|
Benim
yabancı ülkelerde yıllarca süren sersefillik içindeki
gurbet hayatım benim bir hakikati daha derinlemesine
tanımama sebep oldu. O ise, insan haklarının güvence
altına alınması. Bu hak kesinlikle kendimizin müstakil
vatanının, özgürlük ve hürriyetimizin kendi
sahipliğimizde olması ile mümkün görünüyor.
Hangi
akıllı bir kişi söylemişse: “Vatansız kişi bir eşeğe
benzer. Ona kim binmek isterse o biner. Bıkınca da
tekmeleyerek kovar, yada boynundan bağlayarak çok ağır
işlerde çalıştırır.”
Hakikaten dış ülkelerdeki yaşamım bunun bana göz
yummakla, görmezlikten gelmekle başa çıkılabilecek bir
durum olmadığını öğretti. Ben komünist Çin hâkimiyetinin
ana vatanım Doğu Türkistan’da da açıkça yürütmekte
olduğu gasp- talan ve her alandaki adaletsizlikler ve
milletimin haksızca rencide edilmekte olduğuna
dayanamayıp, insan hakları, hürriyet, özgürlük ve
güvenin en ileri seviyede korunmakta olduğu Almanya’ya
gelerek Halkımın ve milletimin dertlerini anlatmak ve
vatanımın, toprağımın kurtuluşu için mücadele etmek
arzusuyla siyasi sığınma talebinde bulundum. Yazık,
binlerce yazık! Halkımın dertlerini anlatmak bir yana
dursun, kendi derdimi anlatamadan geçim ve yaşam hakkımı
hakkıma dahi erişemeden işte 6 yıl geçip gitti…..Altı
yıl insan evladı için oldukça kısa bir zaman dilimi ise
de, kalbine sınırsız arzu ve isteklerini gömerek,
milletinin derdinde her saat, her dakika yananlar için
kesinlikle ve kesinlikle uzun bir zaman.
Üstelik
hür insanlara, demokratik ülkelere kendi derdini
anlatamadan yitilip-kakılan ve endişe içinde yaşayanlar
için daha da ağır ve zor günler sayılır. Almanya
hükümeti ise benim siyasi sığınma talebimi defalarca
sert şekilde reddederek Çin konsolosluğundan dönüş
muamelelerimi başlatmam için sıkıştırmakta. Hürriyet ve
özgürlük için mücadele ederek Almanya’dan 7 misli büyük
toprakları, dünyadaki en kıymetli maden zenginliklerinin
çıktığı, verimli zengin ve mümbit toprakları dünyanın
hiçbir yerinde bulunmayan, tatlı ve türleri çok olan
meyveleri olan böylesine cennet gibi toprakların sahibi
bizler başkalarından ekmek dilenerek yaşamaktayız.
Biz tıpkı
“Altın tabakla dilenen dilenci” ye benzedik. Fakat,
demokrasinin en çok ileri sürüldüğü, hürriyet, özgürlük
ve insan haklarının güvence altında olduğu Almanya
hakiki anlamda insan haklarına muhtaç olan bizlere
inanmıyor.
Dünya biz
Uygurların ahu-zarını bilmiyor değil, bizden daha iyi
biliyor. Fakat… Ben hiç anlayamadım… Şu hür toprakların
insanları bir cevap verin? Kim kendi anne –babası,
ailesi, çocukları konu-komşuları, akrabaları ve
kardeşleri ile öz ana dilinde konuşarak sohbet etmeyi,
kendi kültür ve sanatından huzur bulmayı, dost ve
kardeşleri ile birlikte hoşça vakit geçirmek istemez?
Kim yukarı mevkilerde, parlamento’da, önemli iş
yerlerinde memur olarak çalışmak istemez? Hangi insan
muhtaçlık içinde başkalarının kapısı önünde yetim
çocuklar gibi boyun eğerek, en pis, en ağır işleri
yapmak ister? İşte biz Uygurlar kendilerinin layık
oldukları üstün meziyetlerden vazgeçerek birçok
demokratik ülkelerde sersefil olmaktayız. Bu niçin? Bu
kesinlikle ve kesinlikle vatanımızı, toprağımızı o iblis,
dinsiz, Komünist Çin hâkimiyetinden geri almak için.
İşte ben
anne- babamdan, ailemden ve çocuklarımdan ayrılarak
yitilip-kakılarak yaşamaya başlayalı yıllar oldu. Onları
ne zaman görebileceğim? Görebilecek miyim bu da bana
karanlık. Eğer vatanım o pis Çinlilerin elinden kurtulsa,
yarını beklemeden hemen o gece, o dakikada yaya olarak
ta olsa vatanıma geri dönmüş olacaktım.
Aziz toprağımı defalarca bağrıma basardım. Allah o
günleri bana nasip eder mi?
Elbette
Çin hükümeti bize geri dönüş resmiyetini hızla yapıverir.
Çünkü onlar şimdiye kadar dünyaya kendilerinin sahte
görünümünü sergileye gelmekte. Yüzündeki sahte
maskesinin düşmesini istemez. Fakat bizleri orada nasıl
bir akıbetin beklediğini tasavvur edebiliyor musunuz?
Dünyada özgürlük ve bağımsızlık için en ağır bedeli
ödemekte olanlar biz Uygurlar olsak gerek. Lakin bizim
ödediğimiz bedele layık başka hür insanlar gibi hak ve
hukuklara erişemedik.
Şu anda
Komünist Çin hâkimiyeti bizim mümbit topraklarımızda
dünya kamuoyundan hiç çekinmeden kendi istediğince talan
yürütmekte. Uygur milletine istediğince zorbalık
yapmakta. Çin milleti için zemin hazırlamakta. Vatanının,
halkının derdini dünya kamuoyuna anlatmak için dış
ülkelere çıkanların akrabalarını sert baskı altına
alarak onların bütün hareketlerini, özgürlüklerini
kısıtlamakta.
Biz
Uygurların ahu-zarını dış ülkelere anlatmaması için
vatanımızın içindeki her türlü yayın ve İnternet
ağlarını her türlü yollarla kontrol altında tutmaktalar.
Halkımızı cahil bırakmaktadırlar. Acaba dünya kamuoyu bu
cevher misali toprakları, insanlık medeniyeti için
sönmez katkılar yapan biz Uygurları unuttu mu? Yada
tanımıyor mu? Ben ve benim gibi gurbet ve sersefillik
içindeki Uygurlar ne yapmamız gerekir?
Büyük ve demokratik devlet Almanya sen bana cevap ver?
Uygurcadan Çeviren: Mehmet Emin BATUR
|
|