1980’ li
yılların başlarında başlayan Çin-Türkiye diplomatik
ilişkilerinin bu güne kadar devamlı surette tek taraflı
olarak Türkiye’nin özel çabaları ve fedakârlıkları
sayesinde sürdürülmekte olduğunu söylersek mübalağa
yapmış olmayız.
Çünkü,
1980’li yılların başlarından itibaren yanılmıyorsam ilk
olarak devrin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in Çin ziyareti
ile başlayan ilişkiler bu güne kadar Türkiye ekonomisi
ve ticarî ilişkileri açısından “Satmadan Almak”
alışkanlığı ve fedakârlığı üzerine devam etmiştir. Sözde
“Batıya Açılmak” ve yine sözde “Serbest Piyasa”
ekonomisine geçiş söylemlerinde bulunan Komünist Çin’e
tutum ve davranışları ile ilk önce olumlu cevaplar veren
ve Çin ile iyi ilişkiler tesis etmek isteyen ülke
Türkiye oldu. Bir ölçüde haklıydı zira, Çin kalabalık
nüfusu (1.350 milyon) göz önüne alındığında oldukça
büyük bir pazardı. Hatta bir dönem hükümetin başında
bulunanlar “Her Çinliye birer adet satarsak” hesabı bile
yaptılar. Türkiye ekonomistleri adeta “Mal Bulmuş
Mağribi” misali Çin mallarına saldırdı ve bu gün Türkiye
taklit, sahte ve kalitesiz Çin mallarının en iyi pazarı
haline dönüştü. Ayrıca Çin’den gelebilecek turist sayısı
da apayrı bir turizm potansiyeli idi. Bu konuda da
Çinli yetkililer tarih boyunca hiçbir zaman sözlerinde
durmadıkları ve durmayacakları gibi, Türkiye’ye turist
gönderme sözünde de durmadılar ve Türkiye de beklenti
içine girenler sukûtu hayale uğradı. Gün geldi devran
döndü, Türkiye Çin mallarını ithal etmeye devam etti
fakat kendisi ne yaptıysa bir türlü Çin’e umduğu ölçüde
bir ihracat gerçekleştiremedi.
Çin ise,
Türkiye’den mal almak yerine Türkiye’de yıllardan beri
üretim yapmakta olan üretici firmaların mallarının
taklitlerini son derece kalitesiz ham maddeler
kullanarak ve cezaevindeki, çalışma kamplarındaki,
okullardaki öğrencileri ücretsiz çalıştırmak suretiyle
Çin’de imal ederek Türkiye’ye havadan, karadan ve
denizden gönderdi. Türkiye piyasalarında sözde ucuz
olarak görülen bu sahte Çin malları yüzünden sayısız
fabrikalar ve atölyeler kapandı.
Komünist
Çin ise siyasî görüşünden ve temel Çin politikalarından
zerre kadar taviz vermeksizin ulaşmak istediği hedeflere
doğru dev adımlarla yürümeye devam etti. Hükümet
yetkilileri ise yerli üreticinin içler acısı halini
görmelerine rağmen her hangi bir ciddi önlem alma, yada
yerli üreticilerin üretim maliyetlerini düşürme
konusunda bir çalışma yapma yoluna gitmedi. Dünyada
bilinen bir uluslar arası ticaret sistematiği vardır ve
ülkeler için ihracat ile ithalatın dengeli götürülmesi
esastır. Türkiye her nedense bu temel esasları da göz
ardı ederek Çin’den ithalata devam etti ve üstüne üstlük
nasıl bir beklenti içinde yaptığı hâlâ anlaşılamayan bir
biçimde Çin devlet başkanına devlet liyakat madalyası
verildi….
Komünist
Çin ile diplomatik ve siyasî ilişkiler bağlamında
düşünüldüğünde de, Çin’in yumuşak karnı ve çok önem
verdikleri bir husus olan işgal altındaki Doğu Türkistan
konusunda ne için yapıldığı anlaşılmaz bir biçimde
Türkiye yetkilileri tarafından sözler verilmeye devam
ediliyor.
26.12.2005
tarihinde Çin ulusal radyosunun Pekin’den verdiği
haberde sözde bölücülük faaliyetlerini yasaklayan
Türkiye’ye övgüler yağdırdılar. Çin devlet bakanlarından
Zhou Yongkang Doğu Türkistan’ın (Çinli Bakan “Sinkiang”
diyerek tanımlıyor) ezelden beri Çin’in bölünmez bir
parçası olduğunu ileri sürerek, Türkiye’deki Doğu
Türkistanlıların sözde bölücü faaliyetlerini engelleyen
Türkiye yetkililerine methiyeler yağdırdığı öğrenildi.
Bu konuda yine, Türkiye Iç işleri Bakanı'nın 26 Aralıkta
Çin yetkililerine “önlem alma”sözünü tekrar etmiş olduğu
da beyan edilmiştir.
M. Batur 30.12.2005 |