M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail

DOGU TÜRKISTAN

DOĞU TÜRKİSTAN HABER MERKEZİ

 

ÇİN İLE MÜNASEBET KURULURKEN UNUTULMAMASI GEREKENLERi

 
Türkiye-Çin arasındaki ikili münasebetlerin başlangıcı 1980 yılının başlarına dayanıyor. Türkiye, 1970’li yıllarda geçirdiği olumsuz dönemleri hesaba katmaz isek Cumhuriyetin ilanından itibaren gerek siyasi, gerek, ekonomik ve gerekse de insan hakları bağlamında bölgesindeki birçok ülkelere örnek olabilecek ve birçok devletlerinde bazen kıskandığı, bazen de gıpta ettiği ülkelerden biridir.

Çin ise, 1949 yılından Mao’nun ölümüne kadar geçen süre içerisinde birçok araştırmacının mutabık kaldığı şekilde milyonlarca insanı, dünya kamuoyunun tepki gösterebileceğini bile hiçe sayarak ölüme gönderen komünist bir devlettir. Bu gün bile işgali altında bulunan Tibet, İç Moğolistan ve Doğu Türkistan’da gizli ve aleni soykırımlar yapan, kültürel ve dini alanda şiddetli baskılar uygulayan, iktisadi yönden ise, devleti zenginleştirme adı altında Çin Komünist Partisinin önde gelenlerini zengin eden fakat halkı fakirlik ve yoksulluğa mahkûm eden, bunu da kendi Çin halkı da dâhil olmak üzere bir yaşam standardı olarak halka dayatan ve kabule mecbur bırakan bir sisteme sahiptir.

Komünist Çin, yıllık % 7-8 büyüme hızını, yalnızca 70 milyon Çin Komünist Partisi üyesinin iktisadi yükselişini baz alarak dünya kamu oyuna pompalamaktadır. Bir doktor maaşının 20 ABD doları olduğu, bir işçinin günde 16 saat çalışmasına karşılık aylık 10 dolara zor ulaştığı bir ülkede kalkınmışlıktan ve sosyal adaletten söz edebilen varsa beri gelsin…

Üstelik Çin’de işçilerin Türkiye’deki gibi toplu eylemler yapabilmesi de mümkün değildir. Demokrasi talebi ile gösteri yapan Üniversite öğrencilerinin 1989 da Tiananmen meydanında tank paletleri altında nasıl vahşice ezildikleri hala hafızalardan silinmedi. Türkiye’den Çin’i ziyarete giden bakanlarımızın, milletvekillerimizin ve artık Çin’de çürük ve sözde ucuz mal üreterek Türkiye ve dünya piyasalarına sürmeyi düşünen kalburüstü(!) iş adamlarımızın Çinli mihmandarları tarafından gezdirildikleri, yedirilip içirildikleri beş yıldızlı otellerin, misafirhanelerin ve büyük Pekin caddelerinin arka sokaklarında istisnasız her türlü canlıyı ve hatta bazen de kaçırdıkları çocukları dahi yiterek sürdürülen yaşamları görebilmeleri mümkün değil.

Bir yıllık istatistik yapıldığında dünyada en çok idam uygulayan (yılda 0rtalama 1000 kişi) devletin Çin olduğunu ise bizim siyasetçilerimizin bilmemesi mümkün değil. Canlı yayında enselerine kurşun sıkılarak idam edilen mahkûmların cesetleri henüz soğumadan orada hazır bekletilen görevlilerce alınarak çeşitli dünya ülkelerine pazarlanmakta olduğunu kaç kişi biliyor?

Devletler insana hizmet ve insanlığın huzur ve refahını merkez kabul eden bir anlayışla idare edilmiyor ise, böyle bir devlete devlet denilebilir mi? Çağ dışı komünist sistemle idare edilen ve insan haklarını alabildiğine ihlal eden Çin ile hangi alanda olursa olsun münasebet kurulurken dikkatli, hak ve özgürlükleri temel alan bir prensiple hareket edilmelidir.

Sergi, kokteyl ve Spor karşılaşmalarında boy gösterenlerin Çin’i biz Doğu Türkistanlıların tanıdığı şekilde tanımaları elbette mümkün değil. Dünya insan hakları örgütlerince defalarca sabıkalı ilan edilen Çin ile kurulacak münasebetlerde doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan ve Çinli demokrasi yanlıları ile birebir görüşmeler yapmadan Komünist Çin hakkında yorum yaparak ahkâm kesmek insan haklarına saygılı olmakla ve hakkaniyetle asla bağdaşmaz.

Mehmet Emin BATUR

© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 26.01.2008 12:22   Hazirlayan: A. Karakash