Mehmet
Emin Batur
26.12.2006
Bütün Türk-İslâm âlemi için hayırlara vesile olmasını
Cenab-ı Hak' tan niyaz ettiğimiz bir Kurban Bayramına
daha yaklaşmış bulunuyoruz. Bunun için Allah'a ne kadar
şükretsek azdır. Dini bayramlarımızın Türk-İslâm âlemine
yüklediği mana ise daha bir ayrıdır. Geçmişten günümüze
Müslümanların dini bayramlarından biri olan Kurban
Bayramının tam bir bayram olarak yaşanabilmesinde;
içinde bulunduğumuz yüzyılın yaşam şartlarının,
insanları neredeyse hızla akıp giden zamanla yarışır
duruma getirmesi sebebiyle bir takım olumsuzluklar söz
konusu ise de, bayramlar anlam bakımından yüzyıllardır
aynı manevi duyguları yaşamak isteyenler için hiç
değişmedi.
Dünya coğrafyası üzerindeki bütün İslâm diyarlarında,
yaşanmakta olan her türlü olumlu, olumsuz gelişmelere
rağmen bayramın manevi ikliminin oralara da ulaşmış
olduğu bir gerçektir. Fakat İşgal ve zulüm altındaki
Türk-İslâm beldelerinde, geride bıraktığımız bu Kurban
Bayramının da, diğerleri gibi oldukça sıkıntılı ve buruk
geçeceği aşikârdır. 1949 yılından beri Komünist Çin
işgali altındaki Doğu Türkistan'da Uygur halkı sahip
oldukları bütün Milli ve manevi hasletlerini çok iyi bir
şekilde değerlendirerek ve muhafaza ederek işgal
kuvvetlerine karşı direncin ve var olmanın bir vesilesi
haline getirebilmektedirler. İşte bu direnç işgalci
Çinlileri paniğe sürüklemektedir.
Tarih boyunca Doğu Türkistan halkının sahip olduğu bütün
zenginlik kaynaklarını asalak ve iğrenç bir yaratık gibi
sömüren Çin devleti, ekonomik sömürünün dışında Uygur
halkının milli ve manevi varlıklarını da ayaklar altına
alarak açıkça insanlık suçu işlemektedir.
Doğu Türkistan halkı; 17. yüzyılın ortalarından beri
fasılalarla Çin işgaline maruz kalmış, katledilmişler,
zindanlara atılmışlar, her türlü zulme maruz kalmışlar,
fakru zaruret içine düşürülmüşler fakat içinde
bulundukları şartlar ne olursa olsun, milli ve dini
değerlerinden asla taviz vermemişlerdir.
Zaten bu güne kadar "Millet" olma hususiyetlerini ve
dini kimliklerini muhafaza edebilmek uğruna milyonlarca
kurban vererek bu günlere gelmişlerdir.
Şundan emin olunabilir ki; Doğu Türkistanlılar, Bu
bayram yine bayram namazını kılabilmek için birçok
tehlikelere göğüs germek mecburiyetinde kalacaklardır.
Yine cami ve mescit kapılarında Çinli polisler
bekleyecekler, yine camiye girmek isteyen bir çok insan
camilere "sen bu mahallede oturmuyorsun", "senin yaşın
18 'den küçük" gibi bahanelerle camilere alınmayacak,
yine cami cemaatinin arasına "ihbarcı" sivil polisler
yerleştirilerek Uygur halkı tedirgin edilecektir.Yine
Minberlerden okunan bayram hutbesinin konusu Çin
Komünist Partisine övgüler yağdırmak olacaktır. Şunu da
biliyoruz ki; Uygur halkı bu bayramda da dini
bayramlarına olan hürmetleri sebebiyle bulabildikleri en
yeni(!) milli giysilerini giyecekler, yine evlerinde
bayram hazırlıklarının heyecanını içleri kan ağlasa da
yaşayacaklar, yine yüz yıllar ötesinden süregelen
geleneksel bayram sofralarını kuracaklar, yine evlerde "Zanğza"
adı verilen bayram çubuklarını büyük bir özenle
yapacaklardır…
Bayram sabahı yine milli giysilerini giyen Uygur
çocukları,başlarında "badam doppa"ları, cıvıl,cıvıl
mahalle aralarında koşuşturarak Çinli işgalcilere “Biz
geliyoruz” mesajları vereceklerdir.. Uygurlar yine
Kaşgar daki tarihi Hiytgah Camisinin ön meydanı gibi
sembolleşmiş yerlerde Uygur müziği eşliğinde, silahların
gölgesinde bile olsalar Uygur Folklöründen oyunlar
sergileyerek işgal güçlerine Uygur milli kültürünün
hiçbir zaman kaybolmayacağının mesajını yine
vereceklerdir
Camilerde de; bir an evvel "ÖZGÜR DOĞU TÜRKİSTAN
"a kavuşabilmek için yürekten dualar edecekler ve Uygur
halkı bu Kurban Bayramında da gerekirse "Kurbanlar"
vermek pahasına Milli ve dini "Duruş"larından
asla vazgeçmeyeceklerini, bir defa daha göstereceklerdir…
|