|
Türkiye ve
Türk milletinin etrafındaki melanet çemberi her geçen
gün biraz daha daraltılıyor. Batı hayranlığının kendi
değerlerine saygısı olmayan aşağılık kompleksi içindeki
bazı kesimler tarafından milletimize empoze edilmeye
başlandığı 1960’lı yıllardan itibaren, batının
taşeronluğuna soyunanlar, Hıristiyan batının “Noel
baba”sını Müslüman Türk çocuklarına sevdirme çabalarını
büyük bir heyecan içinde günümüze kadar devam
ettirmektedirler. Bu süreç bu gün kent merkezlerinde
açıktan İncil dağıtımı ve apartmanlarda açılan
kiliselerle sürdürülüyor. Bu konuda verilebilecek
örneklerin sayısını daha da fazlalaştırmak mümkün.
Bunlar yetmiyormuş gibi son yıllarda Çinli’lerin
kendileri için stratejik olarak gördükleri bazı
vilayetlerimizde art arda açtıkları “Çin Lokantaları”
Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya başladı. Bu
mekânlar elbette ki yalnızca börtü-böcek satmakla
kalmayıp başka kural dışı faaliyetlerinde merkezi
durumundalar. Böylece asırlardır millî ve dinî
geleneklerini tavizsiz bir şekilde sürdüre gelen Türk
milletinin değerlerini baltalamak isteyen art niyetli
yerli ve yabancı şer odakları zincirine bir melanet
halkası daha eklenmiş oldu.
Şu anda Türkiye’yi sarmalı altına alarak sömürmek
isteyen dış güçler içerisinde en tehlikeli olanının
Çinli’ler olduğunu iddia etmekte bir mahzur görmüyorum.
Çünkü, Mao’nun ölümünden sonra Çin devletinin başlattığı
“Batıya açılma” projesinin, batı Türkistan Türk
Cumhuriyetlerinden sonraki en önemli hedefi Türkiye idi.
Bu güne kadar Türkiye hükümetlerinin çok ciddiye
almaksızın kapılarını ardına kadar açtıkları ve dur
durak bilmeden sahte ve kalitesiz mallarının Türkiye’ye
girişine izin verdikleri Çinli’ler, gerek sahte malları
ile gerek, meşru ve gayrimeşru yollarla yaptıkları nüfus
ihracatları ile ve gerekse de “yılda iki milyon turist”
aldatmacası ve yalanı ile Türkiye’de adeta çığ gibi
çoğalan bir nüfus potansiyeline ulaşmaktadırlar.
Çin’in Türkiye’ye yönelik olarak başlattığı bu sinsi
saldırılarının mimarları ise ne yazık ki; Çin devletinin
özellikle Türkiye’ye göndererek kendilerinden hizmet
bekledikleri sözde Doğu Türkistanlılar olmaktadır.
Yaklaşık son on yıl içerisinde Türkiye’ye bir yolunu
bularak gelen Doğu Türkistanlıların büyük çoğunluğu
Türkiye’yi bir istinatgâh olarak kabul edip, Türk
milletini de kendi kanından, kendi canından ve dininden
olarak görüp Müslüman Türk milletinin bir mensubu
olmanın gereklerini yerine getirirken, çok az miktardaki
bazı Doğu Türkistanlı maskesi altında Türkiye’ye giriş
yapan Çin uşakları da Türk milletinin kadirşinaslığını
istismar ederek Çinli’lerin ekmeğine yağ sürmeye devam
ediyorlar. Çinliler ile içli dışlı ticaretle uğraşanlar
bunlar, Çin lokantalarında çalışırken Çinli’lerle kafa
kafaya verip Türkiye’nin ve Türkiye’deki vatan ve
bağımsızlık sevdalısı Doğu Türkistanlı’ların başlarına
çorap örmeye kalkışanlar bunlar…
Türkiye’deki Doğu Türkistan teşkilatlarının çok dikkatli
ve üstlendikleri sorumluluğun bilincinde olmaları
gerekirken bazı teşkilatların son derece gayri ciddi
davranışlar içinde olmaları sebebiyle, söz konusu
komünist Çin Sempatizanlarının Türkiye’de Çinlilerin
girip çıkamayacakları Doğu Türkistan teşkilatlarına
kolaylıkla girip çıkarak Çinli patronlarına günlük
raporlar vermekte olduklarından hiç şüphemiz yoktur.
Bağımsızlık mücadelesi veren milletlerin önlerindeki en
büyük ve aşılması zor olan engel, silah zoru ile ülkeyi
işgal eden düşmanlar değil, o milletin içerisinden çıkan
ve sureti haktan görünerek kendi hayatının bağışlanması
ve düşman güçlerin kendisine vereceği makam ve mevki
karşılığında düşmanla işbirliği yapan hainlerdir.
Doğu Türkistan’ın işgal edilmesinin üzerinden 57 yıl
gibi bir zaman geçti. Bu süre zarfında Doğu Türkistan
Türkleri millî, dinî ve kültürel değerlerinden canları
pahasına taviz vermediler. Her yönlü olarak bağımsızlık
mücadelelerini sürdürdüler. Fakat buna rağmen aradan
geçen yarım asrı geçkin süre içerisinde bağımsızlık
yolunda ciddi bir mesafe alınamadığı düşünüldüğünde,
yegâne sebep olarak, sayıları az da olsa Doğu Türkistan
Türklerinin “Millî Münafık” olarak tanımladıkları
hainleri göstermek mümkündür. Doğu Türkistan’da
verilmekte olan millî mücadeleyi akamete uğratan bu
hainlerin uzantıları Çin devleti tarafından bu gün
dünyanın hemen her ülkesine ihraç edilmiş olup, haince
planlarını çeşitli şekillerde uygulamaya koymuş
bulunmaktadırlar.
Maksadımız asla bir bardak suda fırtına koparmak ve
komplo teorileri üretmek olmayıp, artık mızrağın çuvala
sığmadığı bir döneme girilmiş olmasından dolayı bazı
gerçeklerin su yüzüne çıkmasına yardımcı olmak için
hemen her kesin bildiği, tahmin ettiği fakat itiraf
ederek tedbir almakta tembellik ettiği mühim bir
meseleye parmak basmaktır. Biz burada iyi niyetli ve
gerçekten de vatan ve bağımsızlık sevdalısı olan Doğu
Türkistanlı’ları tenzih ediyoruz.
Söz konusu habis “Ur”lar, Türkiye hükümetlerinin
kendilerine soydaş muamelesi yaparak gösterdikleri
hüsnüniyetten istifade ile Doğu Türkistan Türkleri’nin
toplu yaşadıkları vilayetler den biri olan İstanbul’da
1980’lerin başlarından itibaren adeta cirit atmaya
başladılar. Önceleri kendilerini masum, mazlum ve
korunmaya muhtaç kişiler olarak gösteren bu ikiyüzlüler
aradan geçen yıllar içerisinde Çin devletinin
kendilerine verdikleri çirkin ve kirli oyunlarını
sahnelemeye başladılar. Bu hain hokkabazların sinsice
oyunları sonucunda bazı Doğu Türkistanlı’lar arasında
bilinçsizce bir kör dövüşü başladı. Artık neredeyse
herkes birbirine şüphe ile bakar hale geldi. Ortalıkta
fitne ve fesat dağıtan bu Çin uşaklarını kolayca
görebilmek mümkün iken, Doğu Türkistanlılar iyi niyet
gösterisine devam ederek bu habis ur’ları aralarında
barındırmaya devam ettiler.
İstanbul’dan sonra, Doğu Türkistanlıların yıllarca millî
bir dayanışma içerisinde Çin entrikalarının çevrilmesine
izin vermediği Kayseri’de de öyle bir noktaya gelindi ki;
TV ekranlarından Çin yemeklerinin tarifleri verilir oldu.
Kimin ne yiyeceği bizi hiç alakadar etmez. Ancak,
düşündürücü olan; Çin’in dalaverelerine karşı
hassasiyetleri bulunan Doğu Türkistanlı’ların toplu
yaşadıkları ve Türkiye’nin en milliyetçi ve muhafazakâr
kentlerinden biri olan Kayseri’de adeta toplumu tahrik
etmek istercesine birilerinin eliyle Çin rüzgarları
estirilmek istenmesidir.
Elbette ki, her devletin olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti
devletinin de kendine özgü bir savunma ve güvenlik
sistemi bulunmaktadır. Bizim yapmak istediğimiz, gerek
Türkiye’nin güvenliğine, gerekse de Türkiye’de yaşayan
Doğu Türkistanlı’ların dayanışmasına ve “millî
duruş”larına verilmek istenen zararların önüne bir nebze
olsun geçebilmektir.
Devletimizin ilgili birimlerinden talebimiz, son
yıllarda değişik yollarla Türkiye’ye giriş yapan ve Çin
tarafından ihanet zehir’i ile donatılmış Pekin’den
güdümlü robotlara daha fazla müsamaha göstermemesidir…
M. Batur
19.01.2006 |
|