsin.
|