|
Mehmet Emin Batur
Türklerin
yaşadığı yer, Türklerin vatanı anlamlarına gelen
Türkistan toprakları, tarih boyunca Çinlilerin ve
Rusların iştahını kabartan bir cazibe merkezi olma
durumunu hep korumuştur. Büyük Türkistan'ın doğusunun
1759 yılından itibaren aralıklarla Çinliler tarafından
işgal edilmeye başlamasından sonra bu Türk topraklarının
adı Doğu Türkistan, batıda kalan toprakların adı da Batı
Türkistan olarak anılmaya başlanmıştır.
19. Yüzyılın birinci yarısının başlarından itibaren
Rusların hegemonyası altında yaşamak mecburiyetinde
kalan Batı Türkistan'daki Türk boyları, (Kazak,Kırgız,
Özbek, Tacik, Türkmen ve diğerleri) Sosyalist ve
komünist sistemlerin klâsik ve en güçlü silâhı olan
“Böl, parçala ve hükmet” politikası gereği, “Sen
Kazak'sın, Sen Kırgız'sın, Sen Özbek'sin” vs. gibi her
bir Türk boyunu ayrı bir millet, her bir lehçeyi de ayrı
bir dil gibi dayatarak Türk boyları arasındaki tesanütü,
dil ve yazı birliğini ortadan kaldırmaya yönelik
uygulamaları ile karşı karşıya kalarak birbirlerini
yeterince tanıma ve birbirleri ile yakınlaşma imkânı
bulamadılar.
1990 yılının başlarında Sovyetler Birliğinin dağılması
sonrası Batı Türkistan Türkleri Bağımsız birer devlet
kurma şansını elde ettiler…Fakat bu güne kadar Rusya
Federasyonunun Batı Türkistan Türk Cumhuriyetlerinden
tamamen vazgeçtiğini, oralardan ümidini kestiğini yada
devletin idarî mekanizmasından ellerini çektiklerini
görmedik. Batı Türkistan Türk Cumhuriyetlerindeki
parlâmenterlerin yarısına yakının Slav(Rus) asıllılardan
oluştuğunu da bilmeyen yok.
Bazı bölgelerde halen Lenin heykellerinin
kaldırılmadığını, Sovyetler Birliği döneminden kalma
“of”, “ov” ve “viç” gibi eklerin Müslüman Türk
isimlerinin sonunda Rusların taktığı birer melanet
halkası olarak taşınmaya devam edildiğini, üstelikte
1990 sonrası doğan Türk çocuklarından bazılarına da
Rus'ça isimler konulmakta olduğunu düşünürsek bu nasıl
bağımsızlık? Bu nasıl özgürleşmedir anlamak mümkün değil!
Batı Türkistan Türklerinin bağımsız olmalarının hemen
ardından, işgali altında bulunan ve Kazakistan ile,
Kırgızistan'a sınırı bulunan Doğu Türkistan'ın da Batı
Türkistan Türkleri gibi bağımsız olma kulvarına
girebileceği endişesi ile paniğe kapılan Komünist Çin
Doğu Türkistan'ın Kuzey-batı sınırlarına askeri yığınak
yaptıktan sonra Batı Türkistan devlet adamları ile bir
dizi sözde güvenlik ve ekonomik işbirliği anlaşmaları
imzaladı. Aradan geçen 15 yılın sonunda ise, Batı
Türkistan devletlerinde Çin'in siyasî, askeri ve
ekonomik açılardan nüfuzu oldukça etkili hale geldi…
Henüz toparlanma ve kalkınma süreci içinde olan ve
yeterli devlet tecrübesi bulunmayan Batı Türkistan Türk
Cumhuriyetleri, Rusya Federasyonu ve Çin ablukası
denilebilecek bir ikili kıskaç arasında gerçek
bağımsızlığın vasıflarını yakalama mücadelesi verirken
bu defa da, ne pahasına olursa olsun dünyanın tek hakimi
olma yolunda zücaciye dükkânına girmiş fil misali her
tarafı yakıp yıkmakta bir beis görmeyen Amerika'nın “Ben
de varım” dediği bir şeytan üçgeninin ortasında
kalakaldı…
Seksen yıla yakın bir süre boyunca işgal altında olmanın
getirdiği felç olmuşlukla milli ve dini benliklerinde
dejenerasyonlar yaşayan, Millet olmanın şuuruna tam
olarak erişme fırsatını yakalayamayan ve neredeyse
“Bağımsızlık” kavramının ne anlama geldiğini dahi
tamamen unutmak üzere iken bağımsız birer devlet olarak
dünya sahnesine çıkan Batı Türkistan Türk
Cumhuriyetlerine samimiyetle, ve fedakârlıkla, gerçek
anlamda destek olan, yol yordam gösteren ve devlet
tecrübesinden istifade ettiren bir dünya devleti de
çıkmadığından dolayı geçmiş yıllarda oldukça zor
merhaleler atlattılar. Üstelik şimdilerde ise, Rusya,
Çin ve Amerikanın ayak oyunları ve köşe kapmacalarının
oluşturduğu gizli ve alenî kum fırtınaları ve kasırgalar
ile karşı karşıya kalmak üzereler…
Artık 15 yılı geride bırakan Batı Türkistan Türk
Cumhuriyeti idarecileri kendi tırnakları ile kendi
başlarını kaşımak mecburiyetinde olduklarının bilinci
içerisinde gerçekten bağımsız birer devlet olduklarını,
Lenin heykellerini ve isimlerinin sonlarındaki melanet
halkası ekleri kaldırıp atarak göstermelidirler.
Bağımsız birer devlet olduklarını, Komünist Çin
cellâtlarının giyotinlerinde can vermemek için
kendilerinden siyasî sığınma talebinde bulunan kahraman
Doğu Türkistan mücahitlerine sahip çıkarak, onları
koruyup kollayarak, uluslar arası insan hakları
sözleşmelerinde yer alan haklardan sonuna kadar
yararlanmalarını sağlayarak göstermelidirler. Çünkü,
tarihin hiçbir döneminde Doğu Türkistanlılar Batı
Türkistan Türklerine ihanet etmediler, Doğu Türkistan'ın
yılmaz mücahit liderleri olan İsa Yusuf Alptekin ve
Mehmet Emin Buğra Beyler ömürleri boyunca Doğu Türkistan
davasına olduğu gibi o zamanlar eski Sovyetler
Birliğinin esareti altında bulunan Batı Türkistan'ın da
kurtuluşu için mücadele vermişlerdir.
Şurası bir gerçek ki; milletlerin öncelikle kendi
beyinlerinde, yüreklerinde ve ruh alemlerinde özgür
yaşamayı arzu etmeleri, özgürlüğe muhakkak
kavuşacaklarına inanmaları, bunun için canla başla
mücadele vermeleri ve özgürlüklerine kavuştuklarında da
özgürlüğü içlerine sindirmeleri, tam bağımsız bir
devletin özgür bireyleri olarak yaşamanın gereklerini de
bihakkın yerine getirmeleri gerekiyor.
|
|