|
Arslan
Alptekin
Her milletin tarihinde, en zor zamanlarında milleti
yönlendirici, uyarıcı ve aydınlatıcı YILDIZ ŞAHSİYETLER
gelmiştir. Tarihte isimlerinin zikredilebilmesi için bu
şahsiyetler milletin kaderine ve geleceğine yön veren
önemli fikirleri ve hizmetleri büyük bir sabır, metanet
ve fedakârlıkla icra ederek tarihe geçerler. Böylece
milletin kalbinde yerlerini bulurlar, büyük coşkuyla
sevilirler ve sayılırlar. Düşmanları tarafından, gizli
bir hayranlık duyulmasına rağmen şiddetli tenkit
kampanyasına uğrayarak karalanırlar ve hakaretlere maruz
kalırlar. Buna rağmen yılmadan, usanmadan, vatan ve
millet hizmetinden asla vazgeçmezler.
İşte 20'inci yüzyılda Doğu Türkistan tarihine ve
siyasetine damgalarını vuran, Doğu Türkistan'ın istiklâl
dâvasında büyük fikirler üreten ve hizmetlerde bulunan
tarihî kişilerin başında hiç şüphesiz ÜÇ EFENDİLER gelir:
MESUT SABRİ BAYKOZİ, MEHMET EMİN BUĞRA, İSA YUSUF
ALPTEKİN.
Bu liderlerimiz, Doğu Türkistan Türklerini, Çin, Rus ve
dünyaya bir kanser gibi yayılmakta olan KOMÜNİST
akımlarının etkisine düşmekten kurtarmak, asırlardan
beri ihmal edilen millî şuuru yani Türk olma idrakiyle
Türk milliyetçiliği fikrini, genç nesillerin gönüllerine
aşılamak için büyük çabalar sarf eden YILDIZ
ŞAHSİYETLERDİR. Maalesef. Doğu Türkistan'da yüz
yıllardan beri mevcut olmayan, birlik beraberliğimizi ve
dirliğimizi kemiren kabilecilik, şehircilik ve
şahsiyetçilik gibi illetlerden kurtarıp, millî birliğin
sağlanmasının ancak Türk milliyetçiliği fikri etrafında
toplanmak ve yüce dinimiz İslâmiyet'e sımsıkı sarılmak
suretiyle gerçekleşebileceğini ve dolayısıyla millî
kurtuluş mücadelemizin MİLLÎ ŞUUR ve GÜÇLÜ MÂNEVİYATLA
oluşturulacak birlik beraberlik içinde büyük güç
kazanacağını hep ifade ederlerdi ve bıkmadan usanmadan
telkinde bulunurlardı.
Daha Nanking'de (Çin'in o zamanki başkenti) siyasî
mücadelelerini yürütürken, propagandanın önemini
kavrayan Üç Efendiler, gazete ve dergiler yayınlayarak
Çin halkına ve dış dünyaya Doğu Türkistan'ın tarihini,
kültürünü ve medeniyetini tanıtıcı yazılar yazdılar.
Doğu Türkistan Türklerinin Çinli olmadığını ispatlayan
belgeler göstererek makaleler yayınladılar. Aynı zamanda
bu yayınlarda Türk milliyetçiliğinin bayrağını açtılar
ve meşalesini yaktılar. Bu yayınlarda işledikleri
TÜRKÇÜLÜK ve TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ve MİLLÎ ŞUUR ile
başlattıkları Türk milliyetçilik hareketi, Çinlileri,
Rusları son derece tedirgin etmeye başlamıştı. Meselâ,
Doğu Türkistan'daki Çin askerlerinin başkomutanı,
general Sung Şi Leng 1947 senesinde Urumçi'de "Yeni
Sinkiang'ı Kurma Derneği" tarafından tertip edilen bir
toplantıda, "Başlangıçta farkına varmamışız. Şimdi
anlaşıldığına göre, milliyetçi denilen zümre, solcu
denilen zümreden daha tehlikeliymiş. Solcuların millî ve
dinî tarafları olmayıp, bütün gayeleri iktidarı ele
geçirmekten ibarettir. Fakat milliyetçiler, meseleyi
bütün yönleriyle alıyorlar." diyerek endişelerini dile
getirmişti.
Doğu Türkistan, Çin idaresi altında olmasına rağmen,
Mesut Sabri Baykozi, Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf
Alptekin tarafından izlenmeye başlanan millî siyaset,
Sovyetler Birliği'ni de son derece rahatsız etmeye
başlamıştır. O senelerde Özbekistan Soyvet Sosyalist
Cumhuriyeti'nin başkenti Taşkent'te çıkmakta olan "Şark
Hakikatı" gazetesi, Nisan 1949'da yayınlamış olduğu 4.
sayısında Mehmet Emin Buğra, Mesut Sabri Baykozi, İsa
Yusuf Alptekin, Polat Turfanî, Kurban Koday ve Hacı
Yakup gibi milliyetçilere şu şekilde hücum etmektedir:
"Doğu Türkistan'da az da olsa Kazak, Kırgız, Özbek ve
Tatar halkları yaşamaktadır. Bu halkları Sovyet
toprağında çoktan kendi istiklâllerini(!) ve siyasî
hukuklarını(?) elde ederek yaşamakta olan kardeşlerinden
ayırmak mümkün mü? Halbuki yukarda zikredilen Özbek,
Kazak, Kırgız, Tatar halkları, Özbekistan, Kazakistan,
Kırgızistan ve Tataristan'ı teşkil eden halklar çoktan
şekillenme cereyanını geride bıraktıkları hâlde onları
Türk milleti diye kendi milletlerinden ayırmak haksızlık
değil midir?
İşte bu meseleler üstünde durduğumuzda; Mesut Sabri
Baykozi, Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin, Polat
Kadirî (Turfanî), Kurban Koday ve Hacı Yakup gibilerin
Uygur, Kazak, Özbek, Kırgız ve Tatar halklarını sunî
şekilde "TÜRK" milleti olarak kabul etmeleri onların Pan
Türkizm fikrini ve siyasetini açık teşvik ettiklerini
ispatlar.
İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin Buğra, Mesut Sabri
Baykozi, Polat Kadirî (Turfanî), Kurban Koday ve Hacı
Yakup ve diğer Pan Türkistler "UYGUR" ismini kullanmak
istemiyorlar. Onlara göre Uygur milleti Türk milletidir."
Sovyetler Birliği hızını alamamış olacak ki, İsa Yusuf
Alptekin Türkiye'ye gelip yerleştikten sonra bile
kendisini Pan Türkist olarak suçlamaya devam etmiştir.
Meselâ, Karabayev, Türkmenistan Soyvet Sosyalist
Komünist Partisi Merkez Komitesinin, Siyasî ve ideolojik
"Türkmenistan Komünisti" dergisinin Ekim 1973 tarihli
sayısında yayınlanan "Pan Türkizm Reaksiyoner Burjuva
İdeolojisinin Hizmetinde" başlıklı yazısında, Doğu
Türkistan, Batı Türkistan ve Türkiyeli bazı Türkçü ve
milliyetçilere çatarak şunları kaydetmektedir:
Üç Efendilerin, Doğu Türkistan'da başlattıkları
Türkçülük ve milliyetçilik akımının daha sonraki
dönemlerde Komünist Çin idaresi altında doğup büyüyen,
Komünist Çin eğitim sistemi içinde yetişen, Doğu
Türkistanlı gençlik üzerindeki tesirlerini, o dönemde
yetişen gençlerden biri olan Dolkun İsa beyin kaleminden
okuyalım:
"Zamanında, Üç Efendiler ve Üç Efendiciler diye
adlandırılan milliyetçiler, İslâm, Milliyetçilik ve
Türkçülük düşüncelerini Altay yayınevi vasıtasıyla
propaganda etmişti. Erk gazetesi, Doğu Türkistan
halkında vatanperverlik, milliyetçilik duygusunun
uyanmasında çok etkili rol oynamıştı. Birtakım aydınlar
grubunun yetişip çıkmasına ve bir araya toplanmasına
etki göstermişti. Milliyetçilik, vatanperverlik şuuru
ile büyüyen, güçlenen bu aydınlar grubu daha sonraları
Doğu Türkistan demokratik mücadelesinde rol oynadı.
Üç Efendilerin, 30'lu ve 40'lı yıllarda ekmiş oldukları
Türkçülük ve milliyetçilik fikirlerinin 80'li yıllarda
ortaya çıkmaya başlayan Doğu Türkistan Demokratik
Gençler hareketinde belli derecede etkisi olduğu bir
hakikattır." (Doğu Türkistan Sesi Dergisi, sayı 95).
"... Türkiye İsa Yusuf Alptekin, Tahir Çağatay,
Alparslan Türkeş, Emin Buğra ve başkaları, Almanya'da
yaşayan Veli Kayyum Han, Baymirza Hayıt gibi burjuva
milliyetçiler, vatan hainleri, emperyalist ideolojinin
yandaşları, Pan Türkçülük ideolojisinin liderleridir."
... Pan Türkçüler Türk dillerinde konuşan bir bütün Türk
milleti olarak saymakla, Türk halklarının tarihini ve
dilini birleştirmeye çalışıyorlar. Aslında ise Türk
dilinde konuşanlar bir millet değildir, çok şanlı
milletlerdir. Kazak, Özbek, Kırgız, Tatar, Türkmen,
Azerî, Başkurt, Türk gibi milletler tarihin hiçbir
devrinde bir bölgede birleşik bir devlet sınırı içinde
yaşamamışlardır...
... Pan Türkistlerin, burjuva milliyetçilerinin arzusu
Türkiye'de yaşayan Kürt, Laz, Çerkez, Arap gibi millî
azınlıkların adlarının kullanılması nasıl resmen yasak
edilmişse, Orta Asya'da Özbek, Uygur, Türkmen, Kırgız,
Kazak, Karakalpak ve Tacik adını kullanmayı da yasak
ettirmektir"...
Karabayev'in bu yazısından da anlaşılacağı gibi, Orta
Asya'da Özbek, Kazak, Kırgız, Azerî, Türkmen, Tatar,
Tacik, Karakalpak, Uygur vs. yok "TÜRK" var; Türkiye'de
Kürt, Laz, Çerkez, Arap vs. yok "TÜRK" var diyen herkes
"Pan Türkist"tir.
Böylece Üç Efendiler, Çinliler, Ruslar ve onların
kuyrukları tarafından "Pantürkist" olarak suçlandılar.
Çin ve Rus idarecileri ve kuyrukları tarafından
istenmeyen kişiler olarak ilân edildiler. Aynı durum,
Tayvan'a sığınan Milliyetçi Çin yöneticileri ve Komünist
Çin idarecileri tarafından da devam ettirilmiştir.
Faaliyetlerinin akim kalması için çeşitli desiselere
başvurmuşlardır. Çin ve Rus yönetimi tarafından
çıkarılan bütün engel ve zorluklara cesaretle karşı
koyarak tehdit, teklif, taltif gibi düşmanın kendilerine
yöneltilen sinsi manevralarının ağına düşmemişlerdir.
Doğru bildiklerini söylemişler ve düşündüklerini
yazmışlardır.
Doğu Türkistan'da iken bu eğilmez, bükülmez, taviz
vermez karakterli liderlerin etrafına ilimli, bilgili,
milliyetçi vatanperver gençlerin gün geçtikçe çoğalarak
katıldığını gören düşman, boş durmadı, fitne fesatlarla
karşı taarruza geçti. Buna rağmen Üç Efendiler bitmeyen
bir sabır, çelik gibi bir irade ve metanetle devamlı bir
mücadele içinde bulunmuşlardır. Bu mücadelelerinde maddî
ve mânevî hiçbir fedakârlıktan çekinmemişlerdir, çeşitli
külfet ve mahrumiyetlere katlanmalarına rağmen
ağızlarından bir kere dahi olsun pişmanlık sözü ve
şikâyet çıkmamıştır.
http://www.hurgokbayrak.com/yeni_sayfa_187.htm
|
|