M.Ö.220 ~

ana sayfa
Giris
Tarih
Cografya
Din-Dil
Kültür-Sanat
Ekonomi
Insan Haklari
Milli Mücadele
Düsünceler
Baglantilar
Irtibat

E-mail

DOGU TÜRKISTAN

DOĞU TÜRKİSTAN HABER MERKEZİ

 

UYGUR SİLÂHLI DİRENİŞÇİLER

 
Resimlerini gördüğümde ilk aklıma gelen, dünyayı ve Türkiye'mizin kana bulayan El Kaide adlı İslâmcı örgütünün mensubu Araplardan olabilecekleriydi. Laik Türkiye Cumhuriyetinin bütün neferleri gibi , Arap merkezli İslâm kisveli silâhlı ve silâhsız örgütlerin asıl amaçlarını iyi bildiğimden Uygur direnişçilerin resimlerini endişe ile karşıladım. Türk olduklarını kabul etmek istemedim..Bana göre Türklüklerini kaybetmiş , Ümmetçilik afyonu ile uyuşturulmuş beynelmilelcilerdi. Bütün beynelmilelciler gibi de Türk milliyetçiliğinin ve onun ham maddesi Türklüğün düşmanıydılar..Çin’le savaşmalarının nedeni onların kafir olmalarıydı. Çinliler Müslüman olsalar kuzu kuzu anlaşacaklar belki de topraklarını gönül rızaları ile vereceklerdi..Uygurlar cihat yani İslâm için savaşıyorlardı , milliyetleri için değil..Belki de Türkiye’ye de savaş ilan edecekler ve bizleri kafirlikle itham ederek saldıracaklardı. Tabi bütün bunlar benim ilk dakikalardaki düşüncelerimdi. Benim değerlendirmelerimdi ancak daha sonra anlayacaktım ki ; önyargılarımdı. İnsanları giyimlerine göre yani dışına bakarak değerlendiren bütün eleştirdiğim yobazlarla bir anda ortaklık kurmuştum !..Çok geçmeden ; başlarına doladıkları ak rengi sarıklarıyla , ayaklarındaki şalvarlarıyla görünüş itibariyle Arap olan bu insanların Türk olduklarını öğrendim. Yüzleri maskeli olan bu silâhlı adamlar benimle aynı kandan , aynı Atadan aynı Anadan , aynı karakterden , aynı töreden geliyorlardı ; demek ki onlar benim kardeşimdi..Boyunlarını kapatacak kadar uzattıkları sakalları ile görüntüleri oldukça sevimsizdi. Genç mi , yaşlı mı oldukları bile belli değildi. Giyim tarzları sevimsizden de öte korkutucuydu. Açık alanda silâhlı eğitim yaparken , ellerinde bombalar ile görüntülenirken , kızıl Komünist Çin'in bayrağını yakarken hep ellerinde , hep yanı başlarında Gök bayrak vardı..Gök Bayrak..Taşımanın yasak olduğu , millî günlerde özgürce açmanın suç sayıldığı , genelgelerle yasaklanmış olan Gök Bayrak..Çin’in elinden ölümü katre katre içen Doğu Türkistan Türklüğünün millî bağımsızlığının gök rengine bulanıp gökte süzüldüğü aziz bayrak..Senin özgürce dalgalanman için nice canlar veriliyor..Senin uğruna nice canlar alınıyor..Senin uğruna akan kanlar göğü boyuyor..Sana aşık nice gönüller var , biliyor musun ?..Gök bayrağın ışığını görmek bir anda bu korkunç adamları gözümde sevimli yaptı..O an peş peşe sorular zihnime dağılmaya başladı. Acaba bunlar kimdi ? Doğu Türkistan'ın neresindendiler ? Hasbelkader ellerine düşmüş olsak bize nasıl davranırlardı ? Türklük bilincine sahipler miydi ? Evliler miydi , kaç çocukları vardı ? Silâhları alacak maddiyatı nereden sağlıyorlardı ? Türkiye'ye ve Anadolu Türklüğüne bakışları nasıldı ?..Birbirinin ardına sıralanan bu soruların çözümü kısa zamanda gelecekti..

Bekara kadın boşamanın kolay olduğu gibi bağımsız yurdunda yaşayan benim gibi Türkler de esir Türkleri anlayamazdı. Sık sık düşünürüm , ülkemde Türkçe dışında başka bir dil kullanılsa , yabancı bir bayrak yellense , milliyetimi Türk olarak ifade edemesem nasıl olurdu diye. Sonu gelmeden bu kabustan irkilir ve içimde bir acı hissederim. Tanrıya dua eder , bu günlerimizi aratmamasını dilerim..Milletlerin bağımsızlığını kaybetmesi faciadır. Boz kurt sıfatlı , kutsal ruhlu Türklere layık olmayan kötü bir sondur. Son değil aslında Tanrı'nın cezasıdır.. Dünya tarihinin bütününe baktığımızda hep zayıf yaratılışlı , alçak ruhlu milletlerin esir hayatı sürdüğünü görürüz. Zenci ırklardan kurulmuş milletler her zaman köle olmuşlar , esir olmuşlardır. Bunun sebebi onların alçak karakter özelliklere sahip olmalarıdır. Amerika'da yaşayan bir dostumun anlattığına göre zencilere asla güvenilmezmiş. Hemen , rahatlıkla koşullar hazır olduğunda sizi satarlar , tanımazlarmış. En çok suç işleme bölgeleri zenci yaşam alanlarıymış. Sözlerinde durmazlar , para karşılığında her şeyi yapabilirlermiş..Hayatımda hiç zenci ırktan insan görmemiş , konuşmamış olmama rağmen ve hatta hiç kimsenin söylediğine inanmayacak kadar yaşam tecrübesine , olgunluğa sahip bir yetişkin olmama rağmen zencilerin karakterlerinin bozuk olduğuna inancım sağlamdır. Buna öyle inanıyorum ki zihnimde en ufacık bir pürüz bile olmadan..İnanıyorum çünkü onlar esir millet. Esir millet olduğuna göre karaktersiz millet..Nasıl bireyler esir ve aciz koşullarda olurlarsa o kadar kişiliklerinden taviz verirler , benliklerini satarlar ; esir milletlerde köle olduktan sonra bütün büyüklüklerden uzaklaşarak çıfıt bir yığın haline gelirler..

Yüksek karakterli olan millet yabancı esaretinde maruz kalmaz , böyle bir duruma tahammül etmez. Düşman saldırısı başladığında savaşır , dövüşür ve ölür. Kişiler milletleri için öldükleri ölçüde insanlıklarını ispat etmiş olurlar. Milleti için çalışmayan , onun yolunda ölmeyen insanlar , kendi çocuklarını ve neslini köle yapmıştır. Kendi soyunu köle yapan insanlarsa en hafifinden namussuzdur..

Çirkefleşmiş milletler bağımsızlıklarını kazanacak vasıflardan yoksun olduklarından kölelik bataklığında debelenmeye mahkumdurlar. Karakteri bozuk olan milletlerden değil kalkınmak , bağımsızlıklarını bile korumaları beklenemez...

Yüksek karakter özelliklerine sahip Türklerin esir olmasının sebebi , sömürülmeleridir. Türk'ün düşmanı bir değil , bin değil bütün insanlıktır. Bütün insanlık Türk'e karşı birleşmiş ve kaynaşmıştır. Dünya milletlerinin çocukları ilerlemek çığlıkları , savaş pilanlarıyla büyütülürken Türk çocuklarına dünya kardeşliği zehri veriliyor. 8 yaşındaki bir Türk çocuğunun bütün dünya çocuklarını kardeş olarak resim etmesi ödüllere layık görülüyor. Yabancı milletlerin çocukları Ata sevgisiyle , mâzi saygısıyla yetiştirilirken Türk çocukları ‘heide’lerle , ‘red kit’lerle , ‘Tom ve Jerry’lerle büyütülüyor..Kendi geleceğimizi kendi ellerimizle karartırken bugün Türklerin başına bir facia gelse samimiyetle ona yardım edecek tek bir yabancı bulunmaz. Bu geçmişte de böyleydi , şimdi de böyledir..İnsanların iki ayaklı oldukları gerçeği kadar da değişmezdir..

Türklerin esaretten kurtulmalarının yolu birleşmeleridir. Bireysel farklılıkları , çevresel anlayışları , inanç ayrımlarını ortadan kaldırarak koşulsuz birleşmeleri zaruriyetleridir. Bütün Türk ana ve babadan olmuş insanların birleşmesinden doğacak gücün neler yapabileceğini sizlerin anlayışına bırakıyorum.

Doğu Türkistanlı savaşçıların yaptıkları mücadele İslâm adı altında da olsa özde Türklük içindir. Doğu Türkistan Türklerinin bağımsızlığı içindir..Ata yurdumuz uğrunda verilen bütün direniş ve savaşları desteklemek borcumuz ve zorunluluğumuzdur. Bizi hangi etiketle yapıldığı değil hangi amaç için yapıldığı ilgilendirir. Bugün Çin kendisine ‘Milliyetçi Çin’ der. Komünizmle yönetilir. Doğrudur. Onların Milliyetçiliği , Komünizmdir. Bizim milliyetçiliğimiz , Türkçülüktür. Türkçülük esir Türkler arasında yapılıyorsa vitrini İslâm da olabilir , demokrasi de olabilir. Çin , İslâm dinine karşı değildir. Dungan olarak tabir edilen Çinli Müslümanlar hiçbir sıkıntı ve sorun yaşamadan dinlerinin gereklerini yerine getirmektedir. Ama tıpkı dunganlar gibi Müslüman olan Uygur Türkleri inançlarının gereklerini yerine getirmeye çalıştıklarında hücrelere , işkencelere , cinayetlere kurban gitmektedir. Demek ki Çin’in düşmanlığı İslâm dinine değil , Türk etnik kimliğinedir. Böyle bir ortamın hüküm sürdüğü Çin gibi şartları herkesin malumu bir ülkede , siz bağımsızlık mücadelenizi Türklüğünüzü haykırarak aleni olarak sürdürmeye kalkarsanız katledilirsiniz. Katledilmek bir şey değil , hareketiniz başarılı olamaz. Esir Türklerin başarılı olması için özlerini koruyup kendilerini millî anlamda iyi yetiştirmeleri , sonra da iradelerine hakim olup hâkim unsur içinde yer edinmeleri makul olandır.

Doğu Türkistan'da savaş var. Uygur Türkleri savaşıyorlar. Maddi destekleri ; köylü Uygurların geceleri evlerinin önüne onlar için bıraktıkları birer kap yemek , bir kaç parça giyim veya tarlalarının mahsulünü satıp kazandıkları bir kaç kuruş para..Kan kardeşlerinden hiçbir destekçileri yok. Varlıklarından bile haberi olmayan diğer Türkler , Doğu Türkistanlıları terörist ilan eden Çin’le masaya oturup , anlaşmalar imza ediyor..Din kardeşlerinden destek var mı derseniz bazı İslâmcı guruplar tarafından birtakım ihtiyaçları giderilmekteymiş , ancak diğer Müslüman ülkelerden özellikle de Pakistan'dan büyük zarar gördükleri dünya haber ajanslarına yansıyan bilgilerden. Geçtiğimiz Ağustos ayında Çin’den kaçarak Pakistan’a sığınan Uygur aile çoluk , çocuk Pakistan polisi tarafından taranarak katledildi. Çin’le ilişkileri gayet mükemmel giden ve kendine çok güvenen Pakistan ; 7’nin üzerindeki şiddete sahip korkunç bir depremle yerle bir oldu. Bazı beynelmilel İslâmcı televizyonlar ‘kardeş Pakistan’a yardım başlıklarıyla iğrenç kampanyalara başladılar. Sefil Çingeneler bir anda kardeşimiz oldu ! Adı Pakistan olan Çingene milletinin dramını , büyük bir halt ediyorlarmış gibi evlerimize taşıdılar. Kara tenleriyle , akı irin sarısı gözleriyle kafi derecede midemi bulandıran Çingene soylu Pakistan milleti , Türk milletinin sırtından bir kez daha belini doğrultacak ve sonra yine kaldığı yerden Uygur Türklerini katletmeye devam edecekti..Çocuklarına Türk kâtili Pakistanlıları ve diğer Müslüman inançlı Türk düşmanı milletleri kardeş olarak tanıtan rezil aileler oldukça , Ümmetçilik palavrası altında daha çok katlediliriz. Bu bizden olmayanlarla kardeşlik hülyalarına bizden başka kimse inanmıyor hatta içlerinden ‘aptal Türkler’ diye güldüklerine de şüphem yok..

Uygur ailenin 6 aylık bebeğini bile sağ bırakmayan Pakistanlıların başına gelen deprem felaketine hiç üzülmedim desem yalan olmaz. Açıkçası sevindim bile ! Binlerce Pakistanlı , deprem felaketinde ölürken , ben katledilen Uygur Türklerinin çırpınışlarını düşünerek yanıyordum..Benim kanımdan olanlara kıyan şerefsiz Pakistan , eğer sana para gönderen Türk varsa sonu senden beter olsun.

Uygur Türkleri bütün devletlerin işbirliği ile soykırım edilirken , silâhlı mücadeleye girişen Uygurlar örgütlendiler. Tepeden tırnağa silâhlarla donanan Uygurlar , Çin’in dört bir yanını bombalama eylemleriyle , çatışmalarla kana buluyorlar. Böyle ‘bir Uygur’un kanına bin Çinlinin kanı’ kampanyasına katılmayacak Türk evladı olamaz. Keşke Tanrı beni erkek bedeninde yaratmış olsaydı !

Uygurlar Çin’le savaşırken tek bir nasipleri var ; şehit olmak. Ellerinde inandıkları kutsal kitap Kuran-ı Kerim , diğer ellerinde Kalaşnikofları , 1,5 milyarlık Çin’e karşı savaşıyorlar. Resimlerine ilk baktığımda hissettiğim bütün ön yargılarım ve olumsuz düşüncelerim hızla beynimden silinirken boşalan yerler , onlara duymaya başladığım manevi bir sevgi ve ulu bir saygıya yerini dolduruyordu. Onlar Doğu Türkistan’ın bağımsız olması için , Doğu Türkistan Türklerinin neslinin yok olmaması için savaşıyorlardı. Hepsi bekar olan bu direnişçileri silâhlarla evlendiren aşk , vatanlarını duydukları aşktı..İşgal edilen topraklarını Çin’den geri alma ülküleriydi. Gök Bayrağın Türk başlarının üzerinde dalgalanması sevdalarıydı. Onlar millî onurları için , onlar namusları için , onlar Türklükleri için ölüyorlardı. Soy ve vatana duyulan aşktan başka hiçbir duygu insanı ölüme koşturamaz. Vatanlarının bağımsızlığı için canını veren bu insanları Türklüklerine duydukları saygıdan başka hiçbir his böylesine güçlü edemez. Bugün Doğu Türkistan’da Çin’e karşı savaşan irili ufaklı 80 kadar Türk örgütünün olduğu söyleniyor. Bu savaşçılara halk arasında ‘mücahit’ deniliyor. Mücahitler , Çin’den döktükleri Türk kanının hesabını soruyor. Milliyetçilik – Türkçülük söylemleriyle mangalda kül bırakmayan Türk erkekleri burada ahkam keserken Mücahitler Çin’i dağıtıyor. O halde ‘gerçek Türkçü kimdir?’ sorusunu hemen akıllara geliyor..Evde , sokakta , okulda , işte , internette , kafelerde barlarda , bir eli yağda bir eli balda Türkçülükten dem vuran erkekler mi ; yoksa dağda taşta , en zor şartlarda düşmanla çarpışan , dövüşen , vuruşan Türk askerleri , Türk mücahitleri mi ? Uygur Türklerinden kurulu mücahitler ordusunun yeri bu dünyada da , öte dünyada da en kutsal köşelerdir..Onlar şerefli Türklerdir , onlar adları huşu içinde saygıyla anılacak Türk yiğitleridir. Onlar asrımızın Kür Şadları , Türk milletinin gerçek fedakarlarıdır. Onlar dilleriyle değil bilekleriyle , ruhlarıyla Türkçüdürler..Silâhlı mücadele yapmak herkesin harcı değildir. Silâha davranıp millet için savaşacak olanda her şeyden önce saf Türk kanı akmalıdır. Kürt’le , Arap’la , Çerkez’le melezleşmiş olmasına rağmen kendisini Türk sanan piçler Uygur mücahitleri anlayamazlar.

Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından yapacağı ilk iş , kalkınma girişimlerinden önce diğer Türk yurtlarına kucak açmak olacaktır. Asırlardır birbirlerinin hasretiyle yanmış Türklerin kavuşması pek sesli , pek güçlü olacaktır. Esir Türkler , içlerinden çıkardıkları mücahitlerinin bedelinde bağımsız oldukça taşlar bir bir yerine oturacak ve tablo birleştiğinde göz kamaştıracaktır. O tablonun adı : Turandır..

Doğu Türkistan İslâm Partisinin başkanı Hasan Mahsun mücahitlerin lideri olarak Çin’e karşı çok büyük başarılar sağladı , nasibini aldı..Şehit olmak için yola çıkan bütün Uygur mücahitler gibi o da vatan aşkını şehitlik mertebesine ererek ödedi. Şehit Hasan Mahsun’un aziz canına kast eden , Pakistan devletiydi.. Pakistan başta olmak üzere bütün Müslüman ve Türk devletleri Uygur kanı dökmek için yarışırken ; mücahitlerin geride bıraktıkları anaları , babaları yoksullukla imtihan veriyor. En temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak kadar yokluk içinde olan Uygur aileler , per perişan Çin baskısıyla kahrediliyor. Çağrım bütün Türkleredir ; yokluk içindeki esir kardeşlerimize ulaşalım , varalım. Zekatlarımızı , fitrelerimizi Doğu Türkistan’a ulaştıralım.. Uygurlar için , Doğu Türkistan Enformasyon Merkezi tarafından kurulmuş fona maddi katkılarımızla destek verelim. Her ay gücümüze göre , gelirimizin bir kısmını Uygur mücahitlerimize , ailelerine hediye edelim. Ne kadar çok maddi destek , o kadar yakın Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı..

Her şey Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için..

Müge Çetinkaya

08.11.2005

© ETIC.  Her Hakkı Saklıdır. Son Değişiklik: 26.01.2008 12:22   Hazirlayan: A. Karakash