|
Gelecek
için önlerine bir hedef koymayan insanların, toplumların,
milletlerin ve devletlerin zaman içerisinde kendi
kendilerini pasifize ederek yok olmanın eşiğine
getirecekleri ve hatta kendi sonlarını hazırlayacakları
göz ardı edilemez bir hakikattir.
Bu gün dünyada son hızla devam edip giden teknolojik
yarış, devletlerarasındaki gizli ve aleni rekabet
devletin devlet, milletin de millet olarak kalabilme
imkânını zayıflatmaktadır. Bu sebeple özellikle içinde
bulunduğumuz yüzyılda devletlerin idaresinde laçkalığa,
lakaytlığa, vurdumduymazlığa, tembelliğe ve milletin
asırlardır sahiplene geldiği milli ve dini
hasletlerinden, yalnızca maddi çıkarlar uğruna dayatmacı
devletlere taviz üstüne taviz vermeye hiç kimselerin
asla ve asla hakkı yoktur, olmamalıdır…
Bu ifadelerim özellikle de dünyada çok az dostu, fakat
düşmanı ise çok olan Türk dünyası için geçerlidir.
Yetmiş yıl boyunca Rus esareti altında inanılmaz
derecede zulüm, işkence, asimilasyon ve dini baskılar
altında yaşayan, Türklüklerini muhafaza edebilmek uğruna
zaman, zaman yüz binlerce şehitler veren Batı Türkistan
Türkleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,
Tacikistan, Türkmenistan Azerbaycan) 1990’ yılının
başlarından itibaren bağımsız birer devlet olma
fırsatını yakaladılar. Elbette ki; bu durum bütün Türk
dünyası mensuplarını sevince boğdu… Artık sıra Çin
işgali altındaki Doğu Türkistan’da, Sibirya dan
Karadeniz kıyılarına kadar uzanan bölgelerde yaşayan
Türk boylarında, Musul, Kerkük ve Bayır bucak Türlerinde,
İran sınırları içerisinde yaşayan Türk asıllı
kardeşlerimizde idi… Fakat Batı Türkistan’ın bağımsız
olmasının üzerinden 15 yıl gibi bir zaman geçmesine
rağmen esaret altındaki Türk diyarları hala mahzun, hala
çaresiz ve hala yok olma girdabındalar.
Bağımsız olmakla övünen Türk devletleri, işgal altında
bulunan Türk topraklarına ve varlıklarına kast edilen
Türk topluluklarına karşı neden bu kadar kabuğuna
çekilmişlik, adamsendecilik, lakaytlık ve de duyarsızlık
içindeler anlamak mümkün değil.
Türkiye’nin önüne yalnızca AB’ye üye olabilme hedefini
koyarak oyalayanlar, Türk milletini her geçen gün biraz
daha felç olmaya doğru sürüklemekte olduklarının
farkında mıdırlar acaba? Milletimizin milli varlığını,
bağımsızlık ve özgürlüğünü, milli, dini ve kültürel
hasletlerinin tamamını feda ederek elde edilecek bir
iktisadi kalkınmanın, Türk milletinin ruhsal, bedensel
ve zihinsel yapısını köleleşmeye doğru götüreceği
kesindir. Köleliğin Türk milletinin genel yapısına
tamamen aykırı bir kavram olduğu göz önüne alındığında
ülkemizden ve devletimizden sorumlu olanların daha
dikkatli olma mecburiyetleri vardır.
Bu durum diğer Türk Cumhuriyetleri içinde geçerlidir.
Onların “AB” gibi bir dertleri olmamasına rağmen, zulüm
altındaki kardeş Türk topluluklarına karşı duyarsızlık
ve ilgisizlikleri her geçen gün bir kangren gibi
bünyelerini sarıyor. Bu gidişatın sonu maazallah adeta
aç kurt gibi fırsat kollayan Rus ve Çin
emperyalistlerinin ve diğerlerinin kucaklarına düşmektir.
Milli hedefleri bulunmayan milletler eninde sonunda
paranın ve başka emperyalistlerin kölesi olmaktan
kurtulamazlar… Ne “AB”nin Türkiye’ye ne de “Şanghay
İşbirliği Örgütü”nün Türk Cumhuriyetlerine asla bir
yararı olmayacak, tam tersine Türk milletini ve
devletlerini her yönlü kontrol altında tutmaya
çalışacaklardır. Türk milleti dünyanın neresinde olursa
olsun geç kalınmış olsa bile bir milli mutabakat
sağlamak ve kendi yaralarını kendilerinin saracağı bir
sistem kurmak zorundadırlar.
Mehmet Emin BATUR
|
|