M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail

DOGU TÜRKISTAN

DOĞU TÜRKİSTAN HABER MERKEZİ

 

MİLLİ BAĞIMSIZLIK HAREKETİMİZİN DİZGİNLERİNİN HER ZAMAN KENDİ ELLERİMİZDE OLMASI GEREKİR

 
ETIC Başkanı Abdulcelil Karakaş’ın Beyanatı

17.11.2006

Öncelikle şunu vurgulamam gerekir ki; Milli bağımsızlık, dostlarımızın ve uluslar arası arenada bizlerle duygu birliği içinde olan türlü güçlerin yardımlarına ve duygularımızı paylaşmalarına muhtaçtır. Günümüzde Globalleşmekte olan dünyada geçmişteki gibi sadece kendi gücümüze ve geleneksel klasik anlamda mücadele yöntemlerine dayanarak hedefe ulaşmamız mümkün değildir.

“Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışı ile, hangi dine ya da hangi ırka mensup olduğuna bakmaksızın bize yardım eli uzatanların ellerini geri çevirmememiz gerekir. Bu yüzdendir ki; 50 küsur yıldan beri dış ülkelerde yürütmekte olduğumuz mücadelemiz esnasında en önemli kazanım olarak dünya toplumlarının yardımlarını ve bizlerle duygu birliğini elde ettik. Bu cihetten bir değerlendirme yapacak olursak bu güne kadar oldukça büyük muvaffakiyetler elde ettiğimizi görebiliriz.

Milli mücadelemize doğrudan yardım veren uluslar arası güçlerin sayısı günden güne artmaktadır.<bizlerin duygularını paylaşan devletlerin sayısı da arttı. Demokratik batı ülkeleri bağımsızlık mücadelemiz için siyasi cihetten rahat ortamlar hazırlamaktadırlar. Bu gün sadece batıdaki 3 teşkilatımızın Amerika’daki yardım vakıflarından aldıkları maddi yardım yarım milyon dolara ulaşmaktadır. Yine Amerika’daki “Özgür Asya Radyosu” da yılda birkaç milyon dolar masraf ederek özel olarak Uygurca yayın yapmaktadır. İşte bunlar bizleri sevindiren ve ümitlendiren hadiselerdir.

Ne yazık ki; Uluslar arası ortamda bizlerle duygu birliği yapanlar, yardım ve destek verenlerin sayısının çoğalmasına paralel olarak milli mücadele saflarımızda da insanı endişeye sevk eden bazı olağan dışı hadiselerde çoğalmaktadır. Bu olağan dışı hadiseleri aşağıdaki birkaç noktada toplamak mümkündür.

Şurası gayet açık ki; günümüz dünyasında maksatsız ve şartsız bir yardım mümkün değildir. Yardım, elbette ki hesaplanan bir menfaat temeline dayanır. Bazı devlet ve siyasi güçler bizlere acıyarak ya da sadaka olsun diye yardım etmiyorlar. Onların bizlere yaptıkları yardımlar aslında Çin’ karşı izledikleri stratejik politikanın bir parçasıdır. Vakti saati geldiğinde onlar bizlere yaptıkları yardımları bizlerden ya da bize borçlu olan Çin’den kaç misli olarak tahsil etmeleri mümkündür.

Onlar böyle davranmakta haklıdırlar. Bizlerde bunun doğru olduğunu düşünürüz. Fakat dışarıdan görünüşte bazı dış güçlerin Bizim milli mücadele birliğimizin iç işlerine karışmaları ve müdahalede bulunmalarının oranı oldukça artmaktadır. Mesela onlar teşkilatlarımız arasında “Şunu başkan yaparsan yardım veririm”, “Şunun la birleşirsen yardım veririm”, Filanca kişiyi çalıştırırsan yardım veririm”, “Aranızda filanca teşkilat ya da şahıs yer alırsa yardım vermem…”gibi dayatmalar ileri sürmektedirler. Gerçi onların bu talepleri ilk bakışta bizim birlik ve beraberliğimize faydalı gibi görünse de, gelecekte milli hareketimiz için kesinlikle faydalı olacak olan bazı teşkilat ve şahıslarımızın Milli birlik saflarımızın dışında kalmalarına, hatta dışlanmalarına ve “Uluslar arası vaziyetle bütünleşemeyenler” şeklindeki horlanmalara maruz kalmalarına yol açacak bir durumun ortaya çıkmasına sebep olması söz konusudur.

Daha da kötüsü halkımızın iradesine ve milli hareketimize önderlik edebilecek kabiliyete ve salahiyete sahip insanlar davamızın dışında bırakılarak milli hareketimizin dizginlerinin, Uygur halkının menfaati için değil, kendilerinin bağlı bulundukları devlet ya da siyasi veya iktisadi güçlerin çıkarı için hizmet eden insanların ellerine düşmesi mümkündür. İşte o zaman da bizim aldığımız yardımların, attığımız adımların hiçbir ehemmiyeti olmayacaktır.

Netice olarak 10’larca yıl sonra işlerimize sıfırdan başlamaya mecbur oluruz.

Bizleri endişeye sevk eden bu tür olaylar günümüzde Kazakistan ve Kırgızistan’da görülmeye başlanıldı.

Mesela son yıllarda “Şanghay İşbirliği Örgütü” nün sadık üyelerinden Kazakistan ve Kırgızistan makamları, iktisadi yönden yardım verme, siyasi ve içtimai cihetten destek olma kozunu kullanarak milli mücadele saflarımızdaki bazı teşkilat ve şahıslarımızın dizginlerini ellerine geçirmişlerdir. Ayrıca bazı hakiki vatanperver zatlarımızı ve onların kurdukları teşkilatlarımızı dışlamak suretiyle de Uygur toplumunun fikirlerini kendi kontrolü altına alarak bizlerin orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde yürütmekte olduğumuz milli, hareketimizin yönünü başka taraflara çekmeye başladılar. Hatta kendi müttefikleri olan Çin’in menfaati için hizmet ettirme girişimleri içindedirler.

Bakılacak olursa bu devletlerdeki bazı Uygur teşkilatlarının sorumluları için Çin, “yol geçen hanı” haline geldi. Onlar, “Bulunduğumuz ülkelerin Uygurların Milli Eğitimini, Kültürünü, Örfi adet, gelenek ve göreneklerini muhafaza edeceğiz” şeklinde oldukça güzel maskeler altında bu ülkelerde yaşayan bir kısım Uygurları uyuşturarak, öte yandan ise, Çin ile gizli, gizli görüşerek kendilerinin ceplerini doldurmanın derdine düştüler. Fakat onlar iktisadi cihetten güçlü ve arkalarında devlet gücü bulunduğundan aleni olarak onların yakalarına yapışarak “Ey mel’un, bizim milli eğitimimizi, kültürümüzü, örf ve adetlerimizi yok etmekte olanlar işte bu Çinliler olmasına rağmen, hangi yolla yine bu Çinlilerle omuz omuza vererek bizim bu milli ve manevi değerlerimizi koruyacakmışsın?” diyerek onlardan hesap sorma cüretini gösteremiyorlar.

Elbette ki; Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin durumunu demokratik batı ülkelerine benzetmek mümkün değildir. Fakat bizler de batı ülkelerinde de olsak “ne dersen peki” noktasında olursak halkımızla ayrı düşeriz. Biz, bizlere yardım vermekte olan tarafları rencide etmeyen bir temel üzerinde halkımızın iradesine ve milli menfaatimize dayanan büyük meselelerde nezaket kuralları içerisinde sıkı durmamız, onların bazı şartlarını kabul etmekle beraber, bizimde bazı şartlarımızı onlara kabul ettirmemiz gerekir.

Ne yazık ki; Bize yardım edeceklerin çoğalması ile beraber mücadele saflarımızda bir takım siyasi tellallar ortaya çıktı. Onlar kendilerini, bazı devlet ve sivil örgütlerin güvendikleri kişiler olarak gösterip, Teşkilatlarımız arasında kasılarak dolaşırlar. Bir taraftan kendi siyasi nüfuzlarını arttırmaya çalışırken, diğer taraftan teşkilatlarımız ve milli şahıslar arasında suni ihtilaflar meydana getirmektedirler. Milli mücadele saflarımızda kesinlikle belirli devlet ya da belirli güçlere sadakatle bağlı olan ve o devletin çizdiği çizgiden çıkmayan bu şahıslar vakti geldiğinde o devletin menfaatleri için milli davadan bile vazgeçmeye hazır bir grup oluşturmaya uğraşmaktadırlar. Hatta bütün milli hareketimizi böylesine bir hale getirmeye çalışmak gibi bir niyetleri de yok değil.

Aslında bir Uygur’un başka bir devletin güvenlik birimlerinde hizmet etmesi utanç verici ve aşağılık bir harekettir. Fakat, mücadele saflarımızdaki bazı insanlar bunu utanç verici bir durum olarak telakki etmek bir yana, tam tersine bunu bir koz olarak kullanarak milli dava saflarımızdaki bazı teşkilat ve milli şahıslarımıza karşı tehdit unsuru olarak kullanmaktadırlar. Hatta onlara siyasi cihetten zarar vermek gibi olaylarda yok değil.

Bizler dış ülkelerde nasıl telaffuz edersek edelim, bizim milli hareketimizin nazari temeli Doğu Türkistan’ın tam bağımsızlığı nazariyesine dayanır. Tam manasıyla ifade etmek gerekirse, kayıtsız şartsız milli bağımsızlığımızı elde etmektir. Eğer bizim milli, hareketimiz bu nazari temelden ayrıldığı an halkımızın desteğinden de mahrum kalırız. Çünkü halkımız işte bu gaye ve işte bu ulvi maksat için aziz canlarını feda etmektedir. Ne yazık ki; bizi bu nazari temelden vazgeçmeye zorlamakta olan devlet ve güçlerde yok değil. Onlar, “Bağımsızlığı merhale, merhale ayırarak elde etmek gerekir. İstiklal sloganları ile ortaya çıkan bir millete Uluslar arası kamuoyunun açık bir şekilde destek vermesi mümkün değildir. Önce yüksek muhtariyet, ardından federasyon ve sonunda bağımsızlık” şeklinde fikirler ortaya koyarak bizlerden de aynen Tibetliler gibi “Yüksek muhtariyet” sloganından faydalanmayı talep etmektedirler.

Uluslar arası açıdan bakıldığında bu tür görüşler doğru gibi görünse de, böylesi bir taktik izlemek bizim milli hareketimizin özelliklerine ve halkımızın arzu ve istekleri ile uyuşmaz. Halkımız henüz bu tür fikirlere hazır değil. Bizde kalkıp halkımızdan “Yüksek muhtariyet” için can vermelerini isteyemeyiz. Bunun için can verecek bir Uygur’un çıkması da mümkün değil. “Yüksek muhtariyet” sloganından sonra Tibetlilerin savaşçılıklarının kaybolduğu gibi bizlerde dikkat etmediğimiz takdirde Tibetlilerin akıbetlerine uğramamız mümkündür.

Bu yüzden biz milli mücadele saflarındakiler olarak dış ülkelerde her türlü adımı atarken, özellikle de başka devlet veya uluslar arası güçlerle sürdüreceğimiz diyaloglarda Doğu Türkistan’daki halkımızın taleplerini, mücadele yöntemini, mevcut duruma bakış açısını çıkış noktası olarak kabul etmemiz ve milli hareketimizin dizginlerini her zaman kendi ellerimizde tutmamız gerekir.

Uygurcadan Çeviren: Mehmet Emin BATUR
 


© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 26.01.2008 12:22   Hazirlayan: A. Karakash