Mehmet Emin Batur'un Günlük Makaleleri Aralık-2006
Milletler
için özgürlük ve bağımsızlıklarını kaybetmiş olmak
dünyanın en elem verici, en onur kırıcı ve en ağır
talihsizliklerinden biridir. Bu ahval her milleti
değişik oranlarda etkiler. Kimi milletler içine
düştükleri mevcut durumu kabullenerek yaşamayı seçer,
kimi milletler, günün birinde bir “Beyaz atlı prens”in
gelip kendilerini kurtarmasını bekler, kimi milletler de
her türlü imkânsızlıklar içerisinde dahi özgürlük ve
bağımsızlıklarını tekrar elde etmek için, mücadelenin
şartları neyi ve hangi yöntemleri gerektiriyorsa o
yöntemlerle mücadele etme yolunu seçerler.. İşte bu
millet Türk milletidir…
Bu sebepledir ki; Bu gün dünyadaki en köklü ve müzmin
Türk düşmanı milletler ve devletler gizli ve aleni
usullerle Türk milletini ayrı ayrı boy, uruğ ve
kabilelere bölerek, kendi hükümranlıkları altına almak
ve böylece eritip yok etme girişimi içindedirler.
Eski Sovyetler Birliği Rusya’sı bu yolu denedi, kısmen
de başarılı oldu ve bu başarısı 70 yıl sürebildi. 1990
yılının başlarından itibaren de Sovyetler Birliğinin
dağılmasından sonra 5 ayrı Türk Cumhuriyeti dünya
devletleri arasındaki yerini aldı. Putin liderliğindeki
Rusya ise, aldığı darbeyi kendi lehine çevirebilen nadir
devletlerden biri durumunda. Çünkü Slav asıllı
milletlerdeki soy bilincini ön plana çıkartarak Slav
milliyetçiliği esasına dayalı yeni ve güçlü bir Rusya
oluşturma yolunda ciddi adımlar atıyor. Dolayısıyla da
Batı Türkistan Türk Cumhuriyetlerini yeni bir tehlikenin
gölgesi takip ediyor. Türk dünyasının, yeni Putin
Rusya’sını hafife alması, onunla sözde dostluklar
kurarak flört etmeye çalışması ve tarihte yaşananları
göz ardı etmesi en büyük ve tarihi bir hata olur. Zira
Tilki derisinden post, Rus ayısından da asla dost olmaz.
Dünyadaki ezeli ve ebedi Türk düşmanı bir devlet de
Çin’dir. Bu millet, Tarih boyunca Türk milletine karşı
olan kin, nefret ve intikam duygusundan bir an olsun
ayrı düşmemiştir. Doğu Türkistan’ın 1949 yılında Çin
işgaline düşmesi de, Çin’in Türk milletinden intikam
almak isteme duygusunun bir tezahürüdür. Gönül isterdi
ki; Doğu Türkistan halkının Çin tarafından gördüğü eza,
cefa, soykırım ve sürgüne gönderme eylemleri dünya
Türklüğüne karşı da yapılmış olan eylemler olsun. Fakat
ne yazık ki, işgalci ve soykırımcı Çin’e Türk dünyası
tarafından, daha doğrusu Türkiye Türkleri tarafından
gösterilen tepkiler, son derece cılız ve neredeyse
kişisel tepkiler bazında kalmıştır.
Bu tepkisizlikten cesaret alan Çinliler ve diğer
Türk-İslâm düşmanı devletler, gelecekte önlerinde tek
engel olarak gördükleri Türk milletini ve Türk kimliğini
tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bin bir türlü melanet
senaryolarını sahnelemeye başlamışlardır. İşte bu
noktada ne yazık ki bu oyunun figüranları olarak yine,
Türk milletinin Türk zannettikleri veya Türklüğünü inkâr
edenler kullanılmaktadır. ABD başta olmak üzere batılı
sözde dost ülkeler, Türk milletinin arasına nifak
tohumları ekmeye ve hatta Türkiye’yi bölüp parçalamaya
yönelik girişimlerini, “Türkiyelilik”lerini ileri
sürenlerin müthiş destekleri ile sürdürmektedirler.
Çinlilerde Uygur boyuna mensup olanların çoğunlukta
olduğu Doğu Türkistan Türkleri arasına fitne sokarak,
Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek vs. gibi Türk boylarından
“ayrı milletler” oluşturma gayreti içindedirler.
Çünkü bu yöntem emperyalistlerin “Böl, parçala ve
hükmet” anlayışı ile tamamen bir uyumluluk
göstermektedir.
Aklıselim insanlar bilirler ki; Doğu Türkistan’ın
kayıtsız şartsız tam bağımsızlığının kazanılmasının yolu,
asıl kimlik olan “Türk” kimliğinin topyekûn
benimsenmesinden, Türk kimliğini inkâr edenlere asıl
kimliklerinin hatırlatılmasından ve “Doğu Türkistanlı”
olarak milli mücadeleye girişilmesinden geçer.
Ne pahasına olursa olsun öncelikle Türk dünyasının tam
desteğini arkasına almayan bir Doğu Türkistan milli
mücadelesinin arzulanan ve hedeflenen süreler içerisinde
başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu ulvi yolda elbette
ki dünya kamuoyunun desteğine ihtiyaç duyulacaktır.
Ancak, Doğu Türkistan’ın kurtuluş mücadelesini tamamıyla
dünyada “Küresel Güç” olarak adlandırılan ülkelerin ve
batı kamuoyunun desteğine mahkûm hale getirmek,
gelecekte Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını bir başka
emperyalistin ipoteği altına sokmak anlamına gelir…
İsrail’in hamisi olan devletlerin ya da her hangi bir
Avrupa ülkesinin, tarih boyunca Türk ve Müslüman
ülkelere karşı asla iyi niyet beslemedikleri bilinen bir
gerçektir. Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) adını
verdikleri ve aslında “Büyük İsrail Projesi” olan bir
lanetli projeyi hayata geçirmek için, Orta doğuyu kan,
gözyaşı ve ateşe boğanların kimler oldukları bellidir.
Aynı kanlı ellerin Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini
karıştırmak için her an fırsat kolladıklarını da
unutmamak gerekir. Doğu Türkistan’ı kendilerinin Çin ile
olan husumetlerinde ve siyasi hesaplarında silâh olarak
kullanmalarına ise asla izin verilmemelidir.
Bu da ancak, dikkatli, onurlu, başı dik ve bağımsızlık
için bağımsız hareket edebilmekle mümkündür. Bunun için
de, Doğu Türkistan başta olmak üzere bütün Türk
dünyasına karşı dünyadaki emperyalistlerin oynamakta
oldukları oyunlarını bozacak ve Türk dünyasını birbirine
daha fazla kenetleyecek kaynakları ortaya çıkartmak
gerekir.
Uygur Türklerinin tarih ve edebiyat şahsiyetlerinden
olan Turgun Almas’ın, Doğu Türkistan’da yayınlandıktan
kısa bir zaman sonra Çin devleti tarafından
toplattırılan “UYGURLAR” adlı eserini, tarihçi,
din âlimi ve komutan merhum Mehmet Emin Buğra Beyin
“Şarkî Türkistan Tarihi” adlı eserini ve daha burada
saymakla bitiremeyeceğimiz birçok önemli Uygur yazısıyla
yazılmış olan eserleri bir an evvel bütün Türk
lehçelerinde çevirilerinin yapılarak dünyadaki Türk
kökenli okuyucuların istifadelerine sunmak şarttır.
Çünkü bu eserlerde özellikle her boy’un asıl kaynağının
“Türklük” olduğu tarihi belgelerle gözler önüne
serilmektedir.
Bu güne kadarki hata ve sevaplarını bir yana bırakarak
dünyadaki bütün Türklerin “Türklük” temel bilinci
etrafında bir araya gelmeleri, getirilmeleri konusunda
kime ve hangi Tük topluluğuna ne şekilde bir vazife
düşüyorsa bunu severek üstlenmek ve yerine getirmeye
çalışmak her Türk ferdi için tarihi, milli ve insani bir
görevdir…
Türk Birliğinde rahmet ve güç, ayrılıkta ise zillet
vardır. |